23 Aralık 2024
weather
6°
Twitter
Facebook
Instagram
Türkgün Gündem MHP Lideri Devlet Bahçeli: Üniversite sınavlarını kaldıracağımız günler çok uzak değildir

MHP Lideri Devlet Bahçeli: Üniversite sınavlarını kaldıracağımız günler çok uzak değildir

Partisinin grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 'Üniversite sınavlarını kaldıracağımız günler çok uzak değildir.' dedi. .

23 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
MHP Lideri Devlet Bahçeli: Üniversite sınavlarını kaldıracağımız günler çok uzak değildir

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu.

MHP Lideri Bahçeli'nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

Yurt içinde ve yurt dışında, televizyon ekranlarından, sosyal medya platformlarından, radyo kanallarından toplantımızı takip eden aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan kardeşlerimize en kalbi selamlarımı iletiyor, şükranlarımı sunuyorum. Geçtiğimiz hafta bir yanda 2022-2023 Eğitim Öğretim Yılı sonlanıp yaz tatili başlarken diğer yanda da Yükseköğretim Kurumları Sınavı yapılmıştır. Bildiğiniz üzere, Türkiye’miz genç nüfus açısından büyük bir hazineye sahiptir.

Elbette bu hazine istikbal ve istiklalimizin da haznedarıdır. Güvenli, gelişmiş ve huzurlu bir gelecek öncelikle Türk gençliğinin eli, emeli ve erdemiyle yeşerip güvenceye kavuşacaktır. Kuşkusuz bugünün fidanları yarınların köklü çınarları olacaktır. Çocuklarımız geleceği meşale gibi aydınlatacaktır.

Dava ve iddia sahibi, akıl ve ahlak sahafı, sevgi ve hürmet sadareti, hamiyet ve haysiyet burcu, şahsiyet ve şecaat sahnesi, vatan ve millet sevdalısı genç dimağlar Türkiye’mizin yegane kuvvet ve kudreti olmaya namzettir. Onların ruhlarına huruç edip gönüllerini tavaf ettiğimiz takdirde özlem ve hissiyatlarını öğrenmemiz pek tabii mümkündür. Vicdan, iyiyle kötüyü ayırt etme kabiliyetidir. Şuur, insanın iç âlemini tanıtan ve tanımlayan kaynaktır.

Eşzaman içinde hem şuurlu hem de vicdanlı olmak insanın varlığında tezahür ve tekemmül eden ilerleyişe delalettir. Eğer bu ilerleyiş topyekûn olursa, eğer bu ilerleyiş sayesinde yürekler topluca vurursa geleceğin kilitli kapıları açılacak; nihayet kifayetli ve kişilikli nesiller altın bir çağın mimarbaşılığına iman ve iradeleriyle terfi edeceklerdir.

Esasen çağa ve zamana yönelik mesajlarımızın taşıyıcı kolonu gençlerdir. Nereden gelip nereye gittiğimizin farkına varan, medeniyetler ve milletler mücadelesindeki konum ve koordinatlarımızı sorumlulukla kavrayan bir gençlik yıkılmaz kale, inmeyen sancak, düşmeyen inanç, vazgeçmeyen atılganlık, geri adımı olmayan taarruz bilincidir. Hayat, okulla-ev arasında gidip gelen rutin bir güzergah değildir. Veya hayat sadece eğlenme, gezme, yeme, içme ve safa sürme bohemliğinden ibaret de görülmemelidir. Her şeyi tadında ve kıvamında yapmak, bir anlık aymazlıkla koca bir hayatı kuru ve yaprak dökmüş bir ağaca çevirmekten sakınmak lazımdır.

Zaman dediğimiz kesintisiz işleyen değirmen insanı yıllar içinde öyle ya da böyle öğütmekte, kimisini un ufak, kimisini de ailesine, çevresine, milletine ve ülkesine hayırlı beşeri mamul haline getirmektedir.

Merhum Hocamız Prof.Dr.Ali Fuat Başgil, “Gençlerle Başbaşa” isimli nadide eserinde gençlerimize şöyle seslenmektedir:

“Sebat et genç dostum, sebat et! Damlaya damlaya göl olur. Ve aynı noktaya düşen damlacıklar zamanla mermeri bile deler.”

“İyiliğe karşı iyilik adalettir. İyiliğe karşı kötülük cinayettir. Kötülüğe karşı iyilik ihsan ve atıfettir. Ve insanlığın en büyük derecesidir.”

Hayat basamaklarını sabırla tırmanan, çalışmayı pusula yapan, sevgi ve saygıyı rehber edinen kim varsa güzel ahlakın yörüngesine girmiş demektir. Nazarımızda Türk gençliği güzel ahlakın, güven veren aklın, güçlü amaç ve arzuların pırıl pırıl parlayan kutup başıdır.

Unutulmasın ki, sınavlar gelip geçer, okullar biter gider, kaldı ki, hayat gelip geçiyor, varla yok arasında bitmeyen salınım süreklilik içinde devam ediyor. Geçmişte hüzünle alınan karneler, kaygıyla girilmiş sınavlar bir zaman sonra yalnızca tebessümle hatırlanıyor.

Günü geldiğinde anılar geçidi tıpkı bir merasim bölüğü gibi gözümüzün önünde canlanıyor, mazinin sevinç ve üzüntüsü aynı hissiyatla kucaklanıyor. Mesele karnenin muhtevası, notların düşük ya da yüksekliği değil, onu alan iradenin saf gönlü, samimi terbiyesi, insani ve vicdani tecelli seviyesidir.

Ülkemizde 19 milyonu temel eğitim ve öğretimde, 8 milyonu da yükseköğretimde olmak üzere yaklaşık 27 milyon öğrenci vardır. Bu sayı pek çok ülkenin nüfusundan katbekat fazladır. İşte zenginlik de buradadır. Bize düşen öğrencilerimizi ve gelecek nesillerimizi o sınavdan çıkarıp bu sınava sokarak hayatı çoktan seçmeli test mekaniğine, kısır döngü halini almış tekdüze öğretim mantığına havale etmemektir. Var oluşun sırrını çözme çabası göstermeden; hayatın her safhasında cevabı aranılan “ne, nasıl, nerede, niçin ve ne zaman” sorularına anlamlı karşılıklar bulmadan; kafa, kalp, kurs, kütüphane kafe, kitap ve kültür arasında sağlıklı ve sağlam bir denge kurmadan atılacak her adım boşluğa düşecek, yapılacak her hamle boşuna olacaktır.

Himmetsiz gayret yapay, gayretsiz himmet yavandır. Gayret gençlerimizden, himmet de aileleri, öğretmenleri ve siyasi sorumluluk taşıyan bizlerin görevidir. Biliyor ve inanıyorum ki, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerine ulaşmanın koçbaşı gençlerimizdir. Büyüğünü sayan, küçüğünü seven; damarlarında tarih ve kültürümüzün mirasını taşıyan; dosta dost, düşmana da korkusuzca meydan okuyan bir gençlik Türkiye’nin baş tacıdır. İradesini, imanının ve ülkülerinin emrine amade etmiş bir gençliğin önünde hiçbir engel duramayacaktır. Zamanın ruhu neyi işaret ederse etsin, teknolojik gelişmelerin boyutu nereye ulaşırsa ulaşsın, endüstri devrimlerinin derecesi ne olursa olsun, sahip olduğumuz beşeri cevherin adı Türk gençliğidir, üstelik alfabenin hiçbir harfiyle de sınırlandırılıp tasvir edilemeyecektir. İbn-i Batuta kaleme aldığı Seyahatname’de, Türk milletinin yaşadığı coğrafyayı şefkat diyarı olarak ifade etmişti.

“Şanlı geçmişimiz aydınlık geleceğimizin kefilidir”

Şanlı geçmişimiz aydınlık geleceğimizin kefilidir. Varlığımız yine bir gezgin tarafından söylendiği üzere Anadolu’yu cennete dönüştürmüştür. Tarihi talihle birleştirmek, çağın alnına Türk mucizesini ve Türk mührünü iliştirmek gençlerimizin sayesinde gerçekleşecektir. O gençlik ki, dinini, dilini, dileğini, milletini, milliyetini, kardeşliğini, adalet ve hakkaniyeti bilen bir gençliktir. O gençlik ki, kılıçla kalemi, kelamla keyfiyeti birleştiren bir gençliktir. O gençlik ki, kim var diye sorulduğunda, sağına soluna, önüne arkasına bakmadan ben varım diyebilen bir gençliktir. O gençlik, aşkına, anılarına, ahlakına, arkadaşlarına, ailesine, kendini adadığı değerlerine bağlı ve sadık bir gençliktir.

Sapkın akımlarla, yozlaşmaya nezaret eden ters akıntılarla başa çıkabilmenin ana cephesi Türk gençliğidir. Biz gençliği sınavlarla veya karnelerle bulmadık, bu yolla da kaybetmeyiz, kaybedemeyiz, kaybetmeyeceğiz.

“Ümit ediyorum ki, geniş ve gerçekçi bir mutabakat ortamı kurularak üniversite sınavlarını kaldıracağımız günler de çok uzak değildir”

Ümit ediyorum ki, geniş ve gerçekçi bir mutabakat ortamı kurularak üniversite sınavlarını kaldıracağımız günler de çok uzak değildir. Huzurlarınızda karne heyecanı yaşayan bütün evlatlarımızı ve ailelerini yürekten tebrik ediyor, hepsine birden esenlikler ve iyi tatiller diliyorum. Çocuklarımızın tatil boyunca dinlenmenin, gezmenin, eğlenmenin, hoşsohbetin yanı sıra, kitaplarla da irfan ve ilim köprüleri tesis etmelerini bilhassa temenni ediyorum. Merhum Cemil Meriç’ten mülhem diyebilirim ki, kitap bir liman, tefekkür bir yelkenli, öğrenmek bir okyanus, insan da bir seyyahtır. Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na giren gençlerimizin hedeflerine ulaşmalarını, şayet istedikleri sonuçları alamazlarsa bunun da dünyanın sonu olmadığını, çalışmayla ve sabırla her yokuşun düzlüğe çıkacağını açık açık ifade etmek istiyorum.

Ayrıca sayıları bir milyonu aşan öğretmenlerimizi de kutluyor, hepsini saygıyla selamlıyor, başarılar diliyorum. Öğretmen adeta felsefe taşını bulmak için emek veren bir simyager, yeri geldiğinde iğneyle kuyu kazmaktan yorulmayan bir fedakarlık neferi, yeri geldiğinde de ruhumuzun derinlerinde saklı duran hünerleri bulup ortaya çıkaran bir mucittir.

Bilgiyi görgüyle damıtıp, hamlığı sabrıyla pişirerek olgunlaştıran ustalık öğretmenlerimize has bir meziyettir. Öğretmenlerimiz her şeyin en güzelini hak eden eğitim ve öğretimin bergüzar yüzleridir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, muhterem öğretmenlerimizle birlikte iftiharımız olan Türk gençliğinin her zaman, her şart altında yanındayız, talep ve sorunlarının çözülmesi hususunda da her mücadeleyi yapmaktan Allah’ın izniyle kaçmayacağız, kaçınmayacağız.

Geride kalan günler içinde mutat ve muntazam şekilde yaptığımız iki toplantı sürecinde hem 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerini hem de bundan sonraki siyasi etap ve gündem konularını değerlendirme fırsatımız oldu. İlk toplantımızı il başkanlarımızın katılımıyla 17 Haziran 2023 Cumartesi günü, diğerini de MYK-MDK üyelerimizin katılımıyla 19 Haziran 2023 tarihinde, yani dün gerçekleştirdik. Bu kapsamda iki seçimde de belirlediğimiz stratejik hedeflere ulaşmanın memnuniyeti teyit edilmiş, önümüzdeki siyasi olaylar proaktif titizlikle gözden geçirilmiştir. Parti olarak rehavete kapılamayız, atalete rağbet edemeyiz, siyasi çalışmaları rölantiye alamayız. Hız kesmeden sahadaki faaliyetlerimize devam edeceğiz. Bizim yerimiz milletimizin müşfik, mümeyyiz ve ferah veren gönlüdür. Zaman çalışma zamanıdır, zemin tüm vatan sathıdır.

İşleyen demir pas tutmaz, sağlam ilerleyişe zor dayanmaz, yüksek hedefleri olanlar için tutukluk diye bir şey olmaz, olamaz. Biz hedefleri büyük, heves ve heyecanları küçük bir hareket değiliz.

Biz küçük hesaplarla oyalanırken yanımızdan akıp giden tarih nehrini görmezden gelecek kadar gafil değiliz. Biz ufkun ötesine gözünü dikmiş, görüş menzilimizi kapatan perdeleri yırtıp atmış, koyulan engelleri kırıp aşmış kutlu bir davanın bugünkü temsilcileriyiz. İlhamımızı geçmişimizden almakla birlikte bugüne olduğu kadar geleceğe karşı da görevlerimiz olduğunu biliyor ve bu suretle feragatle mücadele ediyoruz. Anılan görevlerimizi yerine getirmek maksadıyla bir günümüzün diğeriyle aynı olmamasına özellikle dikkat ve özen gösteriyoruz.

Durak tanımayan çalışma azmi, uşaklığı reddeden medeni asalet, hiçbir insanı aşağı görmeyen manevi feraset, vatana ve millete yeri gelirse feda olacak maddi emanet arayanlara tavsiyem Milliyetçi Hareket Partisi’ne bakmaları, serdengeçti yürekleri görmeleridir. Kaynamakta olan bir kabın etrafına su salması gibi, biz de ülkemize ve milletimize umut, huzur ve güven saçmakla mecbur ve mükellefiz.

Bunu da kalplerin kilitli sandıklarını muhabbetle açıp içindeki dürülü ortak kıymet hükümlerini ortaya çıkartarak yapabiliriz. İman ve fikrin kaptanlık ettiği siyasi mücadelemizde gayemiz insanımızın rızasını, Cenab-ı Allah’ın da ihsan ve ikramını kazanmaktır. Hayata ve hadiselere bakışımızın temelinde insan vardır. İnancımıza göre insan eşref-i mahlûkattır.

Bizim anlayışımızda insanın bittiği yerde yine insan başlar. İnsana varmak için de insanlar arasından geçmek şarttır. İnsan onuru ise bizim ne pahasına olursa olsun savunmamız gereken cevheri aslimizdir. Tek tek insandan millete giden ve genişleyen tarih, kültür ve sosyolojik merhaleleri bir zincirin birbirini tamamlayan halkaları olarak ele alıp siyasetimizin ana yatağını kendi irademizle açma basiret ve başarısını şimdiye kadar hamd olsun göstermesini bildik.

Biz mideye ve mihnet edilen çıkarlara bakarak değil, milletseverliğine, vatanperverliğine, devlet-i ebed müddet felsefesine, İ’layı Kelimetullah inancına, Kızılelma ve Turan ülküsüne yaslanarak var olmuş necip ve nezih bir hareketin mensuplarıyız. Bu mensubiyet bilinciyle Türkiye’mize nefes aldırmak, iç ve dış kaynaklı sorunları çözmek, üzerimize düşen sorumlulukları bihakkın yapmak, milletimizi hak ettiği mevkilere çıkarmak asıl gayemizdir.

Bu itibarla siyasi mücadelemizi şevkle sürdürmek durumundayız. Her an seçim olacakmış gibi bütün demokratik ihtimallere hazır olmak zorundayız. Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri tamamlanmış olsa da, Türkiye yeni bir seçime doğru ilerleyiş kaydetmektedir. Nitekim Mahalli İdareler Seçimleri 31 Mart 2024 tarihinde yapılacaktır. Böylelikle peş peşe eklemlenen seçim gündemi milli iradenin tercihiyle noktalanmış olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi bu seçimlere hazırlık sürecini başlatmıştır. Mahalli İdareler Seçimlerinde takip edeceğimiz birinci stratejik hedefimiz mevcut belediye başkanlıklarımızı muhafaza ederek bunun üzerine yenilerini ve hatta daha çoğunu eklemektir. İkinci stratejik hedefimiz, Cumhur İttifakı’nın doğasına ve ruhuna muvafık hareket edip; muhalefet partilerinin yönetimindeki belediyelerin yürek yaralayan makus ve meyus hallerine son vermektir. 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde elde edilen demokratik başarıyı mahalli idarelerle perçinlemek, Türk ve Türkiye Yüzyılı yürüyüşüne ivmek vermek boynumuzun borcudur. İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri başta olmak üzere, diğer tüm büyükşehir belediyelerinin, il belediyelerinin, ilçe ve belde belediyelerinin Türkiye’nin yükselen itibarına ve marka değerine müzahir şekilde yönetilmesi tarihi önemdedir.

“İstanbul beş yılını kaybetmiş, tarihin gerisine düşmüş; kaos, kriz ve karmaşa dünyanın en büyük Türk kentinin önünü kesmiştir”

Belediyecilik bir sevda işidir. Belediye başkanının yönetimi altındaki şehrinin emini olması bilinen bir husustur. İstanbul beş yılını kaybetmiş, tarihin gerisine düşmüş; kaos, kriz ve karmaşa dünyanın en büyük Türk kentinin önünü kesmiştir. Hakeza aynı durum Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Mersin, Tekirdağ, Eskişehir, Muğla, Aydın, Hatay büyükşehir belediyeleri için de geçerlidir.

CHP’li büyükşehir belediye başkanlarının ayak oyunlarından, parti için cepheleşmelerden, fısıldayan kulislerden, kongre hesaplarından, hiziplerin rekabetinden, çıkarların yarışından başka bildikleri tek bir şey yoktur ve her şey de ortadadır. Türk milleti mahalli idarelerin üzerine düşen zillet gölgesinden kurtulmalıdır. Hizmet değil hezimet vaat edenlerin şehremeni olmaları, bu unvana sahip olmaları hepimiz adına bir vebaldir.Bu vebalden arınacağız, Allah’ın izniyle CHP’nin ve diğer zillet partilerinin yönetimi altındaki belediyelerin hürriyet ve haysiyetlerine kavuşmalarına hep birlikte şahit olacağız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 28’nci Dönem 1’nci Yasama Yılının başlamasını müteakiben sırasıyla yemin töreni, Meclis Başkanı seçimi, ihtisas komisyonlarının ve Başkanlık Divanı’nın teşekkülü yasal ve anayasal hükümler çerçevesinde vücut bulmuştur. Hitamında Genel Kurul çalışmalarına geçilmiştir. Sosyal ve ekonomik meselelerin tek tek ele alınıp kalıcı çözümle buluşturulması amacıyla yasama faaliyetleri hızlanacaktır. Önümüzdeki hafta karşılayacağımız Kurban Bayramı sonrasında da Meclis’in bir süre daha çalışması kararlaştırılmıştır. Bu kutlu çatı altında, milletimizin her talep ve beklentisi görüşülüp mutlaka karara bağlanacaktır.Bu kutlu çatı altında, emeklilerimize, memurlarımıza, esnaflarımıza, dar ve sabit gelirli insanlarımıza aşama aşama müjdeli haberler verilecektir. Bilinmelidir ki, demokratik kültür olmadan demokrasi hayata geçmez, geçemez. Demokratik kültürün iki temel öğesi ise hoşgörü ve uzlaşmadır. Uzlaşmanın olabilmesi için evvelemirde hoşgörünün varlık bulması zorunludur. Gazi Meclis’te tecessüm eden siyasi parti gruplarının karşılıklı hoşgörü ve uzlaşma hassasiyetiyle Türk ve Türkiye Yüzyılının temelleri atılmalı, yeni bir anayasa ülkemize kazandırılmalıdır. Bu nedenle her bir milletvekili tarih ve millet huzurunda yaptıklarından olduğu kadar yapamadıklarından da sorumlu olacaktır. Dünya genelinde birikmiş ve bilenmiş ekonomik sorunlar hepinizin ve herkesin malumudur.

Fiyat ve finansal istikrarı bozucu etkenler bir hayli fazladır. Küresel borç stokundaki artışla birlikte resesyon, enflasyon ve hayat pahalılığı pek çok ülkeyi tesir altına almıştır. Küresel ekonomik aktiviteler, tarihin hiçbir döneminde bugünkü ölçekte artmasa da, insanlık adil ve kalıcı bir refah vizyonuna maalesef ve hala ulaşamamıştır. Sonsuza kadar büyümesi hedeflenen bir ekonomik sistemin sonlu bir ekolojik sistemle nasıl uyumlu olacağı ise henüz ikna edici şekilde açıklanamamıştır.

Dünya çapında devasa gelir ve servet eşitsizliği hüküm sürüyorken, her gün bir fincan kahve fiyatının yarısıyla geçinmeye çalışan 1 milyar insan karşımızda duruyorken ekonomide yeni ufukların keşfedilmesinin nasıl mümkün olacağı cevabını hala bulamamış bir muammadır.

Her şeyden ve hepsinden önemlisi ortak anlam ve amaç duygularımızı kuvveden fiile geçirerek, kısa vadeli hesaplardan uzun vadeli perspektife geçiş sağlayarak kesintisiz devam edegelen üretim, yatırım, ihracat, büyüme, kalkınma seferberliğiyle sürdürülebilir ekonomik refahı yakalamak içten bile değildir.

Bunun için güven ortamını kalıcı ve kurumsal hale getirmek müşterek vazifemizdir. Milliyetçi Hareket Partisi yeni kabinenin ekonomi politikalarına ve enflasyonla mücadele kararlılığına güvenmektedir. Modern ekonominin sağlığı para ve maliye politikalarının sağlamlığına, istikrarlı yapısına bağlıdır. Ekonomi politikaları, tıpkı bileşik kaplar gibi, bütünlük içinde, eşgüdüm halinde uygulanıp, piyasa şartlarıyla insan ve toplum huzurunu dengelediği sürece anlamlı ve başarılı olacaktır.

Cari fazlayı temin etmek amacıyla iç tasarruf hacmimizi artırmanın yanı sıra, yeni ihracat pazarlarını rekabetçi kur ve faiz desteğiyle keşfetmemiz, Türk markalarını dünyanın en ücra köşelerine gururla taşımamız ülkemizin gücüne güç katacaktır. Türkiye’mizin küresel ticaretten aldığı pay yüzde 1,02’dir. Elbette bu oran makul ve memnuniyet verici değildir. Bugün 27 ihracatçı sektörde faaliyet gösteren 115 bine yakın firmamız ihracat yapmaktadır. Türkiye’nin 2022 yılındaki mal ihracatı 254,2 milyar dolar, hizmet ihracatı da 90 milyar doları bulmuştur. Bu bir rekordur ve gurur duyulması gereken bir tablodur.

Bildiğiniz üzere, açık veren bütçenin ilk sancılı sonucu iç borç artışıdır. Bunun tedavisi ve üstesinden gelinmesi amacıyla gelirlerin çeşitlendirilip yükseltilmesi akla gelen ilk çaredir. Daralan ve durgunluk patikasına mahkum olan bir ekonomide iç ve dış borç artışı felaketin diğer adıdır. Gelirlerin artışı için beli başlı üç seçenek vardır ve bilinmektedir. Birincisi, hedeflenen büyümeyi sağlamak, İkincisi, fiyat istikrarını ve adaletli vergi sistemini kurmak, Üçüncüsü de, alınan borçlarla hazineye gelir yaratacak üretken varlıklara yatırım yapmaktır. Dikkatinizi çekmek isterim ki, dünyadaki trendin aksine Türkiye ekonomisi 11 çeyrektir büyümektedir. Bu yılın ilk çeyreğindeki büyüme de yüzde 4’dür.

Bizim görüşümüze göre ekonomik adalet, ekonomik özgürlük, ekonomik güvenlik taviz verilmemesi gereken ilkeler olmalıdır. Türkiye enflasyon kuşatmasını yaracak, Türk ve Türkiye Yüzyılını mali ve ekonomik bağımsızlığıyla, buna eşlik eden diriliş ruhuyla pekiştirecektir. Toplumun her kesimini kurdaki dalgalanmalara, öngörülemeyen ekonomik fırtınalara karşı emniyete almak, alım gücünü istikrar içinde tutmak, alın ve akıl terinin karşılığını adil şekilde dağıtmak ekonomi yönetiminin başlıca sorumluluğudur. Son günlerde politika faizinin artışı hususunda beklentileri yükseltmek amacıyla iç ve dış lobilerin son derece faal oldukları da gözlemlenmektedir. Küresel finans çevreleriyle iç piyasa aktörleri Para Politikası Kurulu’nun 22 Haziran 2023 tarihinde yapacağı toplantıya kilitlenmiştir.

“Milliyetçi Hareket Partisi’nin faize bakışı bellidir, değişme göstermemiştir”

Bize göre bu durum ahlaki, doğru ve hakkaniyetli bir gelişme değildir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin faize bakışı bellidir, değişme göstermemiştir. Teorik ve pratik uygulamada, faiz artışı yatırımı caydıran, üretim çarkına çomak sokan, müteşebbislerimizin gücünü zayıflatan, kredi ihtiyacını pahalandıran politik bir tercihtir. Ancak Türkiye’nin ekonomik istikrarı ve ekonomik huzuru elde etmesi için de alınması gereken kısa dönemli ve bazen de can yakan tedbirler vardır ve parlak geleceğimiz için bugünkü külfete katlanmak ister istemez kaçınılmaz hale gelmektedir.

Bu arada muhalefet partilerinin beyhude çırpınışları, ekonomideki temelsiz iddiaları faydasız ve sonuçsuzdur. Şanslı azınlığın kaymak siyasi tabakası olan partilerin insanımızın ne yediğinden, ne içtiğinden, nasıl geçindiğinden gerçek manada haberleri yoktur.

Tefecilerden para, yabancı danışmanlardan akıl almayı marifet görenlerin savruldukları hazin ve hüsran verici siyasi travmaları onlar için yeterince ızdırap vericidir. Cumhur İttifakı Türkiye’ye bütünüyle, var olan bütün güzellik ve mirasıyla sahip çıkmak için geceli gündüzlü mücadele ederken, zillet partilerinin hal-i pürmelali perişanlıktır.

Artık görülmüştür ki, muhalefet partilerinden hiçbir yol olmaz, olmayacaktır. Sırf milletvekili olmak amacıyla CHP’ye postunu seren, sonra da ilk zelzelede pencereden atlayıp sığındığı evini terk ederek taşa tutanlar siyasi ahlakın yüz karalarıdır. Bunlar dün de, bugün de, yarın da asla güven vermeyen siyaset simsarlarıdır.

Üstelik milletvekili olduğu partisinin Cumhurbaşkanı adayına oy vermediğini pişkince açıklayanların çıkarlarına nasıl kul köle olduğu, su akarken testisini doldurup kesilince araziye nasıl uydukları çarpıcı tecrübelerle sabittir. Bu ahlaki yarılma bizim sorunumuz değilse bile, yeni bir Babacan vakasını Türk siyaset ve demokrasi hayatının hiç de hak etmediğini söylememiz milli ve manevi sorumluluğumuzun gereğidir.

“Batık gemiyi limana sağlam götürmekten bahseden Kılıçdaroğlu’nun baba-oğul arasındaki saltanat kavgasından nasıl çıkacağı da ayrı bir merak konusudur”

Unutmayınız ki, batan gemiyi ilk terk eden korkaklar ve korsanlardır. Batık gemiyi limana sağlam götürmekten bahseden Kılıçdaroğlu’nun baba-oğul arasındaki saltanat kavgasından nasıl çıkacağı da ayrı bir merak konusudur. Hançer üstüne hançer yiyen CHP’li yöneticilerin pişmanlık içinde özür dilemesi yararsız ve miadı dolmuş bir sitem ve sızlanmadır. Mensuplarının birbirine güvenmediği, birbirine inanmadığı, arkadan dolaşmanın, fitne yaymanın geçer akçe sayıldığı bir siyasi bünyenin içten içe çürüyüp kadavraya dönüşmesi kaçınılmaz bir siyaset ve hayat gerçeğidir.

Bugünkü muhalefet partilerinin durumu aynısıyla budur. Türkiye’nin kadavraya değil, kaderine yön veren, Karabağ’da zaferi, küresel diplomaside zekayı, Kıbrıs’ta iradeyi, Akdeniz ve Ege’de milli duruşu, güney sınırlarımızın mücavir bölgelerinde yüksek mücadeleyi temsil ve tebliğ eden Cumhur İttifakı’na ihtiyacı vardır ve bu artık kesinleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ni hak ettiği gelişmişlik düzeyine biz çıkaracağız. Türkiye’yi lider ülke seviyesine biz taşıyacağız. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle kilitleri ya açacağız ya da kıracağız.

Üreten, refah sağlayan, herkesin iş ve aş sorunlarını çözmüş milli bir ekonomiyi;  Bütün sorunlara neşter vurmayı başarmış, terörün kökünü kazıyıp bölücülüğü felç etmiş bir siyasi ve hukuki sistemi;  Dış politikada daha aktif, taviz vermeyen, dünyaya Türkçe bakan, gelişmeleri başkent Ankara vizyonuyla okuyan bir dış politik mimariyi elbirliğiyle, güç birliğiyle ve Cumhur İttifakı’yla sağlamış olacağız.

İlhamımız yaşanmış Türk asırları ve rahmetle andığımız aziz ecdadımızdır. Devletimizin egemenlik haklarıyla, milletimizin muhteşem varlığı, bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğüyle kimin sorunu varsa bizim de onlarla sorunumuz vardır ve alayını birden her cephede karşılamaya hazır olduğumuz iyi bilinmelidir. 100’ncü yıldönümü içinde olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti bedava kazanılmamış, lütufla kurulmamıştır.

Cumhuriyet’in sahibi cumhurdur, onuru cumhurdur, ömrü cumhurla kaimdir. Cumhuriyet’e düşmanlık cumhura düşmanlıktır. Düşmana hizmet ve taşeronluk ise ihanetin daniskasıdır.

14 ve 28 Mayıs öncesinde demokrasi ittifakından bahsedenler, teröristleri yanına yöresine alanlar, ülkemizden intikam almak için kuyruğa girenler çok şükür milli iradenin hisarlarına çarpıp dağılmışlardır. Bizim böyle bir arayışı içinde taşıyanlarla iki dünyada da hesabımız vardır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türk milletinin demokratik ve şaşmaz tercihidir.

“Tavrımız nettir, duruşumuz Kuvayı Milliye’dir”

Bu demokratik tercihe meydan okuyanlar millet tanımaz odaklardır ki, sandıkta tümüyle reddedilmişlerdir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk milletimizin ortak değeridir, devletimizin kurucusudur, Milli Mücadele’nin lideridir, İlk Meclis Başkanımızdır, İlk Cumhurbaşkanımızdır. Tavrımız nettir, duruşumuz Kuvayı Milliye’dir. Türkiye Cumhuriyeti yaşayacaktır. Bizler faniyiz, devletimiz ve milletimiz baki kalacaktır. Bir kere yükselen bayrak bir daha inmeyecektir. Aziz Atatürk’ün en büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti var olan bütün kirli senaryolara ve sömürgeci oyunlara rağmen payidarlığını ebed müddet koruyacaktır. Güvence kahraman Türk nesilleridir. Güvence büyük Türk milletidir.

Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas 13 Haziran 2023 tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti’ni ziyaret etmiştir. Bu ziyaretin bizi ilgilendiren kısmı Sayın Abbas’ın bazı çarpık ve endişe veren açıklamalarında somutlaşmıştır. Pekin’de Çin Devlet Başkanı’yla görüşmesi esnasında şu ibret verici ve infial uyandıran sözler Mahmut Abbas’ın ağzından dökülmüştür:

“Bazılarının gündeme getirdiği Uygur meselesi bir insan hakları meselesi değildir. Bu Çin’in terörizm, aşırılık ve ayrılıkçılıkla mücadelesidir. Filistin her zaman Çin’e inandı. Filistin-İsrail ihtilafının bir an önce sona erdirilmesinde Çin’in arabulucu olması gerekmektedir.” Mahmut Abbas vicdanı sızlamadan bunları söylemiştir. Biz onlara destek verdikçe, bu zihniyet Türk milletine köstek olmuştur. Mahmut Abbas’ın, terörizmin ne olduğuyla ilgili yeterli deneyim ve donanımdan mahrum olduğu da ne yazık ki ortaya çıkmıştır. Biz mazlum Filistinlilerin her zaman yanında olduk. Filistin davasını ama, ancak, fakat demeden savunduk ve bu konuda tarafımızı netleştirdik.

Birkaç gün evvel İsrail hükümetinin yasadışı yerleşim faaliyetlerini artırmasını, Batı Şeria’nın en az 19 beldesinde 4 bin 500 birimlik yeni yasadışı yerleşim yeri inşa etmesini kınanması gereken mütecaviz bir tutum olarak değerlendirdik ve değerlendiriyoruz. Hatta 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan egemen ve bağımsız bir Filistin devletini bölgesel barış ve huzur adına önşartsız destekledik, buna da devam ediyoruz. Sayın Abbas, Milliyetçi Hareket Partisi’nin grup toplantısından bizatihi sana sesleniyorum:

Uygur Türklerine terörist demek haksızlıktır, bühtandır, günahtır, cinayettir, rezalettir, melanettir, Türk milletine iflah olmaz bir saygısızlıktır. Bizim Filistin davasını desteklediğimiz kadar değilse bile, en azından yarısı kadar Türkiye’nin ve Türk milletinin tarihi haklarını, terörle mücadelesini, geniş coğrafyalara yayılmış esir Türklerin durumunu bugüne kadar ağzınıza dahi almadınız, alamadınız, hakkı telaffuz etmeye hiç yanaşmadınız. Geçmişte Filistin kamplarında eğitilip ülkemize sızan ve sızdırılan teröristlere kol kanat germekten de hiç utanmadınız.

Filistin Devlet Başkanı numune de olsa PKK’ya, FETÖ’ye sesini hiç çıkardı mı? Hiç tepki gösterdi mi? Ülkemizle dayanışma mesajı paylaştı mı? Hiç birisini yapmadı, yapamadı, yapmayı aklından geçirmedi.

Çünkü konu Türkiye ve Türk milletiydi. Uygur Türklüğünü terörle eşitlemek potansiyel Türk düşmanlığının açık seçik beyanıdır. Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti elbette ikili diyalog kanalları açarak, temasları yoğunlaştırarak tespit edilen insan hakkı ihlallerini telafi ve tamir etmelidir.

Ancak terör Doğu Türkistan’da değil, Kandil’dedir, Suriye’nin kuzey doğusundadır, gerçeği saptırmak vicdansızlıktır, izansızlıktır, insafsızlıktır. Herkesi uyarıyorum, Türk’e kefen biçmenin sonu korkunçtur.

Sayın Abbas terörizmin kanlı yüzünü görmek istiyorsa, mesela 17 Haziran 2023 tarihinde Uganda’da bir okula saldırı düzenleyen ve çok sayıda masum çocuğu katleden teröristlere şereflice bakmayı ve ders almayı bilmelidir. Mahmut Abbas yanlış yerde, yanlış üslupla, doğru davasını anlatacağını zannediyorsa aldandığını ve yanıldığını mutlaka görecektir. Kudüs sadece onların değil, bütün Müslümanların kutsal mabedi ve ilk kıblemizdir, müdafaa etmek de namus meselemizdir.

"Yunanistan hükümeti sorumludur ve mutlaka hesap vermelidir"

Yunanistan’ın Mora Yarımadası açıklarında 14 Haziran 2023 Çarşamba günü göçmenleri taşıyan bir teknenin batması sonucunda, 78 kişi hayatını kaybetmiş, 500’e yakın kişi de kaybolmuştur. Bu insani dram ve felakete seyirci kalan, hatta yalanlara başvuran Yunanistan hükümeti sorumludur ve mutlaka hesap vermelidir. Akdeniz ve Ege’nin ölüm denizi olmaktan derhal çıkarılması, küresel vicdanın aktif biçimde devreye girerek kara ve denizleri aşan göç olgusunu süratle ele alması önümüzdeki en sıcak gündemlerden birisi olmalıdır. Yurtlarından ve yuvalarından kopan insanların kaderi balıkların karnı olmamalıdır. İsviçre’nin Zürih kentinde geçen hafta içinde PKK’lı alçaklar tarafından Cumhurbaşkanımızın ve al bayrağımızın hedef alındığı hain gösteriyi ve buna sessiz kalanları buradan lanetliyorum.

Avrupa’nın göbeğinde teröristlere gösterilen müsamahanın ne demokrasiyle, ne insan haklarıyla, ne özgürlükle, ne de insani miras ve değerlerle bağdaşır bir tarafının olmadığını muhataplarına duyuruyorum. Allah nasip ederse 28 Haziran 2023 tarihinden itibaren dört gün boyunca Kurban Bayramı’nı idrak edip kutlayacağız. Nerede yaşarsa yaşasın, kökeni, mezhebi, anasının dili ne olursa olsun tüm vatandaşlarımızın, şehit ailelerimizin, gazilerimizin, Türk-İslam aleminin Mübarek Kurban Bayramı’nı şimdiden tebrik ediyor, yapılacak kurban ibadetlerinin Yüce Allah nezdinde kabul ve makbul olmasını temenni ediyorum.

Bu vesileyle terörle mücadele esnasında şehit düşen kahramanlarımıza Allah’tan rahmetler, tedavi altında bulunan kahramanlarımıza da şifalar diliyorum. Bayram süresince tatil, akraba ve aile ziyareti gayesiyle yollara düşen vatandaşlarımızın trafik kurallarına uymalarını yeni acı ve kayıpların yaşanmaması için çok önemli addediyorum. Hac farizası için kutsal topraklarda bulunan kardeşlerimizin ibadetlerinin kabulünü niyaz ediyor, dualarını bekliyorum. Bayramımız kutlu olsun, Rabbim büyük milletimizin yüzünü güldürsün, yar ve yardımcısı olsun. Konuşmama son verirken hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, en iyi dileklerimi sunuyor, başarılar diliyorum.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Terör örgütü PKK şüphelisi Yunanistan'a kaçarken yakalandı

Terör örgütü PKK şüphelisi Yunanistan'a kaçarken yakalandı