Orta Doğu’nun geleceği
Suriyeli muhaliflerin 27 Kasım’da Şam rejimine karşı başlattığı hareketlenme 8 Aralık’ta Esad’ın ülkeyi terk etmesiyle nihayete erdi. Esad rejiminin son bulması Suriye’nin geleceği için yeni bir başlangıç oldu. Belki de daha zor günlerin ve bağımsız bir Suriye’nin tesis edilmesi için mücadeleyle geçecek yılların ilk günleri… Bundan sonra atılacak adımlar Orta Doğu’nun da geleceğini şekillendirecek… Suriye’den esen rüzgâr ya prangalarından kurtulmuş bir Orta Doğu’ya kapı aralayacak ya da ateş topuna dönen Orta Doğu’yu daha da harlayacak…
1938 yılında petrol avcılığı için Dahran’a adım atan ABD bundan sonraki yıllarda Orta Doğu’da tutunabilmek için çeşitli formüller üretti. 1945’te inşa ettiği havalimanıyla bölgedeki ilk üssüne sahip oldu. Ticaret bahanesiyle Orta Doğu’da kalıcı hale gelen ABD aradan geçen 86 yılda birçok askeri üs kurdu ve ittifaklarını genişletti. İsrail’in bölgedeki yayılmacı politikalarının baş destekçisi, tedarikçisi ve savunucusu oldu. Böylelikle askeri üslerine bir de ileri karakol ekledi.
ABD, Orta Doğu’ya yerleşirken SSCB’de boş durmadı. Orta Doğu iki devletin bilek güreşi yaptığı bir mücadele sahasına dönüştü. Bu güreş kimi zaman yer altı kaynakları kimi zaman da bölge ülkelerini kendi tarafına çekme şeklinde ilerledi. Bugün bile Suriye’nin devrik başkanı Beşar Esad’ın Rusya’ya kaçması bu güreşin sonucudur. Baba Esad’ı yetiştiren Sovyetler, oğul Esad’a sığınmacı hakkı verdi.
1979’da gerçekleşen İran Devrimi, 1980’de Türkiye’de yapılan darbe ve ABD’nin “bizim çocuklar kazandı” mesajının arka planında aynı bilek güreşi vardı. Bu güreş ABD’nin 2003’te Irak’ı işgali ve 2010’daki Arap baharı isyanlarıyla devam etti. Milyonlarca Müslümanın kanı döküldü. Silah üreticileri kazandı, Orta Doğu kaybetti.
Suriye’de başlayan iç savaşta Rusya’ya karşı bir denge unsuru olmak isteyen ABD, Irak’tan ihraç ettiği DEAŞ bahanesiyle Suriye’nin kuzeyine yerleşti. Burada 28 askeri üs kuran ABD DEAŞ’la mücadele etmek için NATO müttefiki olan Türkiye yerine terör örgütü PKK/YPG ile ittifak yapmayı tercih etti. Maksadının terörle mücadele değil, terörü büyütüp devlet haline getirmek olduğunu gösterdi. Osmanlı Devletinin dağılmasından sonra Orta Doğu’ya yapılan her müdahale kaosu besledi. Etnik ve mezhepsel ayrışmalar körüklendi, Müslüman kanı emperyalizmin besin kaynağına dönüştü.
Suriye’de 12 günde değişen irade Orta Doğu için yeni bir fırsat doğurdu. Suriyelilerin sığınmacı durumuna düşmesine neden olan Rusya, İran ve ABD nefret unsuru haline geldi. İran ve Rusya Esad’ın arkasında durarak, ABD ise terör örgütü PKK/YPG’ye verdiği destekle Suriyelilerin evlerinden edilmesine yol açarak bu nefreti kazandı.
Muhalif unsurların hızlı hareket kabiliyeti ve Esad karşıtlarının şehirlerde organize olması Rusya’nın askerilerini korumak için Türkiye’den yardım istemesine neden oldu. İran ise tüm vekâlet güçlerini Suriye topraklarından çekmek zorunda kaldı. Diğer yandan da muhalif unsurlar terör örgütlerinin işgal ettiği yerleri almak için operasyona başladı. Tel-Rıfat, Münbiç, Deyrizor derken sıra Rakka’ya geldi. Önümüzdeki günlerde muhalif unsurlar M4 karayoluna ulaşıp PKK/YPG’yi temizlediğinde ABD de tıpkı Rusya gibi askerlerinin can güvenliği için Türkiye’den yardım talebinde bulunmak zorunda kalabilir. İşte o zaman Suriye’nin bağımsızlığı için büyük bir adım atıldığının ve yabancı güçlerin bu coğrafyadan tasını tarağını toplayıp gitmesinin vakti gelmiş demektir.
Suriyelilerin atacağı bu küçük adım Orta Doğu’nun huzuru için atılmış büyük bir adıma dönüşür. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve istikrarı aynı zamanda Türkiye, Irak, Lübnan ve Ürdün için de bir güvenlik duvarı oluşturur. İsrail kafasına her estiğinde silaha sarılıp katliam yapamayacağını görmüş olur. Bunun adı da doğal ‘Kudüs ittifakı’dır. MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’yi bir kez daha haklı çıkaran bu öneri kendiliğinden gelişmiş olur.
Suriye’nin siyasi ve ekonomik istikrar ile kavuşacağı huzur ortamının tam tesisi için bölge ülkelerinin işbirliğinin yanı sıra uluslararası sisteminde devrede olacağı bir kalkınma dönemi başlamalıdır. Her şeyden önce zalim Esad kullandığı kimyasal silahların, yaptığı sivil katliamının ve Sednaya hapishanesi başta olmak üzere diğer hapishanelerdeki işkence tezgâhlarının hesabını hukuk önünde vermelidir. Yaptıkları yanına kalmaması gelecek nesiller için örnek teşkil etmelidir. Aylan bebeğin ahının hesabı diğer dünyaya bırakılmadan vicdanlar rahatlatılmalıdır.
Suriye’de yaşanan olaylardan ders çıkarması gereken bir diğer unsur da Türkiye muhalefetidir. Bu vesileyle iktidara yapılan muhalefetin Türkiye’ye muhalefete dönüştüğünü geç olsa anlamış olmaları gerekir. CHP’nin başını çektiği muhalefet mümkünse bundan sonra ne dış politika üzerine yorum yapmalı ne de Suriye’nin S’sini ağzına almamalıdır.