ABD Başkanı Trump, sosyal medya üzerinden tehditlerde bulunmaya devam ediyor. Türkiye bunun ne ilk ne de son muhatabı. Dün, yine Türkiye’yi hedef alan bir açıklamada bulundu. Bu seferki mesaj, “Kürtleri hedef alırsanız, ekonominizi mahvederiz” şeklindeydi. Tehdidin boş olduğu, ABD kamuoyundaki “Suriye’deki ortaklarımızı yüzüstü bırakmayalım” korosunu yatıştırmaya yönelik olduğu düşünülebilir. Ancak ortaya çıkan manzara, Trump’ın telefonu ile baş başa kaldığında nasıl zırvalayacağını da bir kez daha ortaya koydu. Trump’ın kontrol edilmeden yaptığı paylaşım ya da açıklamaların nasıl yalan yanlış bilgilerle dolu olabileceği bir kez daha görüldü.

Trump, son açıklamasında akl-ı selim davranamadığını gösterdi. Bunu bizzat kendisinin anlayabilmesi için, Trump’a şu soruların yöneltilmesi gerekirdi: ABD, Suriye’de DAEŞ militanlarını mı hedef aldı yoksa Arapları mı? Yine ABD, Afganistan’da El Kaide militanlarıyla mı savaştı yoksa Peştunlarla mı? İngiltere, IRA ile mücadelesinde terör örgütünü mü hedef almıştı yoksa İrlandalıları mı? İspanya, ETA ile mücadele ederken terör örgütü olan ETA’yı mı yoksa Katalan halkını mı hedefe koymuştu? Bu soruların cevabını düşündüğünde, ona bu defa şunu sormak gerekir: Peki, Türkiye PKK ile mücadele ettiğinde neden terör örgütüyle değil de Kürtlerle savaşmış oluyor?

Yanlış bilgilendirildiğinden ya da gerçekleri çarpıtmakta bir mahsur görmediğinden olsa gerek, Trump’ın PKK ile Kürtleri bir tuttuğu anlaşılıyor. Oysa bir terör örgütünün oluşturan teröristlerin hangi etnik veya dinî kimlikten geldiği önemsiz bir ayrıntıdır. DAEŞ, El Kaide, IRA, ETA, PKK, YPG/PYD, Boko Haram gibi terörist olarak tanınmış örgütler, şu ya da bu kökene mensup olduğu için değil terörist olduğu için hedef alınmakta. Aksi hâlde, ABD’nin Irak, Suriye ve Afganistan’daki “terörle savaş” sürecinin “Müslümanlarla savaş” veya “Araplarla savaş” olarak değerlendirilmemesi için bir sebep kalmıyor ortada. Ancak, ABD’nin söylemlerine bakılırsa ABD, örneğin DAEŞ’le, Suriye’nin güvenliği ve barışı için mücadele ediyor.

ABD’nin Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Vietnam’da hatta 1945’te atom bombası ile yakıp yıktığı Japonya’da bulunmasının o ülkelerde yaşayanların etnik ve dinî kimliğine bir karşıtlık barındırmadığı, aksine onları korumak için orada olduğu söylemi tekrar tekrar söyleniyor. Diğer taraftan, ABD’nin Türkiye’nin Suriye’deki teröristlerle mücadelesinin takdir edilmesi gerekirken, meselenin “Kürtlere saldırı” şeklinde çarpıtılması, dahası bu akıllara ziyan gerekçeye dayanarak ekonomik yaptırımla tehdit edilmesi, tam bir garabet değil de nedir? ABD Başkanı Trump’ın PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan YPG’nin bir terör örgütü olduğunu anlaması acaba ne kadar zaman alacaktır?

ABD’de faaliyet gösteren PKK lobisinin “Türkiye Kürtleri katlediyor” şeklindeki kara propagandasının maalesef bazı çevrelerde karşılık bulduğu anlaşılıyor. Türkiye’nin teröre karşı yürüttüğü haklı ve meşru mücadelede haksız eleştirilere ve haddini aşan tepkilere maruz kalmaması için yurt içinde ve dışında tüm karalama kampanyalarını bertaraf etmesi gerekiyor. Bu çerçevede, Türkiye’nin diplomasi masasında ve sahada yürüttüğü mücadelenin, kamu diplomasisi ve parlamenter diplomasi ile desteklenmesi, Türkiye’nin haklılığının lobi faaliyetleri ile desteklenmesi icap ediyor.

Bu konuya hassasiyetle yaklaşılmaması durumunda, Ermeni kampanyalarından mülhem yeni bir “soykırım” ithamıyla karşılaşmak bile ihtimal dışı değil. Dolayısıyla, Trump’ın zırvalarının PKK’nın aleyhimize yürüttüğü algı operasyonlarıyla mücadelede Türkiye’deki yetkilileri daha etkin davranmaları gerektiğini gösteren bir uyarı olarak görülmesini temenni ediyorum.