Üstünde yaşadığın ve seni yaşatan toprağı Vatan bilmek, gökte hürce dalgalanan Bayrağına saygı duymak, şehitleri vefa ile anmak… Bunlar bir akım değildir, milliyetçilik zamanın popüler tavrı olamaz. Çünkü Milliyetçilik mazisi varlıkla başlayan, ebede süren bir hissiyattır. Biz tarihe sığmayan o maziyi içimizde coşkun bir nehir gibi çağlayan milliyetçiliğimizle yazdık, bir adı yoktu, bir tanımı da yoktu ama Hanlar Hakanlar Padişahlar bu duygu ile yönetirdi milleti ve de titretirdi cihanı, milliyetçilik bir yaşam gayesiydi…

Şimdi bakıyoruz, o hissiyatı öldürmüş, üzerine yapay bir milliyetçilik koymuşlar. Bir şarkı, bir dizi veya amiyane tabirle gaza getiren bir hal, milliyetçi yapıyor milleti yahut milliyetçiyim diyenlerin aklını karıştırabiliyor. Popüler bir akımmışçasına içi boş bir milliyetçilik hakim ülke gündeminde… Bu popüler milliyetçilik; savaşlara, cephelere, askerliğe, resimlere şarkılara sığdırılıyor sadece… Geri kalan her yerde ise yabancılaşma hakim… Kimse bu yabancılaşmanın bizi yok olmaya ittiğini görmüyor, milliyetçilik tanım sınırlarına bu dahil değil çünkü … Ama bir haberler ki bu “körlük” Milliyetçilik değildir.

Tarih televizyon ekranlarında gösterildikçe, siliniyor. Ne anlatmak nasıl yönlendirmek isteniyorsa tarihi dizilerde onu görüyoruz, coşkulu bir mehterle de durumu hemen sahipleniyoruz. Tarih aklımız kolay güncelleniyor, çünkü tarihi bilgilerimizin kaynakçası dedikodu postası… Mesela Sarıkamış’ta hala 90 bin asker donarak öldü diye nutuk çekenler var memlekette; Rus kaynaklarında dahi olay bu kadar çarpıtılmamış maalesef … Yahut “Atatürk Kur’an-ı Kerim’leri yere koydu, yok alimleri üstünden atlattı, atlamayanı astı” vesaire gibi deli saçmalarıyla Cumhuriyet Tarihini yorumlayanlar var… Tarihin böylesine basitleştiği akıllarda, Osmanlı’yı Hürrem ve haremden ibaret kılmak elbette ki zor değil… Bu günkü diziler de işte bu aklı zapt etmek için; milliyetçiliği bir çerçeve ile sunuyor; bir marş veriyor, bir şiir okuyor memleketçe alkışlanıyor… Kimse etrafına bakmıyor, milli olan bir şey neredeyse kalmamış, insani ilişkilerimiz, kültürümüz, tavrımız dönüşüm çığlığı atıyor; ama milletin kulağında marşlar çalıyor her şeye sağır kalmış. İşte bu “sağırlık” da milliyetçilik değildir.

Tabi siyasetçiler de iyi kullanıyor bu değiştirilebilen aklı, sadece diziler filmler değil bu akımın yönetmeni… Her partiye bir anı bırakmış olanlar, okyanus ötesinden yıkın emri aldığı davayı sahiplenip ; Milliyetçiyiz hatta ülkücüyüz dahi derler, malum söze kepenk inmiyor… Ama meclisteki teröristin masumiyet karnesini de dökerler, Atatürk ve Milliyetçilikle alakası kalmamış taraflarla saf tutup meçhul kıblelere secde ederler… Devlet bekası, milletin birliği gibi cümlelerin karşısına, teröristin koluna girip çıkarlar ve “haklıyız, millet için burdayız al Bozkurt’da çekiyoruz, biz vatan için varız…” mavalı okurlar. Maalesef ki milliyetçiliği bu tiyatro gösterisi sananlar da var ama bu “şaklabanlık” da milliyetçilik değildir.

Birde şekil itibari ile bu akıma üyelik edenler var: Atatürkçüler, Kemalistler… Olmayan bir akımı, Ulu Önder’i kullanarak inşa eden ve uydurma tavırlarla özden uzaklaşan, Atatürk ile alakası olmayan garip güruh… Ortalıkta Atatürk yazılı kıyafetleri giyerek gezer, vücuduna bunun dövmesini yaptırır, heykellerini diker, birkaç cümlesini ezbere bilir gerisinden bir haber yaşar. Bunlar tamamıyla işin kenar süsü, Atatürk’ün izinden gitmek onun milliyetçiliğini yaşamak değil. Kendini fikrini savunmadığınız, izini sürmediğiniz adamın dövmesi resmi heykeli sizi milliyetçi yapamaz, yani bu “ezber” de milliyetçilik değildir. Ki zaten adını andıkları kadar fikrini benimseselerdi, şu bahsettiğimiz sorunların çoğu olmazdı …

Yaşama gayemiz yıkılıp içi boş bir fikir akımı inşa ediliyor, küresel insan olma tabiri ile milliyetçilikten uzaklaştırılışımızın yanında milliyetçi kalabilen yanımız da boşaltılıyor, bölünüyor, var göstererek yok etmeye çalışılıyor. Zannediliyor ki memleket sadece kara parçası olarak bölünür, inanıyorlar ki savunduğumuz bir avuç toprak… Biz o toprağı toprak yapan şühedanın, toprağın üstünde “bir” yaşayanlar için verdiği canın emanetçisiyiz! Millet bir bir ayrılıyor, ayrıştırılıyor… Belirtmek isterim ki milliyetçilik bir “akım” değildir ve sınırları içerisine asıl olarak bu sorunlar da dahil …

“Akıl bir meşaledir; kör için göz, ölü vücut için can, dilsiz için sözdür.” –KUTADGU BİLİG/ Yusuf Has HACİP

Akıl iplerimizin ucunu başka ellere geçirdiğimiz sürece, bir milliyetçi olamayız! Milliyetçilik bu değildir...