Biri müteahhitleri durdursun
En önemli sorunlarımız arasına girmeye hak kazanan, ama gündemin bir türlü fırsat vermediği, çoğumuzun fark edip söylenmekle yetindiği bir sıkıntıya değinmek istiyorum. Gündem yoğunluğundan istifade şehri katlediyorlar, insanların huzurlarını ve paralarını da çalıyorlar. Gökdelenler bir yandan, diğer yandan çarpık dikilen evler, öte yandan 1+1 çılgınlığı ve bu evlerin içinin esasında ev olmaması, ne aileye, ne topluma ne kültüre uymaması…
Batı'dan neyi örnek aldıysak, huzurumuz kaçtı; Fransız balkonlar mesela, memleketin balkon-huzur-çay kültürünü yıkan, milleti kafelere yahut dört duvar arasına mahkum eden, evi ev olmaktan çıkaran ilk adım…
Özellikle İstanbul’da yapılan evler, resmen hapishanelerle yarışıyor. Hapishane imkânları iyileştikçe, özgür insanların barınma imkânları daralıyor. Penceresini neredeyse başka bir evin içine açtığımız evler dip dibe diziliyor. Pencereler duvarlara bakıyor anlayacağınız. Şekilsiz, Fransız balkonlu, aşırı modern evler mikrop gibi türüyor, şehrin, sokağın, mahallenin siluetini mahfeden çarpık bir düzenle… Evlerin içinde zaten oda yok, tabutluktan hallice alanları oda diye millete yutturmaya çalışıyorlar. Öyle ki eve bir aile zor sığıyor, sanırım ‘akraba, eş, dost tüm ilişkilerinizi kesin, eve de yatmadan yatmaya gelin çünkü oturmak için fazla bir alan yok’, demek istiyorlar… Ev bizim kültürümüzde dört duvardan ibaret soğuk bir kelime değildir ki.. Ev yuvadır, ev misafirle bereketlenir, yazın huzuru balkonun esintisindedir ama yapılan evlerde balkon zaten yok, evin içine de aile anca sığıyor, tabi küçük bir aile diyebiliriz ya çocuğunuz olmayacak ya da en fazla bir, geniş aile kavramına savaş açan, ev sayılmayacak evler inşa ediliyor. Bu muazzam yapılar dehşet fiyatlarla da sunuluyor. Eğer daha geniş balkonlu, odaları ideal, daha doğrusu “normal” bir evde oturmak istiyorsanız, bu artık bir lüks…
Türlü imkânlarla döşenmiş, doğal ortamın katli üzerine yapay bir imkân ortamının oluşturulduğu gökdelenlere gelelim bir de… ‘Efendim 30. katta bahçe olur mu diyeceksiniz, olur!’ , ‘Tüm imkânları sunduk, bu yaşam alanından dışarı çıkmak istemeyeceksiniz!’ … gibi türlü sloganlarla marifet ilanı yapıyorlar. Şehrin siluetini katlettikleri gibi insan ilişkilerini, insanların sosyal hayatla olan bağlarını da katlediyorlar. İnsanları bir alana hapsedip, akıllı evlerle aklını, sunulan imkânlarla hayatla olan bağını kesip, samimiyetini alıyorlar, bu sosyal katliamla da zengin oluyorlar.
Bunun bir de ahlâkı dürten yanı var tabi, 1+1 evler… ‘Gündelik kullanım için’ reklamlarıyla aleni aile hayatına pençe atan, ahlâk dışı ilişkiye imkân tanıyan, ev değil otel odası imajı çizen ancak ev olarak bazen mahallenin ortasına, bazen bir gökdelenin katına dizilen, özetle her köşeye düşürülen dört duvar. Tek başına yaşayanları, ailesinden ayrı iş için yaşayanları, öğrencileri tenzih edersek bu evler bu ihtiyaca göre aşırı fazla ve reklamlarla asıl niyeti de sunuyorlar. Bu evler göze soka soka, ahlâksız amaçlar için kullanım imkânı ile yapılıyorlar. Bir yandan da sebepsizce tek başına yaşamaya teşvik eden, insanları bireyselliğin dünyasına hapseden, aileyi bir arada yaşama güzelliğinden de mahrum bırakan evler bunlar. Her şey normalleştiriliyor, o kadar ki benim bunları dillendirmem anormal sayılabilir. Gün, bizi dünden çok uzağa attı çünkü …
Aslan yattığı yerden belli olur derler ya, bu sözü biraz evrime tabi tutarsak günümüzü tanımlıyor diyebiliriz. Yuvalarımız sosyolojik ve psikolojik çalkantılarımızı, kültürel ve ahlâki kaybımızı, insanımızın kutuplaşmasını, bizlikten benliğe varan halimizi özetliyor. Bizi sürükledikleri evrim bu zaten, esnaf samimiyetini AVM'lere sığdırdılar, mahalle kültürünü gökdelenlerle katlettiler, yuvamızı dört duvardan ibaret ettiler…
Peki bu şehir yapılanamaması yetkililerce umursanmıyor mu..? Bunlara göz mü yumuluyor?! Dip dibe dikilen ev olmayan evler, olmayacak yere dikilen şehrin siluetini mahfeden gökdelenler… Bu dört duvarın fahiş fiyatlarla sunulması da cabası, bence vatandaş bundan bi hayli şikayetçi… Ne emlakçılarla, ne müteahhitlerle kimse başa çıkamıyor… Yetkililer de görmez ise vay ki milletin haline…
**Ruhumuzu doyuramayacak betonarme yapıtlara hapsoluyoruz, bu yaşam merkezleri yaşamak için değil gibi. Memleketin parçalı bulutlu halini evinde bulamadığı huzura da bağlayabiliriz.
Biri müteahhitleri durdursun…