Bu devlet var ya bu devlet
Salon sessizliği kıskandıracak kadar sessizdi. Odadaki Dokuz Genç uzun zamandan sonra bir araya gelmiş, şimdi ise ikram edilen çaylarını yudumluyordu.
“Bu devlet var ya bu devlet…” diyerek odadaki uzun süren sessizliği Diyarbakırlı bozdu. Şimdi herkes cümlenin devamını bekliyordu. Konuşacaktı fakat çayından bir iki yudum daha aldı. Bütün gözlerin ona çevrildiğinin farkındaydı. Lakin O susuyor, elindeki çay bardağını bir oraya bir buraya çevirerek sanki çayın içinde bir şeyler görüyormuş gibi tüm dikkatini bardağa veriyordu.
Neden sonra Üsküplü; “bre n’olmuş bu devlete? Birangi şeyler söyleyip susarsın…” sözleriyle sessizliği bozdu. Bu defa odadaki yedi genç ikisine birden dikkat kesildi. Diyarbakırlı bir daha baktı elindeki demli çay bardağına ve; “hiiç” dedi, “Hiç! Birden bire Urungu geldi aklıma…”
Odanın içi büyük bir hüzünle kaplandı. Nasıl olduğu bilinmez ama dokuz genç hep bir ağızdan şu şiirsel cümleyi terennüm etti; “Ay’ın bahtı karanlık, Urungu’nun ki karadır”…
UMUDUN BİTTİĞİ YERDE TÜRK’ÜN KUDRETİ BAŞLAR
Sessizlik bir müddet daha sürdü. Sonunda Yörük Kızı dayanamayıp, “Tarihi romantizme gerek yok! İçinde bulunduğumuz durumun gerçekçi yorumlara ihtiyacı var!” diyerek odanın içindeki sessizliği yeniden bozdu.
Karadenizli genç ayağa kalkarak; “Hakkı var. Bizler susmak için ya da birbirimize hüzünlü dizeler okumak için toplanmıyoruz ki. Susmamız, çaresizliğimizi; romantizm de inkıraz halinde olduğumuzu gösterir. Hani umudun bittiği yerde Türk’ün kudreti başlardı!?…”
“Hem umutsuzluğa kapılmanın da hiçbir anlamı yok!” diye çıkıştı Ankaralı genç… “Öyle ya, üzerinde yaşadığımız bu kutlu vatan toprağı istesek de istemesek de her daim bir savaş alanı…” diyen de Tunceliliydi…
“Hepimiz aslında bu savaşın içinde doğduk ve bu savaşla yaşamaya devam ediyoruz.” sözleriyle onu destekleyen de Artvinli genç oldu.
Bu defa Edirneli söze karıştı; “A be tamam anladık, Urungu DEVLET için kendini feda etti. Atını uçuruma sürdü.”
BAKİ KALSIN DİYE DEVLET
“Sadece kendinden vazgeçmek değil ki… Türk Devleti için bazen baba oğuldan, bazen oğul babadan vazgeçmiştir… Bazen de Devlet için kardeş, kardeşinin kanını dökmüştür… Yörük Kızı yine bizi gerçekçiliğe davet edecek ama derinliği ve manası olmayan bir olgunun gerçek olabileceğini düşünmüyorum…” bu sözlerin sahibi Diyarbakırlı genç odadakilerin çaylarını tazelemek için yerinden kalktı.
Kıbrıslı genç ise “Devlet için bu kadar acıyı çekmek ve sorumluluk yüklenmek de sadece bizlere mahsus. Tarihimizin böyle Devlet Adamları’yla dolu olduğunu hepimiz çok biliyoruz…” dedikten sonra her kesin gözü odanın duvarlarında asılı duran tarihi Türk Devlet Bayraklarına ve Türk Dünyası haritasına çevrildi.
***
“Tamam, öyleyse Devlet Bey’in bu sözlerin neden söylendiği üzerine konuşalım…” diyerek hep birlikte konuşmaya başladırlar.
Söze ilk başlayan da Karadenizli Gençti… “Nereden geldiğimiz, nerede durduğumuzu ve nelere muktedir olduğumuzu bir düşünelim… Zaten her dem emperyalist taarruz altında olduğumuzu hepimiz biliyoruz, değil mi?”
“Tabii ki, bu saldırı ekonomik, sosyolojik, siyasi ve askeri bir planda sürüyor. Haçlı-Siyonist ittifakının Vahşi Hedefleri zaten ortada. Vaad Edilmiş Topraklar diye uygulamaya konan aslında Yeni Sömürü Düzeni’dir.”
“Ben de şu gerçeğe dikkatinizi çekmek istiyorum; Batı Emperyalizminin karşısında en büyük tehlike Rusya mıdır, yoksa Türkiye mi? Durun ben söyleyeyim; Türk Devletleri ile entegrasyona giden, kolları, kültürü, dili ve tarihi ile Avrupa ortasında Japon Denizine kadar uzanan bir Türkiye elbette!”
“ABD ve Yunanistan tarafından Dedeağaç’ın ve adaların silahlandırıldığını, Suriye’nin Kuzeyinde PKK-Terör Devleti’nin hazırlıkları yapıldığını da unutmamak lazım.”
Şimdi Libya’da, Suriye’nin Kuzeyinde ve Mavi Vatan’da neden bu kadar mücadele ettiğimiz de ortaya çıkıyor.
“Yerli ve Milli Silah Endüstrimiz için yapılan yatırımlar da…”
“3. Dünya Savaşı’nın eşiğindeyiz…”
“Pek tabii. Adım adım yaklaşan bu savaş durdurulabilir de…”
“Bizim durdurmak isteyen tarafta olduğumuzu ve kendi milli sınırlarımızla birlikte ilgi alanlarımızı koruma niyetinde olduğumuzu da görmeliyiz.”
İşte şimdi Devlet Bey’i daha iyi anlarız. Yani Milli Birlik ve Bütünlüğümüzün önemini daha iyi kavramış oluruz. Yüzüncü Yılda barış ve huzur içinde bir Türkiye tasarısıdır sözleri.”
“Devlet Bey’in sözleri ile başta terör yuvaları olmak üzere bütün şer odakları paniğe kapıldı.”
“Kapılmasın mı? Oyunları bozulmak üzere…”
“Büyük bir hata yapılıyor… Herkes kendini Sayın Bahçeli ile bir tutup, ondan daha fazla bilgiye sahip olduğunu sanıyor. Bırakalım da Liderliği, siyaseti ve sistemle satrancı O oynasın.”
“Katılıyorum. Gerçekten de bu eli kanlı bebek katili örgüt kimin? ABD’nin mi, AB’nin mi, Kandil’in mi, İsrail’in mi, İmralı Canisinin mi, Terörist Selahattin’in mi? Hangisinin?! Kim hükmediyor bu canilere?”
“İşte şimdi bam teline dokundun. Çok şey ortaya çıkacak. Kimyaları o yüzden bozuldu.”
“Cumhurbaşkanımızın BRICS vesilesi ile Kazan’da bulunduğu sırada Ankara Kazan’da terör saldırısı gerçekleşmesi maşayı tutan el(ler) hakkında fikir verebilir belki.”
“Sayın Bahçeli’nin konuşmasından bir gün sonra yani TUSAŞ saldırısı olduğu gün yayınlanan Katil Karayılan’ın röportajında yaptığı tehditleri de unutmayalım!”
“MHP Lideri’nin İç Cepheyi güçlendirme çabaları ve söylediği o sözler boşuna değil. Çok sağlam bilgi ve temele, stratejik akla ve hamle iradesine dayanıyor.”
“Elbette. Çok büyük bir sorumluluk ve fedakârlıktır bu. Taşın altına sadece elini koymak değil başını ve gövdeni koymaktır… O sözler boşuna söylenmedi.”
Bu, “Devlet için atını uçuruma sürmek, kendinden vazgeçmek, hiçbir oy hesabı yapmadan sadece Devleti, vatanı ve milleti düşünmektir.”
Evet bu devlet var ya bu Devlet!...