Sen haklısın, sen de haklısın
Bugün ülkenin; tarım sektörünün ne kadar büyüyeceği öngörülebilir ve bu oranda da insan kaynaklarımızı yönlendirir, teşvik edersek orta ve uzun vadeli programları yaparsak, inanın hiçbir sorun olmayacağına inanıyorum.
Buna rağmen bunca teknolojiye ve bilgi birikimine, veriye rağmen nasıl oluyor da bu kadar yanlışlıklar yapılıyor inanın bunu da anlamış değilim
Kültürümüz ve yapımız itibariyle iyi niyetli ama biraz da kaderci bir toplumuz.
Aslında işin ehli tarafından bakıldığında birçok şey öngörülebilir ve biliniyor.
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) Altınova İşletmesine bir ziyaretim esnasında, çavuşa çalışan işçilerden bir tanesi küçücük bir yaprak getirdi ve çavuş, yaprağa bakarak tam yarım saat konuştu.
Kendisine “Sanırım yaprağın üzerinde bir şeyler yazıyor ama ben mühendis olarak orada bir şey göremiyorum” demiştim. Sonra anladım ki, çavuş ehil olduğu için geçmişteki tecrübe ve bilgi birikimi ve öngörüsü ile konuşmuş.
Gerekli bilgilendirme ve uyarıları, geçmişte şu parselde karşımıza çıkmıştı, böyle çözmüştük. Bunları yapalım dedi ve işçiyi gönderdi. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM), Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), Et ve Süt Kurumu, TÜRKŞEKER gibi kuruluşlarda çalışan, kurum kültürüne sahip, kadim bilgiler taşıyan büyüklerimizden öğrenecek çok şeylerimizin olduğunu düşünüyorum.
5 yıl sonrası için bugün, güneşin hangi dakika ve saniyesinde doğup yâda batacağını biliyoruz. Ve güneş gerçekten o saniyede batıyor.
Ülkemizde de, kentimizde de, ülkemiz tarımında da yaşananlar bence bu kadar basit.
Eğer ülkemiz tarımında ehil kişiler, uzmanlar tarafından popülizme kapılmadan, çalışıp, tartışır ve öngörüde bulunursa büyük oranda baş ağrısız çözümler bulunabilir.
BİZ NEREDE HATA YAPIYORUZ?
O kadar çok hata yaptık ki memur, işçi, günlük çalışan olarak, üretici olarak, halk olarak…
O kadar çok hata yaptık ki yöneticiler olarak, kurmaylar olarak, bürokratlar olarak, ülke olarak…
Lanet olasıca stratejilerimiz hatalıydı bizim ilk önce. Gerek komşularımızla olan, gerek dünya da söz sahibi olan süper güçlerle, gerekse ülke içinde oluşturmaya çalıştığımız denge dinamikleri ile...
Bizler ne yazık ki, yeterince analiz yapma yeteneğine sahip değiliz. Hep olaylar meydana geldikten sonra, yangın söndürme ve enkaz kaldırma üzerinedir uzmanlıklarımız. Yahu bu yangın neden çıkar, önce onu bir inceleyelim demedik hiç. Hep sonrası için önlemler hazırladık.
Seçtiğimiz iktidarları, kişisel menfaatlerimize en uygun olabilecek partilerden seçtik, oysaki siyasiler aslında şahsımıza hizmet edecek kişilerdi.
Küçük bir azınlık haricinde, parti seçim bildirgeleri okumak hep bir eziyet oldu. Takım tutar gibi parti tuttuk.
Solcumuz, efkârlanınca, “marşlar söyledi, yumruklar havada slogan attı”, ağladı. Sağcımız da “Karadeniz’i çırpındırdı” fiziksel gücünü test etti.
Böyle böyle arkası geldi, çığ gibi büyüdü. Geleceği görmeden anlık hesaplar yaptık, 50 hamle sonrasını planlayan süper devletler adeta bizi köleleri yapmaya çalışıyor. Ama bahanemiz hep hazırdı. “Etrafımızı saran dış güçler ve oyunları”…
Anlık yaşadık hep… Biz günlük hesaplar peşinde koşarken. Ekonomi aldı başını gitti. Maalesef, gıda enflasyonundan yakasını kurtaramamış bir ülkeyiz. Ülkemiz, gıda enflasyonu ile zirvedeki yerimizi korurken bizi takip eden en yakın ülke olan Meksika’da gıda enflasyonu yüzde 6,0.
Muhalif olanımız bu duruma çok mutlu oldu, iktidar yanlımız hâlâ bahane arıyor faizlerin yükselmesine, dolar kuru, yaşam ve gıda enflasyonundaki artışa…
Bir şeyleri yanlış yapıyoruz!
Anlayacağınız hem üreticiler mutsuz hem de tüketiciler dertli… Üstelik yeni bir konu da değil. Yılların kanayan yarası… Nasrettin Hoca misali kime gitseniz “sen haklısın, sen de haklısın” diyesiniz geliyor.
Şimdi, yıl 2025, aylardan 28 Ocak, günlerden Salı ve bizler neler olacak, ne yapacağız diye hâlâ düşünüp duruyoruz…
“Kına yakalım hep beraber. Bolca da sürelim ki, uzunca zaman çıkmasın.”
Son Söz: Etik değerleri kazanmadan her şey oluyoruz maşallah. En iyi muhalefet, en iyi yandaş, en iyi eleştirmen, en iyi tarım yazarı gibi daha birçok şey. Bu kadar EN İYİ varken, acaba neden başaramıyoruz? Olaya bütünsel baktığımızda, ne sadece iktidarları, ne de sadece muhalefetleri suçlamak doğru görünmüyor. Biraz da kendimize bakalım, ne dersiniz?
Kalın sağlıcakla…