Uluslararası hukuk Türkiye'nin yanında
Fatih sondaj gemisinin Karadeniz'de 320 milyar metreküp doğal gaz rezervi tespit etmesi ve yeni keşif alanlarına yönelik yürütülen çalışmalar Türkiye’yi umutlandırdı. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin enerjideki dışa bağımlılığı sona erecek mi?
Bu keşif Türkiye’yi sevindirdi. Yapılan çalışmalarla beraber, bölgenin yer altı yapısı, potansiyel rezervler ve açılan kuyuların sayısındaki artış dikkate alındığında önümüzdeki uzak olmayan vadede yeni keşifler de inşallah gerçekleşecektir. Bu sadece doğal gaz olarak düşünülmemeli, petrol keşfi de olabilir. Üstelik sadece Karadeniz değil, açılan kuyu sayısına bakılırsa Akdeniz’de de hidrokarbon keşfinin yapıldığını yakında öğrenebileceğimize inanıyorum. Bu kapsamda hükümetimize ve ayrıca Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na teşekkür ederiz. Sabır ve azimle, bu süreç başarıyla yürütülüyor.
Anlaşıldığı kadarıyla 2023 yılında Tuna-1 olarak bilinen Sakarya Gaz Sahası'nda keşfedilen doğal gaz çıkarılmaya başlanacak. Bu andan itibaren Türkiye hem ekonomik hem de siyasi olarak bir sıçrama yaşayacaktır. Dış ticaret açığımızın ağırlıklı kısmını petrol ve doğal gaz oluştururken, bu kaynaklara kendimizin sahip olması ülkemize hızlı bir seviye atlama imkânı tanıyabilecektir. Enerjide dışa olan bağımlılığınız ne derecede azalırsa, uluslararası alanda takip edeceğiniz siyasette eliniz o kadar güçlenir. Bulunan yeni kaynaklarla beraber Türkiye enerji hubu olmanın yanı sıra, tedarikçi bir ülke olma vasfına da sahip olacaktır. O zaman sadece coğrafyanın getirdiği üstünlük değil, diğer koşulların avantajıyla küresel güç olma yolunda büyük bir kazanım elde edebileceğimize inanıyorum.
-Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin son dönemdeki hamlelerini ve jeostratejik hedeflerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özellikle 2000’li yılların başından itibaren Doğu Akdeniz bölgesinde Türkiye ve Kıbrıs Türk’ünün hak ve menfaatleri karşısındaki çabalar yeni koşullarla beraber ortaya çıkmış, şimdiki döneme erişen gündemin ana sebebi olmuştur.
Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK)’nin hiçbir hukuki hakkı bulunmamasına rağmen Doğu Akdeniz’e kıyısı olan İsrail, Mısır ve Lübnan ile deniz sınırlarını tayin ettiği iddia olunan sözde anlaşmalar yapması ve Yunanistan’ın da uluslararası hukuk açısından hiçbir geçerliliği olmayan yaklaşımla adaların kıta sahanlığı olduğunu öne sürerek kabul edilemez bir yaklaşım sergilemesi, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklüğünün egemenlik haklarının çiğnenmeye çalışıldığını göstermiştir.
Doğu Akdeniz’de 1577 kilometre ile en uzun kıyıya sahip olan Türkiye, Yunan-Rum tezleri ile neredeyse Antalya ve İskenderun Körfezleri haricinde başka hiçbir deniz yetki alanına sahip olmadığı oyunu ile karşı karşıya kalmıştır.
Yunanistan’ın bugün de adalar ve kıta sahanlığı ile ilgili yaklaşımının uluslararası hukukta hiçbir karşılığının olmadığı, yine bu anlamda verilen çok sayıdaki uluslararası yargı kararları ile sabittir ve bunlar emsaldir. Örneğin Uluslararası Adalet Divanı’nın 1977-78 yıllarında İngiltere ile Fransa, 1985 yılında Libya ile Malta ve 2012 yılında Nikaragua ile Kolombiya arasında olmak üzere, deniz yetki alanlarını ilgilendiren sınırlandırmalarla alakalı verdiği tüm kararlar, Türkiye’nin şimdiki durumda var olan haklılığını, Yunanistan’ın da haksızlığını ortaya koymaktadır. Benzer şekilde yapılan çok sayıdaki ikili anlaşmada da geçerli olan bu durum teyit edilmektedir.
Yunanistan’ın ne derecede yanlış bir yaklaşım içerisinde olduğu sadece Meis adasının konumu ve bu ada üzerinden sergiledikleri tutuma bakarak da açık bir şekilde görülür. Meis Ada’sı, Türkiye kıyılarına 2 kilometre, Antalya ilimizin Kaş ilçesine neredeyse yüzme mesafesindeyken, Yunanistan’a ise 580 kilometre uzaklıktadır. Yunanistan’ın getirdiği yaklaşıma bakılırsa 10-12 kilometrekarelik yüz ölçümüne sahip olan Meis Adası, kendi yüzölçümünün neredeyse 4000 katı fazlası bir deniz yetki alanına sahiptir. Bunun ne kabulü ne de izahı mümkündür. Ayrıca uluslararası hukuk, adaların kıta sahanlığına sahip olamayabileceğini de söyler.
-Mevcut şartlar içerisinde Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası nedir?
Bu şartlar altında Türkiye, Doğu Akdeniz’de kendisinin ve garantör ülke olarak Kıbrıs Türklüğü ile KKTC’nin haklarını koruma kararlılığını sürdürmektedir. Ülkemizin Doğu Akdeniz’deki temel yaklaşımı diplomasi kanallarını daima açık tutmak olmuştur. Yine Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının belirlenmesinde hakkaniyet ilkesinin işletilmesi ve sınırlandırmanın bu bölgeye kıyısı bulunan ülkeler arasında orta hat üzerinden yapılması gerektiği yaklaşımı mevcuttur.
ARAMA, TARAMA VE SONDAJ FAALİYETLERİ HIZ KAZANDI
Türkiye, Doğu Akdeniz’de ilk deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasını KKTC ile imzalamıştır. 2019 yılında ise Libya ile deniz yetki alanları sınırlandırılması anlaşmasını imzalamıştır. Böylelikle Doğu Akdeniz’deki kuzey ve batı deniz yetki alanlarımız tescil edilmiştir. İlave olarak aynı yaklaşım çerçevesinde Doğu Akdeniz’de bize ait olan deniz alanlarındaki hidrokarbon arama, tarama ve sondaj faaliyetleri de hız kazanmıştır..
Bu kapsamda Türkiye, Doğu Akdeniz’de ilk deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasını KKTC ile imzalamıştır. 2019 yılında ise Libya ile deniz yetki alanları sınırlandırılması anlaşmasını imzalamıştır. Böylelikle Doğu Akdeniz’deki kuzey ve batı deniz yetki alanlarımız tescil edilmiştir. İlave olarak aynı yaklaşım çerçevesinde Doğu Akdeniz’de bize ait olan deniz alanlarındaki hidrokarbon arama, tarama ve sondaj faaliyetleri de hız kazanmıştır. Şu anda Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın gayretleri ve Türk donanmasının korumasında Doğu Akdeniz’de kendi deniz yetki alanlarında, kendi faaliyetlerini kararlıkla yürütmekte, hak ve menfaatlerini korumaktadır. Oruç Reis sismik araştırma gemimiz, daha önceden ilan edilen sahalardaki çalışmalarına başlamıştır. Buna karşın GKRK ve Yunanistan kışkırtıcı bir yol izlemeyi tercih ediyor.
‘TÜRKİYE, DOĞU AKDENİZ’DEKİ HAKLARINI KORUYACAK’
-Türkiye karşısında birleşen cephenin politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Böylesi bir dönemde beklentimiz, diğer ülke ve tarafların Türkiye’nin egemenlik haklarına saygılı davranmalarıdır. Özellikle Avrupa Birliği’nin gelinen aşamada takındığı tavır ve izlediği tutumun bizim nazarımızda hiçbir değeri olmadığı gibi hukuki açıdan da geçerliliği asla yoktur. AB, kendisini yüksek mahkeme gibi görerek Doğu Akdeniz konusunda karar verici bir merciiymiş gibi tutum takınamaz. Diğer bir konu, herhangi bir AB üyesi ülkesinin, üçüncü tarafların hak ve egemenliğini ihlal eden deniz yetki alanlarını, AB’nin dış sınırları olarak göremeyeceği gerçeğidir. Ayrıca tamamen hukuksuz olarak GKRK’nin AB’ye üye olarak alınması konusu da dikkate alındığında, AB’nin Kıbrıs konusundaki görüş ve beyanatlarının da geçerli olamayacağını ifade etmek lazımdır, çünkü Kıbrıs’ta kimlerin garantör olduğu bellidir. Bu koşulda AB hiçbir surette, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de hak, menfaat ve egemenliğini koruma çabalarına karışamaz, yasa dışı olarak göremez. Dolayısıyla AB’nin, Yunanistan’ın tabir yerindeyse gazına gelerek hareket etmesi sadece ağızdan çıkan boş sözler olarak tarihe geçmenin ötesine varamayacaktır.
'FRANSA HADDİNİ AŞAN BİR DAVRANIŞ İÇERİSİNDE’
-Fransa’nın girişimini nasıl yorumluyorsunuz?
Böylesi bir dönemde Fransa, Güney Kıbrıs Rum Kesimi üzerinden bölgeye donanma göndermeye çalışıyor. Libya’da sürdürdüğü darbeci Hafter’i destekleme ve Türkiye’ye iftira atma yanlışına şimdi Kıbrıs’ı da ekleyen Fransa maksadına ulaşamayacaktır. Çünkü Kıbrıs Adası’na Fransa’nın asker konuşlandırması Kıbrıs’la ilgili varılan 1960 tarihli tüm antlaşmalara aykırıdır, hukuk dışıdır. Haddini aşan davranışlar sergileyen Fransız hükümetinin izlediği dış politikanın bölgesel barış ve istikrarı bozmaya çalıştığı ama netice itibarıyla kaybetmekten başka bir yere varamayacağı açıktır.
Ülkemiz her daim diplomasi kanallarını açık tutarak, Doğu Akdeniz’de adil bir yol izlenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Buna rağmen farklı bir yol izleyenlerin, Türkiyesiz hiçbir projenin amacına ulaşamayacağını, egemenlik haklarımızdan asla taviz vermeyeceğimizi ve bunun için gerekirse her adımı atmaktan geri durmayacağımızı bilmeleri gerekir. 462 bin kilometrekarelik Mavi Vatan'ımızın, 780 bin kilometrekarelik vatan toprağımızdan hiçbir farkı yoktur!
Yunanistan’ın böylesi bir dönemde takındığı provokatif tutum ortadadır. Ülkemizin tüm iyi niyet göstergesine rağmen Mısır ile vardıkları korsan anlaşma, asıl niyetleri açığa vurmuştur. Belli ki Yunanistan hiçbir temele dayanmayan kışkırtıcı tutumunu sürdürmeye devam edecektir. Bakınız Ege’de dâhi hâlâ sorumluluklarını yerine getirmemiş, askerden arındırılmış olmasına rağmen hâlâ asker bulundurulan çok sayıdaki adanın varlığı malumdur. Buna diğer çevrelerin alet olmaması lazımdır.
Sayın Genel Başkanımızın ifade buyurdukları gibi, Türkiye’yi Akdeniz’den çıkarmaya, Anadolu coğrafyasına kıstırmaya ve sıkıştırmaya hiçbir ülkenin gücü yetmeyecektir. Bu şartlarda Ege’de var olan statükonun da yeni baştan değerlendirilmesinin zamanı gelmiştir. Çünkü mevcut durumda bölgesel barışın tesisi için sürdürülebilmesinin imkânı artık kalmamıştır.
‘YUNANİSTAN PANİKLEDİ’
-Türkiye ve Libya arasındaki anlaşmadan sonra Yunanistan ile Mısır arasında yapılan deniz yetki anlaşması ne anlama geliyor?
Türkiye’nin Libya ile yapmış olduğu deniz yetki alanları sınırlandırılması anlaşması Yunanistan’ı kuşku yok ki panikletti. Çünkü Yunan tezinin ana gayesi Türkiye’nin bölgesinde yalnızlaştırılması üzerine kuruluydu. Ayrıca Libya ile varılan anlaşmada öne sürmüş olduğumuz tez, Mısır ve İsrail’in, ülkemizle deniz yetki alanları sınırlandırılması anlaşması yapmaları halinde bu ülkelere Akdeniz’de daha fazla deniz alanına sahip olma imkânı veriyordu. Nitekim Libya ile vardığımız anlaşma ve peşi sıra yine Libya’ya verdiğimiz destekle burada istikrarın sağlanması çabasını büyük mesafe katedince, Türkiye’nin bölgede yalnızlaştırılması tezi ortadan kalktı.
KENDİLERİNE BÜYÜK ZARAR VERİYORLAR, FARKINDA DEĞİLLER
Yunanistan ve Mısır’ın izlediği politikalara bakarsak, Türkiye karşıtlığı iki ülkenin şimdiki tek dayanağıdır. Oysa bölgede nelerin olup bittiğini, böyle davranarak aslında kendilerine büyük zararlar verdiklerini okuyamıyorlar. Bu şartlar altında Yunanistan’ın, Mısır’la vardığı korsan anlaşma bir bakıma kendi ayaklarına sıkmalarına yol açtı. Zira Yunanistan bu anlaşmayla Girit ve Rodos Adalarının kıta sahanlığının olmadığını göstermiş oldu.
Gelinen aşamada Yunanistan ve Mısır’ın izlediği politikalara bakarsak, Türkiye karşıtlığı iki ülkenin şimdiki tek dayanağıdır. Oysa bölgede nelerin olup bittiğini, böyle davranarak aslında kendilerine büyük zararlar verdiklerini okuyamıyorlar. Bu şartlar altında Yunanistan’ın, Mısır’la vardığı korsan anlaşma bir bakıma kendi ayaklarına sıkmalarına yol açtı. Zira Yunanistan bu anlaşmayla Girit ve Rodos Adalarının kıta sahanlığının olmadığını göstermiş oldu. Benzer bir durum İtalya ile yaptıkları anlaşmada da kendisini göstermişti. Mısır ise Yunanistan’a büyük tavizler vermiştir. Yunanistan’la varılan korsan anlaşma ile Mısır’a ait Doğu Akdeniz’deki çok geniş bir alan Yunanistan’a terk edilmiştir. Mısır, şayet ülkemizle sınırlandırma anlaşması imzalarsa daha geniş bir deniz yetki alanına sahip olabilecektir. Mısırlılar buna nasıl tepki verecek, bekleyip göreceğiz. Geride bıraktığımız yıllarda, Kızıldeniz’de yer alan Tiran ve Senafir Adalarının Suudi Arabistan’a verilmesi bahsinde, Sisi yönetimine karşı Mısırlıların tepkisi çok büyük olmuştu. Dolayısıyla Mısırlılar, kendi egemenlik haklarını, diğer ülkelere kolaylıkla veren bir zihniyetle karşı karşıyalar. Dün Tiran ve Senafir, bugün Akdeniz, yarın neresi? Bu elbette Mısır’ın kendi iç meselesi…
-Bu anlaşma Türkiye’yi nasıl etkiler?
Varılan anlaşma Türkiye’nin egemenlik haklarını ihlal etmektedir. Dolayısıyla bu ve benzeri anlaşmalar, üçüncü tarafların hak ve egemenliklerini ihlal etmesi halinde geçerli kabul edilemeyecektir. Ayrıca Birleşmiş Milletler’e de tescil ettirilmiş olunan Türkiye Cumhuriyeti ile Libya Arasındaki Deniz Yetki Alanları Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası da belirtilen alana girmektedir. Her açıdan korsan olarak nitelendirdiğimiz anlaşma, bizim açımızdan yok hükmündedir. Oldubitti çabaları Türkiye karşısında sonuç vermez.
Yunanistan iyi komşuluk ilişkileri içerisinde olmak, hak ve egemenliğe saygılı davranmak yerine tüm gayesini neredeyse Türkiye düşmanlığı üzerine kurmuş durumda. Bu vahim durum, onları Türkiye’ye karşı büyük bir hata yapmaya sevk etmekten geri durduramayacaktır. Haksızlıklarını ise vakti ve saati geldiğinde en çok inandıkları ve güvenlikleri çevreler bile savunamayacaktır.
Türkiye, Akdeniz ve Ege dâhil olmak üzere, her alanda kendi egemenlik haklarını korumaktan başka bir yol izlemiyor. Aynı ölçüde diğer tarafların da hak ve egemenliklerine saygılı davranıyor, aynı davranışın kendisine karşı da benimsenmesini istiyor.