Yaptırımlar ve teknoloji
Amerikan seçimlerine ilerlemenin de etkisiyle Amerika’daki kamuoyu baskısını hafifletmek üzere uygulanacağı belirtilen ilk yaptırımlar açıklandı. Birkaç bakanımız yaptırım kapsamına alındı. Bu yaptırımlar Amerikan Temsilciler Meclisi Sözcüsü Nancy Pelosi tarafından “Beklenenin çok gerisinde” şeklinde yorumlandı. Bundan birkaç gün önce de Senatör Lindsey Graham, “Türkiye’ye karşı yaptırımlar için bir içerikte, partiler üstü bir anlaşma sağladıklarını” belirtmiş ve bunu yayınlamıştı. Bugün açıklanan yaptırımlar, senatörlerin kendi arasında hedeflediklerinden gerçekten de çok geride görünüyor. Bu bizim için iyi.
Peki, açıklanan yaptırımların ötesinde esas hedefleri ne idi?
- Türkiye’ye Türk ordusu için finansal, malzeme, teknolojik destek sağlayanlar ve askeri kuvvetlerimiz için hava araç ve makineleri, yer araçları, bunların parça ve servisleri, silah ve savunma malzemeleri için her türlü alışveriş içindekilerin yaptırım kapsamında olması,
- Türkiye’nin yerel petrol ve doğal gaz üretimi ve idamesi için gerekli araç, servis, teknoloji, bilgi ve diğer destekleri veren herkesin yaptırım kapsamında olması, (Bu başlığın esasen Doğu Akdeniz’i hedeflediği gözden kaçmamalıdır)
- Türk Silahlı Kuvvetlerine savunma malzemesi, servis, teknoloji, malzeme, mühimmat satışının yasaklanması,
- S-400’ler nedeniyle CAATSA yaptırımlarının uygulanması, isteniyordu.
Burada özellikle üçüncü başlık, Amerikan şirketleri ya da bu yaptırımlara uyacak tüm dünyadaki şirketler için silahlı kuvvetlerimize her türlü teknoloji ve aracın verilmesinin engellenmesini istediği gibi, ayrıca edinilmiş olanlarla ilgili de servislerin durdurulmasını gerektiriyordu.
SSB’nin uzun süredir yürüttüğü yerlileşme çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu burada görmekteyiz. Ancak diğer teknoloji alanlarında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olabilecek her türlü donanımın, yazılımın, bilginin ve destek servislerinin de duracağından hareketle, bilişimdeki yerlileşme gereksinimine bir kez daha dikkat çekmek istiyorum. Eğer bu senatörlerin istediği ve hatta partiler üstü şekilde anlaştıklarını belirttikleri şekilde bir yaptırım geçmiş olsaydı; örneğin işletim sistemleri, bunların üzerindeki ofis araçları, ağ ekipmanları, sunucular, bunların üzerindeki yazılımlar, veri tabanları, siber güvenlik ekipmanları dâhil olmak üzere birçok gözden uzak başlık da TSK’ya satılamaz hale gelecekti. Kurulmuş bulunan işletim sistemleri de servis ve dolayısıyla güncelleme alamayacaktı, internette o üreticiye bağımlı fonksiyonları çalışmaz hale gelecekti. Bu olmaz demeyin, eğer bir emir var ise tüm ABD şirketleri buna uymak zorunda kalacaktı. Bir örneği Venezuela’ya yakın zamanda uygulanan yaptırımlarda gerçekleşti. Örneğin, Adobe isimli firma, parasını ödemiş olsalar da, ücretsiz kullanıyor olsalar da Venezuela vatandaşlarına erişimi ilgili emir kapsamında durdurdu. Daha önce Github tüm İran vatandaşlarına yazılım depolarını kullanmayı durdurdu ve yazılımcılar kendi yazdıkları kodlara dahi erişemediler.
Bundan yıllar önce savunma sanayiinde yapılan atılımın, bilişimde de gerekliliğini görmemiz gerekiyor. Yazılım yerli geliştirenlerin de yabancı ticari veri tabanı kullanımları gibi mikro bağımlılıklar yerine, açık kaynak koda ya da yerli ama milli çözümlere dönmesi gerekiyor. Siber güvenlik de böyle bir yaptırımdan en çok etkilenen başlık olacaktır. Siber güvenlik piyasasının %95’inin Amerika ve İsrail kaynaklı ürün ve servislerden oluştuğu unutulmamalıdır. Bu piyasadaki ürünlerin çoğunluğu da teknik tasarımları itibariyle üreticinin sağladığı internet servisleri olmadan çalışamıyorlar, yani servis durdurulursa bu ürünler birer hiç haline gelecekler. ,
Bilişimde yerlileşme sadece bizi yaptırımlardan korumayacaktır. Bilişimde verilen ihracatın ithalatı karşılama oranı berbattır. Bilişim getiri/emek oranı ile ülkemiz için yüksek getiri, çocuklarımız için refah, ülkemiz için dünyada öncülük de demektir. Bu nedenle savunma dışındaki teknolojilerde ve özelde bilişimde yerlileşme için de çok geç olmadan sonuç alınabilmelidir.