Öldüren terapiler

Kayboluşunun dördüncü gününde Belgrad Ormanı’nda sağ bulunan ve hastaneye kaldırılan ancak aşırı soğuğa maruz kalmaya yani hipodermiye bağlı gelişen komplikasyonlar nedeniyle Ece Gürel hayatını kaybetmişti.
Ece Gürel’in neden ormanda olduğu, neden kendini koruyamadığı ve acı ölüme teslim olduğu ile ilgili soru işaretleri henüz aydınlatılamadı.
Ancak basından Gürel’in “cadılık zanaati” isimli bir kursa gittiği, primal terapi, çığlık terapisi, kritik olay stres terapisi, duygusal özgürlük terapisi gibi terapilerden birini ya da birkaçını uygulamak için ormanda bulunduğu ileri sürüldü.
Alandan ve sahadaki durumu çok yakinen bilen ve takip eden bir psikolojik danışman olarak şunu söylemeliyim ki, “Türkiye terapiler cehennemi”.
Çağımızda kalabalıklarda yalnızlaşan insan; zorluklarla baş edebilme gücü kazanma, olumsuz görülen davranışları değiştirme, iletişim becerisi kazanma, sosyal ilişkilerini geliştirme, geleceğe yönelik hedefler oluşturma, problem çözme becerisi geliştirme, olumsuz duygu ve düşünceler ile baş edebilme gibi nedenlerle birileri kendisini dinlesin, anlasın istiyor. Ruhsal problemlerine çare arıyor.
Ruhsal problemlerine çare arayan insan bilimsel destekli ve eğitimli terapistler yerine çeşitli sahte terapi uygulamalarının ve sözde terapistlerin esiri olabiliyor.
Yarım hekim candan, yarım hoca dinden eder misali, ruhsal bir problemi olan ya da yatkınlığı olan kişiler tedavi ediciliği deneysel araştırmalarla kanıtlanmış yöntem ve teknikler yerine yarım terapistlerin eline düşüyor. İyileşmek bir yana bilim dışı uygulamalardan daha fazla zarar görebiliyor ve hatta bu uygulamalar ölümle sonuçlanabiliyor.
Terapi, gerekli eğitimlerini tamamlamış psikiyatrist, psikolog ve psikolojik danışman gibi ruh sağlığı uzmanları ile danışan arasında işbirliği içeresindeki tedavi sürecine denir. Terapinin amacı, kişinin kendisine dair farkındalığının artması ve iç görüsü kazanmasıdır.
İnsanın problemi ne olursa Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsat verilen kurum ya da merkezlerde çare araması gerekirken merdiven altı merkezlerde çare araması bir denetim boşluğunun olduğunu ortaya koymaktadır.
Türkiye bu konuda her türlü önlemi alabilecek bilimsel birikimde ve güçte olan bir ülkedir. Ancak buna karşın gelişmiş ülkelerin tamamında ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda “Ruh Sağlığı Yasası” mevcutken, maalesef bizim ülkemizde ruh sağlığı alanındaki hizmetleri düzenleyen ve gereken disiplini temin eden bir yasanın olmaması çok düşündürücüdür!
26. Dönem MHP Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun önderliğinde ruh sağlığı meslek örgütleri olan Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği, Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Psikiyatri Hemşireleri Derneği, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği ile Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği işbirliği ile hazırlanan “Ruh Sağlığı Yasası” teklifi ilk olarak 02 Mart 2018 tarihinde 26. Yasama Dönemde ve ikinci olarak 27. Yasama Döneminde Milliyetçi Hareket Partisi tarafından TBMM Başkanlığına sunulmuştu.
Ruh sağlığı ile ilgili problemlere yönelik bilim dışı yol ve yöntemlerin her tarafı sarmaya başladığı şu günlerde tüm bu sorunlarla bilinçli, programlı bir şekilde başa çıkabilmek için; hakların, sınırların, yetkilerin açık ve net olarak belirlendiği bir toplumsal sözleşmeye, açıkçası “Ruh Sağlığı Yasası”na ihtiyaç duyulduğunu belirtmek istiyorum. Konunun aciliyetine istinaden hazırlanan “Ruh Sağlığı Yasası”nın TBMM’nin gündemine gelmesinin çok ama çok önemli olduğunu daha önceki yazılarımda yazdığım gibi buradan tekrar hatırlatıyorum.