Yakın tehdit
“Türkiye ne zaman bölgesel ve küresel anlamda ayağa kalkmak ve iç huzur ortamını tesis etmek için adım atsa, kendini bu ortamı zehirleyecek tartışmaların içinde buluyor.”
Çok yakından tanıdığımız, dilimize pelesenk olan ve alışılagelmiş bir cümle olarak ezberini yaptığımız bu cümleden kurtulmak için ne kadar ısrarcı davranılsa da birileri ısrarla bu kurulu düzenin devam etmesi için can atıyor.
Cumhuriyet olarak 100 yaşını doldurmasına ve binlerce yıllık devlet aklı ve geleneğine sahip olmasına rağmen Türkiye’nin yakasını kurtaramadığı kısır tartışmaların içinde boğuluyoruz. Bedelinin cephede kanla ödendiği, milletimizin bizatihi teminatı olan değerlerimiz üzerinden yürütülen ve kimseye bir faydası dokunmayan modası geçmiş çekişmeler yüzünden küresel emperyalizmin ağından kurtulamıyoruz.
Adil bir küresel sistemin kurulması gerektiğine olan inancımızı, insanlığın huzur bulacağı reçeteyi Türk milletinin yazması ve uygulaması gerektiği yönündeki sorumluluğumuzu biliyor ancak bu sorumluluğu herkesin “adil bir şekilde” taşımadığına şahit oluyoruz. Son günlerde kamuoyunu meşgul eden tartışmalara baktığımızda iç cephenin en küçük bir ihtilafta dağılmaya müsait bit yapısının olduğunu görüyoruz.
Bir hafta içinde laiklikten camilerin ahır yapıldığı tartışmalarına, emre itaatsizlik gösteren teğmenlerin hakkında başlatılan soruşturmaların aslında Atatürk’e yönelik yapıldığı iddialarına, yenidoğan bebek cinayetlerinin siyasi istismar malzemesi yapılmasına, etnik köken ve mezhepler üzerinden yürütülen rencide edici yorumlara, İzmir’de 5 çocuğun yanarak can verdiği elim bir hadise üzerinden yapılan karşılıklı suçlamalara ve CHP’li milletvekillerinin İç İşleri Bakanının TBMM bütçe komisyonunda bilgilendirme yapmasının önüne barikat kurup taşkınlık çıkarmalarına kadar birçok hadise cereyan etti.
Milli birlik ve beraberliğimize hiçbir faydası dokunmayan aksine daha sert tartışma alanlarının oluşmasına zemin hazırlayan konular anında fırsata dönüştürülmeye çalışıldı. Üzerinde kafa yorulması ve ortak bir akıl ile çözüm üretilmesi gereken bu konulara yönelik yapıcı bir tavır sergilenmedi. CHP’nin merkezinde yer aldığı bu kısır tartışmalar Türkiye’ye ne fayda sağladı? Çözüm önerisi getirmek yerine kavgaya kapı aralayan ağız dalaşları hangi vatandaşımızı mutlu ve huzurlu etti?
Muhalefet elbette yanlış gördüğü ve eksik bulduğu konuların üzerine gidip iktidara uyarılarını yapmalıdır ve demokrasi bunun için vardır. Ancak konuyu odağından uzaklaştırıp, farklı mecralara çekerek siyaseti bir ring sahasına çevirmek demokrasi değildir. Tartışma olmadan doğruya ulaşmak elbette mümkün değildir. Ancak “nasıl çözülebileceği” tartışmasını yapmak varken “nasıl çözümsüz hale getiririz” niyetiyle yaklaşmak da demokrasi değildir.
Türkiye’nin bugün iç huzuru ortamına ihtiyacı olduğunu düşünen herkesin daha sorumlu davranması gerektiği bir dönemdeyiz. Kuzeyimizdeki Ukrayna-Rusya arasındaki savaş yeniden alevleniyor ve en ölümcül silahların ambalajları açılıyor.
Güney sınırlarımızda terör örgütünden Türkiye’ye meydan okuyan açıklamalar yapılıyor. Terörist elebaşları, TUŞAS’a yönelik saldırıların benzerini tekrarlayabileceği tehdidinde bulunuyor.
İsrail, Gazze ve Lübnan’dan sonra saldırılarını Suriye içlerine doğru yaymanın altyapısını oluşturuyor.
ABD, Türkiye’yi çevreleyen silah yığınaklarına aralıksız devam ediyor.
Türkiye’nin içeride ve dışarıda karşı karşıya kaldığı tablo MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin iç cephenin sağlamlaştırılması için aldığı inisiyatifin önemini bugün bir kez daha doğruluyor.
Bu süreçte, kardeşliğe el uzatmak yerine kaosa sarılmak Türkiye’ye yapılacak en büyük ihanettir.
Böylesi bir süreçte, Türk ordusunu yıpratmaya yönelik tavır takınmak düşman cephesinde mevziiye girmektir.
Böyle bir süreçte her insanımızı kucaklamak varken etnik ve mezhep fitnesi peşinde koşmak bölücülüğe davettir.
Böylesi bir süreçte çocuklarımızın elinden tutmak, geleceklerini kurtarmak, umutlarını diri tutmak varken onları zulmün kucağına bırakmak kötülüğe çanak tutmaktır.
Kim ki böylesi bir dönemde yumruklarını dışarıya değil de içeriye doğru çeviriyorsa en yakın tehdit işte o’dur.