Bahadır Çoban / TÜRKGÜN
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın 2 Mart 2021 tarihinde açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı’nın kişilik haklarını iyileştirilmeyi ve bazı hukuki aksaklıkları ortadan kaldırmayı hedeflemesi muhalefet partileri tarafından “Türkiye’de hukukun yeterince işlemediğinin” ikrarı ve beyanı olarak yorumlandı. Bu yorumu nasıl değerlendirirsiniz?
-Muhalefet etmek her zaman olumlu adımları kötülemek olmamalıdır. Muhalefet edilebilir, demokrasinin de en meşru alanı muhalefettir. İktidar bütün rejimlerde var.
Muhalefet demokrasilerde var. Ancak demokrasiler muhalefete “istemezük, yıkalım, kötüleyelim” görevi vermemiştir. Elbette ki eleştiri görevi vermiştir ama bu görevi vermemiştir. İnsanın hayatında her şey tekamül ediyor. Toplumların hayatında her şey tekamül ediyor, ihtiyaçlar artıyor, ihtiyaçlar gelişiyor, nesiller değişiyor. Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gelişmesi birçok ihtiyacı peşinde getiriyor.
Daha fazla demokrasi istemenin kime bir zarar olur? İnsan hakları konusunda en üst seviyeye gelmenin kime bir zararı olabilir? Bu “en” seviyesinin kötü olduğu anlamına gelmez ki. Ama “en” seviyesine ulaşmak hepimizin iddiasıdır. Sonra Cenab-ı Allah insanı yaratılmışların en şereflisi olarak yaratmıştır. Her şey ona layıktır. En üstün insan hakları da ona layıktır. Bunu sağlamakla mükellefiz. Bizim dinimizin emri bu.
Bizim atalarımızın öğrettiği bu. Bizim milletimizin asaleti bu. Bizim yürüdüğümüz toprakların bize bezediği bu. Hepsi bu. Mevlana da bunu demiş. Hoca Ahmet Yesevi de bunu demiş. Hacı Bektaş da bunu söylemiş. Beldesinde bulunduğumuz Hacı Bayram da bunu söylemiş.
Hepsi bunu söylemiş. Biz bunun sahibiyiz. Yani attığımız her iyi adımı ve her gelişmeyi, her tekamülü, “Bu geçmişte yoktu” diye ifade edebilmek mümkün değil. Her şey gelişiyor ve insan bütün dünyada bu gelişmeleri iletişimle beraber, yaşadığı süreçle beraber daha ayırt edebilir bir noktaya geliyor.
“SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN SİSTEMATİK BİR SALDIRI VAR”
Sosyal medyanın saldırı ve hakaretin serbest bölgesi haline dönüşmesi, hedef seçilen kişilere gerçek veya sahte hesaplar tarafından itibar suikastı yapılması ve toplumsal şiddeti körüklemek için provokatif bilginin dolaşıma sokulması karşısında hem kişisel hak ve hürriyetlere halel getirmeden hem de saldırıya maruz kalan kişilerin hukukunu korumak adına hangi önlemler alınabilir?
-Çok basit. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yasama, yargı ve yürütme ile ilgili kendisini tanımlanmış bir sistemdir. Özellikle yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı kendi içerisinde bir etmen haline getirmiştir. Aralarına çizgi çekmiştir. Yürütmenin bir mensubu olarak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde yürütmenin hem başı hem gücü olan Sayın Cumhurbaşkanımıza yardımcı olan bizler adına ve bu ülkenin bir vatandaşı olarak yasamadan bizim talebimiz şudur: Bunun bir örneğini de vereyim. Hatırlarsanız yıllar önce kapkaç hadiseleri olurdu. Bir kanun çıktı, kapkaç bitti. Şimdi biz analarımızı, bacılarımızı, eşlerimizi, sosyal medyaya kiralamadık.
Kimse kusura bakmasın. Kiralayanlar varsa ben onlardan değilim. Ben bunu kabul etmem. Bu dünyada hiçbir makam, hiçbir mevki, hiçbir yer, hiçbir kazanç namusun önüne değildir. Böyle bir şey kabul etmem. Bunu korumakla yükümlü olan da hukuk devletinin kendisidir. Bunu yapması gereken de yasamadır. Yasamanın bunu yapmadığı her geçen gün ifade etmeliyim ki hakkımıza girdiği gündür. Sadece burada bir problem yok, bir problem daha var.
Bunun Türk siyasetine ve Türk devletinin yöneticilerine sistematik bir saldırı olduğunu düşünüyorum. Bu sistematik bir saldırıdır. Bunun Türkiye’de ekonomik saldırılar gibi, Türkiye’de terör saldırısı gibi, Türkiye’de darbeler gibi, Türkiye’de Türkiye’nin kendi zenginliklerini istismar eden ve bu istismarla beraber bizi gayrılığa ve ayrılığa itme konusunda oluşturulan oyunlar gibi bir tezgah ve bir saldırı olduğunu düşünüyorum.
Bu saldırıya karşı tedbir almakta geciktiğimiz her gün bunu planlayanların ve organize edenlerin muratlarına erdikleri gündür. Bunun insan haklarıyla bir ilgisi yok. Demokrasi ile bir ilgisi yok. Hangi dinde var, hangi adalette var, hangi okulda var, bunu bana birisi söylesin.
“KADINA ŞİDDETİ AFFETMİYORUZ”
Bugün toplumuzun kanayan yaralarından birisi kadına şiddet konusu. İçişleri Bakanlığı olarak ciddi çalışmalar yapıyorsunuz, KADES uygulaması gibi farklı bakış açıları getiriyorsunuz ama olaylar da devam ediyor. Biraz önce kapkaç örneği üzerinden “Bir yasa çıktı, kapkaç bitti” dediniz. Kadına şiddeti de bu şekilde ortadan kaldıracak bir formül var mı?
-Bu toplumun bir arada kalmasının en önemli nedeni ailedir ve aile bağlarıdır. Size bir şey daha söyleyeyim: Biz devletlerine saldırılan bir milletiz. Devletleri yıkılmaya çalışılan bir milletiz. Ama hepsini yeniden kurmuşuz. Biz aile milletiz. Biz Batı değiliz, biz nesebi ne olduğu belli olmayan bir millet değiliz. Bizde helal, haram, büyüklük, küçüklük, saygı, sevgi, el öpmek, bayram, cenaze, düğün, hakka riayet, bütün bunların öğretildiği yer ailedir.
Bizi yıkmaya çalışanlar, geçmişte devletlerimizi yok etmeye çalışanlar aile kavramını hesap etmediler. Bu devletlerin hepsini yeniden tekâmül ettiren ailedir. Çünkü biz, tekraren söylüyorum, aile milletiz. Millet unsurunu da ailemiz ortada tutmaktadır. Şimdi bunu görenler aileye saldırıyorlar, ayrıştırmaya çalışıyorlar. Bizi başka bir noktaya çekmeye çalışıyorlar.
Bir kadına, bir çocuğa şiddet ve istismar gibi olaylar esas itibariyle bizim dinimizin de nehyettiği, gelenek göreneklerimizin ve milli hasletlerimizin de kabul etmediği bir süreçtir. Ne Müslümanlığımıza ne de Türklüğümüze yakışır.
Bu kadar basit. Ha peki ne oluyor? Biz birine bile tahammül edemezken Avrupa bizden katbekat fazla bu konuda. Ancak biz birinin de engellenmesi için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu konuda “Türkiye’nin yasal açıdan bir boşluğu söz konusu değildir” diyebiliriz. Uygulama açısından eksiklerimiz var mıydı? Olabilir. Bunları da Aile Bakanlığı’nın liderliğinde, Adalet Bakanlığı, biz, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bütün bunlarla ilgili bir süreci yönetmeye çalışıyoruz. Çok adımlar attık. Önemli olan bu tip bir mesele ile karşı karşıya kalabileceğini düşünenlerin devlete müracaatlarıdır. Güvenlik güçlerine müracaatlarıdır. Bunu sağlayabiliyor muyuz? Büyük bir yaygınlıkla bunu gerçekleştirebiliyoruz. Yani Türkiye’de kimse şunu söyleyemez: “Benim başıma bu iş geldi ve devlet bana bu konuda duyarsız davrandı.” Böyle bir şey söz konusu değil.
“5 DAKİKA İÇERİSİNDE POLİS GELİYOR”
Neler yapıldı bu hususta?
-Son bir yılda yaklaşık olarak 1086 aile içi şiddet ve kadına karşı şiddet merkezi kurduk, Poliste ve Jandarma’da. Yetmedi bütün güvenlik görevlilerimizi eğitimden geçirdik. Yetmedi yöneticilerimizi defalarca eğitimden geçirdik. Yetmedi KADES diye bir uygulama yaptık. Basıyorsunuz 5 dakika içerisinde polis geliyor. Birçok can kurtuldu bu sayede. Ayrıca bir önleyici hizmet bu. Onun olduğunu bilenler adım atmıyor. Ben neler yapıldığını saatlerce sayarım bu konuda. Bakın göreceksiniz önümüzdeki günlerde bu mesele gittikçe alt seviyelere gelecek.
Batı’nın, Amerika’nın zaten çok altında olacak da Türkiye’nin bu mesele ile mücadeledeki başarısı tüm dünyada örnek gösterilecek.
Bunu iddiayla söylüyorum. Çünkü hakikaten savcıların ve hakimlerin hassasiyetinden güvenlik güçlerin hassasiyetine kadar, ulaşılabilecek olanların ulaşılabilir olmasından, teknolojimizin bu husustaki kullanımına kadar çok çeşitli bir mücadele içindeyiz. Şu anda bizim elektronik izleme merkezimiz var. Bizim güvenlik acil durum merkezimizde, GAMER’de, kelepçe izleme merkezimiz var. Anında hem illerden hem ilçelerden bu konuda sıkıntısı olana, hakimin vermiş olduğu kararla kelepçe takılıyor. Mağdura da aynı şekilde ve netice itibarıyla bu adımlar eğer kötü bir niyet söz konusuysa elektronik olarak izleniyor, uyarılıyor ve engelleniyor.
Olağanüstü bir sistem. Yetmedi birçok sivil toplum kuruşlarıyla, devletin bütün kurum ve kuruluşlarıyla bir araya geldik ve yıllardan beri güvenlik güçlerimizde bu tip müracaatlarda bulunulan formu değiştirdik.
Hakimlerimizin, savcılarımızın ŞÖ- NİM’lerin (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri), Aile Bakanlığımızın bu konuda alabileceği tedbirlere ve kararlara yönelik müracaatın daha anlaşılabilir ve daha detaylı olmasını sağladık. Şunu söyleyeyim: Bizim milletimizin hiçbir hasletiyle şiddet örtüşmez. Aile içi şiddet ve kadına şiddet milletimizin hiçbir hasletiyle örtüşmüyor. Doğru değil.
Bu konuda kültürümüzün, inancımızın, gelenek ve göreneklerimizin yasakladığı bir şeyi, elbette hukukun yasakladığı bir şeyi Türkiye’de hem iyi anlatmalıyız hem iyi tedbir almalıyız. Peki, televizyonlarda neden böyle sürekli olarak gösteriliyor?
-Eskiden daha çok vardı, daha az vardı tartışmasına girmek istemem ama şunu ifade edeyim: Herkesin elinde bir kamera, sadece bu olayın değil bütün olayların toplumsallaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Kötü bir şey mi?
Bunun da kendine ait bir toplumsal baskı oluşturduğunu, herkesin bu konularda adım atarken dikkatli olması gerektiğini düşünürsek elbette ki bunun da kendine ait eğitici bir rolü olduğu kanaatindeyim. Ama bu konuda bir ara dönemden geçiyoruz. Hem kanunlarımız, hem uygulamalarımız, hem bu konudaki toplumsal bakışımız, hem medeniyetimizden, kültürümüzden, gelenek ve göreneklerimizden tevarüs eden anlayışımız hem de devlet olarak bu işin üzerine topyekûn eğilmemiz, Türkiye’de çok yakın bir zamanda bu meselenin gündemden kalkabileceğine yönelik bana büyük bir umut vermektedir. Biz aile içi şiddeti ve kadına karşı şiddeti affetmiyoruz. Bu kadar açık ve net.
- BİTTİ