Tunceli'ye, özel takıntılı Serok Ahmet!
Türk milleti bölünmesin, Türk vatanı parçalanmasın, Türk devleti zaafa uğramasın, Türk bayrağı inmesin, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşasın diyen Türk ordusunun mensubu kahraman Türk askerleri dağ-taş demeden, sınır içi-ötesi demeden terörle mücadelesini sürdürüyor. Bu mücadeleyi Tunceli’de sürdüren Türk askerleri de terör örgütlerinden temizledikleri Pülümür’deki dağlardan birine aşkla, şevkle “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünü yazdılar. Vay siz misiniz bunu yazan! Sanki Türk askeri ABD, İngiliz işgali altındaki Tunceli’de gizlice “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazdı, ABD, İngiliz sözcüleri buna tepki gösteriyor. Gerçi Türk askeri Türk’ün vatan toprağı olan Tunceli’de “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazdı ama buna tepki gösterenlerin ABD, İngiliz sözcüsü gibi davrandıkları da bir gerçektir.
Tunceli’de askerlerimiz tarafından dağa yazılan “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünden Türkiye’de ilk rahatsız olan, Ahmet Davutoğlu’nun partisi olmuştur. Amerika medyasının, Ahmet Davutoğlu Başbakanlık görevinden uzaklaştırılınca “ABD, Ankara’daki en iyi adamını kaybetti” sözü herhalde “ABD sözcüsü” ironimizi daha güçlü hale getiriyor. Ahmet Davutoğlu’nun parti yöneticileri, Ahmet Davutoğlu çizgisindeki Memur-Sen sendika yöneticileri, PKK ile hep sıcak temasları olmuş Mazlum-Der (Eski Genel Başkanları Ayhan Bilgen PKK’nın siyasi uzantısı HDP’de sözcü olmuştu, şimdi HDP’den Kars Belediye Başkanı), bu konuda Ahmet Davutoğlu ile aynı düşündükleri anlaşılan Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, İsmail Kılıçarslan ve iktidar muhaliflerinin sembolleştirdiği, nerede ihanet var orada biten Levent Gültekin “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüne alerjilerini ilk yansıtanlar olmuştur. Bunların mantığına göre Türk devletinin kurumlarındaki “Türk” ismi geçen herşeyi silmek gerekiyor. Çünkü “Türk” ismi geçen her şey onlara göre ayrımcı, bölücü!
Hem de bunu Türkiye Cumhuriyeti’ni savaş meydanlarında canla, kanla verilen mücadele sonrası kurmuş Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüne karşı çıkarak yapıyorlar. Diğer etnik kökenler çok üzülür, çok darılırmış… Ne diyelim size Türk’ün vatanında, “Türk’üm” demeyi bile çok gören karakterinizin Allah belasını versin.
Diğerlerini geçelim de bu Ahmet Davutoğlu’nun inanın bir Tunceli ve Türk takıntısı var. Kendisi Seyit Rıza’nın, Şeyh Sait’in akrabası da olabilir. Onlara da toz kondurmuyor çünkü… Ahmet Davutoğlu Başbakan iken de “Siz bu üslupla Tunceli’ye gidebilirseniz gidin. Cesaretiniz varsa gidin. Sayın Bahçeli’ye meydan okuyorum. Tunceli bu ülkenin bir parçası ve cesaretin varsa git bu hain, terörist sözlerini Tunceli’de söyle. Haydi git aynılarını söyle” sözleriyle, aklınca MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin cesaretini ölçmeye kalkmıştı. MHP Lideri Devlet Bahçeli de Tunceli’ye gitmiş, şehir meydanında “1937-1938’de Tunceli’de baş gösteren hadiseler bir isyandır, bu isyana karışanlar da devrin bölücü teröristleridir” diye haykırmış ve konuşmasını da “Ne mutlu Türk’üm diyene” haykırışıyla bitirmişti.
Belli ki Ahmet Davutoğlu’nun bir Tunceli, bir Türklük, bir Devlet Bahçeli takıntısı ve kuyruk acısı vardır.
Şimdi de “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüne alerjisini açık açık yansıtmış… Zaten Gelecek Partisinin sosyal medya ve parti yöneticileri bu konuda Türkiye’de ilk yolu açan ve tepki gösterenlerdi. Türkiye’de büyük bir talihsizlik sonucu Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık yapmış “Serok Ahmet” kameranın karşısına geçip “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünün dağlara yazılmasına alerjisini bakın nasıl göstermiş:
“Kadrolardan ve iltifatlardan başlayan bu eski Türkiye alışkanlıkları siyasi söyleme ve sloganlara da yansımaktadır. Demokrasiden nasibini almamış ülkelerin ortak özelliklerinden birisi; dağlara, taşlara, meydanlara toplumu bölen, ayrıştıran sloganların yazılmasıdır.
Türkiye sloganlardan yıllarca yeterince çekti. Demokratik ülkelerde kimlik sorunu sloganlarla ve dikte edici bir üslupla değil, ülke vatandaşlığı etrafında birleştirici kapsayıcı ve kucaklayıcı bir yaklaşımla çözülür…”
Aynı akıl hocası, siyasi yaşam koçu Abdullah Gül gibi…
Onun izinde, düşüncesinde…
Abdullah Gül de 19 Aralık 1992 tarihinde, Refah Partisi Kayseri Milletvekili iken Ankara’da katıldığı Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri 3. İstişare Toplantısı’nda “Ne mutlu Türk’üm diyene lafını her yere yaza yaza, Türkiye ilkel bir hale dönmüştür” demişti.
Ama aynı Ahmet Davutoğlu siyasette ne zaman köşeye sıkışırsa “Ben Yörük’üm, ben Türkmen’im” diye bol bol laf eveler, geveler ve nutuk atar. Yine ihanetleri yüzünden köşeye sıkıştığı bir zamandaki miting konuşmasında “Gelirken dediler ki ‘biz Yörük’üz.’ Dedim ki ben de Yörük’üm. Buradaki Bayındırlılar gibi bizler buraları Türkleştiren, buraları vatan kılan ecdadın torunlarıyız” demişti.
Buradan tüm Yörüklere, tüm Türkmenlere sesleniyor ve soruyorum: Yörük ve Türkmen olup da “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünden rahatsız olan bir tane Yörük ve Türkmen gördünüz mü?
Görmeniz mümkün değildir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünden rahatsız olan Ahmet Davutoğlu zaten Yörük olsa “Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları’na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda da bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü anlar ve ona karşı bu küstahlığı yapmazdı.
Alenen Atatürk düşmanlığını yapan ve Türklüğe alerjisini gösteren Ahmet Davutoğlu’na, büyük bir talihsizlik sonucu Atatürk’ün miras bıraktığı CHP’yi yöneten Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP yancısı Meral Akşener bir tepki gösterdi mi? Cumhur İttifakı’nın her adımını mercekle takip eden, her şeyi suçlamak için kullanan Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu’na niçin susuyorlar?
Gerçi Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ı çok dikkatli takip ettiğini ifade ederek “Millet ittifakının öngördüğü benzer ortak noktalarımız çok fazla. Hatta yüzde 99 diyebilirim” demesini nasıl unutabiliriz?
Ya da “Yeni partilerden birinin genel başkanı sizden 20 milletvekili isterse, verir misiniz?” sorusuna, “Sonuç olarak ben bunu Sayın Kılıçdaroğlu’ndan nasıl gidip istediysem benden de Sayın Babacan veya Davutoğlu böyle bir talepte bulunduğu zaman elbette evet derim. Prensip olarak evet derim. Kamuoyu nasıl karşılar onu bilmiyorum” diye yanıt veren Meral Akşener ne diyebilir ki?
Belki de Meral Akşener, şu an Ahmet Davutoğlu’na göndereceği milletvekillerini seçmek için meşgul durumdadır.
Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu’nu, Ali Babacan’ı, Kemal Kılıçdaroğlu’nu, Temel Karamollaoğlu’nu, HDP’yi yönetiyor ve yönlendiriyor da Meral Akşener’i yönetmediğini mi sanıyorsunuz?
Meral Akşener “Bizim partimizi kurarken Sayın Gül ile görüştüm, fikir aldım, tavsiye aldım. Sayın Gül’den ona yakın olan bazı isimleri istedim. Mümkünse partimizin kuruluşunda bulunmalarını istedim. Kendisine karşı kötü hiç fikrim yok” itirafı her şeyin deşifresi değil mi? O yüzden Abdullah Gül’ün çizgisinde yürüyen Ahmet Davutoğlu’na hiçbir tepki gösteremezler. Zaten bu konularda bir hassasiyetleri olsa PKK’nın siyasi uzantısı HDP ile ittifak yapmazlar ve HDP-PKK ilişkisindeki her şeye sahip çıkmazlardı. Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı, Başbakan olduğu dönem gerçekleştirdiği ihanetleri bir kenara koyalım. Çünkü say say bitmez. AK Parti’den uzaklaşınca yaptıklarını hatırlatmak yetecektir. Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli, Barzani’nin sözde “Bağımsız Kürdistan” için referandum girişimine çok büyük tepki göstermişti. Ahmet Davutoğlu ise Barzani’ye “Şimdi dondur, sonra yaparsın” mealinde çağrıda bulunmuştu. Nihayetinde Türk devletinin kararlı duruşundan dolayı Barzani, Kerkük’ten arkasına bile bakmadan kaçmıştı. Bu nasıl Türkmen ki kadim Türkmen şehri Kerkük’ü bölücü Kürdistan projesine peşkeş çekip “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüne alerji besliyor?
Gelecek Partisini kurunca da teröre örgütüne hizmet eden HDP belediyelerine kayyum atanmasına karşı çıkmış, terörist Demirtaş’ın tahliyesini istemişti. Böyle bir adam elbette “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünü bölücü görür, bölücüleri de baş tacı yapar. Ne demişti Başbakan iken: PYD’yi terör örgütü olarak görmüyoruz.
Boşuna “Serok Ahmet” demiyorlarmış…
Yine ispat etti, yine sıfatının hakkını verdi.
Ahmet Davutoğlu’nun “Ben Türkmen’im, Yörük’üm” hikâyeleri de böylelikle sonlanmış oldu. Onun Tunceli takıntısına bakınca Seyit Rıza’nın, Şeyh Sait’in akrabalarını daha iyi incelemek hepimize şart oldu.