YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN
Filistin-İsrail arasındaki savaş yıllardır Ortadoğu Bölgesinin kanayan yarasıdır. Hatta İsrail ve Filistin, kan okyanusuna dönmüş toprakların taraflarıdır. İsrail, bir avuç toprakla başladığı coğrafya varlığını nerdeyse Filistin’i yutma noktasına getirerek büyük hedefinin peşindedir. İsrail, yıllardır toprak işgal ede ede Filistin topraklarının büyük bir bölümünü kontrol altına almış durumdadır. İsrail bu yolda ne uluslararası bir hukuk ne insanlık ne de ölçü tanımaktadır.
Hamas’ın geniş çaplı başlattığı saldırıda İsrail’in daha çok kan akıtması ve Gazze’yi tamamen etki altına alması adına harekete geçmesi adına bir fırsat oldu. İsrail, kaç gündür aralıksız Gazze’yi bomba yağmuruna tutmakta ve sivil halkı öldürmektedir. Kimyasal (Fosfor) silah dahi kullandığı söylenmektedir. Sayıları 250’yi aşan çocuğun ve toplamda 1000 kişinin öldürülmesi, İsrail’in soykırım siciline yenisini eklemiştir. Hamas’ın hedeflerini değil, Filistinli sivillerin hedef alınması İsrail’in Filistin toprakları üzerinde yarım kalan işlerini bitirme şeytanlığıdır. Hamas’ın organize saldırısında sivilleri hedef alması da İsrail’in elini rahatlatmış ve bir nevi bu şeytanlığına yol açmıştır. İsrail yıllardır sivil katliamı yaparken sesini çıkarmayanlar, Hamas’ın saldırısı sonrası “Sivil canlar” üzerine nutuk atmaya başlamış ama aynı çevreler ve güçler, İsrail’in Gazze’yi kuşatarak başlattığı önüne gelen her canlıyı bomba yağmuruna tutması hakkında dilleri kelepçelenmiş gibi davranmaktadır. Arap dünyasının sessizliği yanında bir de Batı’nın her zaman olduğu gibi İsrail’in arkasında durup gaz vermesi de kaos manzarasından yansımalardır. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, İsrail işgalci durumdadır. İsrail’in bu işgalci hali ve bir türlü durmayan saldırganlığı doğal olarak o coğrafyada her türlü kaosu tetiklemektedir. Hamas’ın İsrail’e yönelik son saldırılarından dolayı İsrail’in kanlı sicilini sıfırlamaya kalkanlar var. O kanlı sicil, ne olursa olsun temizlenmesi mümkün değildir. Bu da “İsrailli sivillere her şey yapılabilir” demek değildir elbette. Savaşın namusunda masum insanlara, yaşlılara, kadınlara, çocuklara, hayvanlara, ağaçlara, ibadethanelere dokunulmaz. Ama İsrail yıllardır ne masum tanıyor ne kutsal mekân…
İsrail’in masum Filistinliler üzerindeki vahşetleri artık son bulmalıdır. Her şeyden önce İsrail işgal ettiği Filistin topraklarından çıkarılmalıdır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 22 Kasım 1967 tarihli 242 sayılı kararında, İsrail’in 1967 Haziran ayında işgal ettiği topraklardan çekilmesini öngördüğü halde, İsrail bir adım geri çekilmediği gibi, o günden sonra işgaline daha fazla işgal toprağı katmıştır. Zaten bundan sonraki hedefi de işgallerini genişletmektir. Hamas’ın bu son saldırısı, bu hedeflerini genişletme için bir gerekçe olmuştur. Bu yüzden işgalci İsrail’in hukuksuzlukları ve işgalleri durdurulmalıdır. Herkes ait olduğu topraklarına kavuşturulmalı ve gerek İsrailli gerek ise Filistinli sivil halk bundan sonra huzur içinde yaşam şartlarına kavuşturulmalıdır. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “İki devletli çözüm hedefiyle inanç ve insan hakları teyit edilmelidir. Filistin’in huzuru demek İsrail’in huzuru demektir.” Çağrısı kanlı kaosun son bulmasında çözüm yoludur.
Bölgede bu dengeyi kuracak yegâne güç ise Türkiye’dir. Zaten birçok dünya ülkesi de bunu ifade etmiştir.
Her iki taraftan ölen siviller, dünyanın vicdanında bir duyarlılık oluşturmalıdır. Öldürülen İsraillilere kutsal insanlar, öldürülen Filistinlilere sıradan insanlar muamelesi yapmak ayrı bir alçaklıktır. Elbette savaşlar olmasın. Oluyorsa da savaşın namusunu herkes korusun.