Devletin kararlı mücadelesi sonrası adeta bitme noktasına gelen terör örgütü PKK, geçtiğimiz günlerde Mersin'de alçak bir saldırı gerçekleştirdi. Saldırı sonrası CHP ve HDP yine PKK terörünü görmezden gelerek örgütün adını ağzına almadı. Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür de bugün köşesinde bu duruma değindi. İşte o yazı:
"Geçmişte PKK, devletin Kürt kimliğini inkâr eden politikaları sayesinde güç toplarken, son yıllarda bu görevi CHP ve sol muhalefet üstlenmiş durumda. Bu kesimler, sadece oy için HDP'ye şirin gözükmüyor, daha vahimi PKK'nın terör saldırılarını görmezden geliyor.
İçlerinde "devrim" ya da "darbe" ukdesi kalmış solu bir yana bırakalım, cumhuriyeti kuran parti CHP, nasıl bu noktaya savruldu?
Bu konu üzerinde ne yazık ki durulmuyor. Oysa terör örgütünün motive edilmesinde bu tavrın çok ciddi katkısı var.
Birkaç gündür siyaset, Mersin'de bir polisin şehit edildiği PKK terörünü tartışıyor. Tartışma daha çok da, saldırıyı gerçekleştiren teröristlerden birinin CHP'nin "gazeteci" diye sahip çıkması üzerinden yürüyor. Oysa asıl problem, CHP'yi de, sol aydınları da bir teröristi, gazeteci diye savunma noktasına getiren siyasi bakışta saklı...
Bu öyle hastalıklı bir siyasi bakış açısı ki, PKK ne yaparsa yapsın adıyla kınanmıyor ve daha vahimi devlet ve siyaset suçluyor.
Bildiğim kadarıyla son yıllarda sadece bir kez CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, PKK'yı adıyla kınadı. Onun dışında hep "terör saldırısı nereden ve kimden gelirse gelsin" gibi bir ezberi söyleyip durdu. Son Mersin saldırısında da, "Mersin'de polisevine yönelik alçakça düzenlenen terör saldırısında şehit olan polis memurumuza Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum" diyor ve şöyle bitiriyordu: "Terörü bir kez daha lanetliyorum."
İyi de o terörü gerçekleştiren örgütün adı ne? Neden PKK terörü demiyor?
Güya örgütün reklamı olmasın diye. Oysa aynı gün şu tweet'i atmasını biliyor:
"IŞİD canileri, Mehmetçiklerimiz Sefter Taş ve Fethi Şahin'i şehit etti. Bugün Fethi Şahin'in ailesini ziyaret ettim. Bu olaya devlet suspus olmuştur."
Bu durumda Kılıçdaroğlu, IŞİD'in reklamını mı yapmış oluyor? Öyle olmadığını herkes biliyor. Aynı şeyi çok daha sinsi biçimde eski HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da yapıyor. O da PKK terörü demeden "sivil siyasetçi" edasıyla konuşuyor:
"Mersin'deki silahlı saldırıyı kınıyorum. Siyasetin sorumluluğu, şiddet dışı çözümlerde ısrarcı olmaktır."
Terörü PKK üstlendiği halde Demirtaş, PKK adını ağzına almıyor. Aslında alamaz da... Alma cesareti gösteren bir siyasetçi olsaydı, ne çözüm sürecini sabote eder, ne de yüzde 13 oyu Kandil korkusuyla heba etmezdi. Bu tavrı korkudan çok kendi deyimiyle "silahlı muhalefete" inancından kaynaklanıyor. Aksi halde "Türkiyelileşeceğiz" dediği 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra beyaz kefenini giyer, PKK terörüne karşı çıkardı.
CHP ve HDP'nin ortaklaştığı bu siyasi tavır, son dönemde terörün en önemli moral kaynağı oldu. Buna en sert tepki de sol aydınlardan değil, Kürt aydınlarından geldi.
Başından beri terörün bir siyaset aracı olarak kullanılmasına karşı çıkan yazar Orhan Miroğlu, PKK medyası olduğunu, ölüm listeleri hazırladığını belirtiyor ve şöyle diyor:
"HDP liderleri Mersin'deki alçakça saldırıdan sonra, 'demokratik siyasette ısrarcı olacağız' diyorlar. Kamuoyunu aldatmayı bırakın! Israrınız kime karşı olacak, sizin de başınıza bela olmuş PKK'ya karşı demokrasiyi ve kendinizi savunabilecek cesaretiniz var mı, onu söyleyin?"
PKK terörü karşısındaki sessizliğe isyan eden aydınlardan biri de yazar Aytekin Yılmaz şöyle diyor:
"Muhalefet partilerinin tümü de çok bariz bir hata yapıyor, HDP oylarını almak için 2018'den beri PKK şiddetine ilişkin eleştirilerden uzak duruyorlar. Henüz muhalefetteyken yanlışa 'yanlış' diyemeyenler, iktidar olduklarında çok zalim olurlar." "