Tarımda başka anlayışlara yönelim!..
Tarım sektörüne dışarıdan bakıldığında çok kolay konuşulur, yazılır ve yorum yapılır bir sektör olduğu düşünülse de aslında tarım; her insanın ele alacağı, hakkında yazacağı, çok kolay konuşacağı ve yorum yapacağı bir sektör değildir.
“Tarım stratejik bir sektördür” ve “ülkemizin en büyük doğal kaynak gücü, tarımsal üretim potansiyelimizdir.” Bu sektör ile ilgili yazılanlara ve yorumlara dikkat edilmelidir! Bazı yazılar var ki insan ne söyleyeceğini bilemiyor. Resmen bilgi kirliliği! Topluma ve çiftçilere, üreticilere yansıması çok kötü durumdadır. En kötüsü de okuduğunuzda ister istemez ülke tarımı ve çiftçileri, üreticilerini küçümseme gibi bir görev üstlenildiği kanaati uyandırmaktadır. Çoğunlukla çiftçinin borçlarını ödeyemediği, girdilerin çok fazla arttığı, üretim değerlerimizin doğru olmadığı, dolayısıyla çiftçilere, üreticilere de “sakın üretim yapmayın, zarardasınız” mesajı verilmektedir. Kısaca siz üretmeyin, dışarıdan alalım kolaycılığına kaçılmaktadır.
Bakıldığında bilen-bilmeyen; üretimle alakası olan-olmayan, üretim yapan-yapmayan birçok kimse ülke tarımıyla ilgili algı operasyonunun bir parçası görünümündedir. Bazı vatandaşların muhalefet olsun diye bu tür sözler sarf etmesi kabul edilebilir ancak, kendini tarım uzmanı-yazar olarak gösterenleri bir türlü anlayamıyor insan!..
Siyasi olarak da bu tür çıkışları görmekteyiz. Fakat söz konusu tarım olunca âdeta içim yanıyor diyebilirim. Son zamanlarda olanları nasıl göremiyoruz diye, sürekli kendime sorar oldum. Çünkü artık olanları ve gelinen noktayı görmemek ahmaklıktır denilebilir. Güzide ülkemizin güzel insanları, tarım hepimizin meselesi ve yine hepimizin ortak sektörüdür. Bu sektöre yapılacak “en ufak algı operasyonları” öncelikle sektörü sonra da sektör paydaşlarını üzer, sektörden soğutur, hatta uzaklaştırır. Çiftçiler, üreticiler sektörden soğumayla, kopmayla karşı karşıya kalırsa neler olur, bunlar iyi düşünülmelidir.
Çiftçiler, üreticiler bir kez üretimden koptuktan sonra, tekrar tarımsal üretime dönmeleri oldukça zordur ve hatta olanaksızdır. Çiftçiyi traktörden indirirseniz o çiftçiyi traktöre bir daha bindiremezsiniz! Ağıl veya ahırdan çiftçiyi çıkarırsanız, bir daha o ağıl veya ahıra çiftçiyi, üreticiyi yollayamazsınız!
Tartışmasız; en iyi evlerde yaşama, en iyi arabalara binme, en iyi yerlerde yemek yeme, en iyi yaşama hakkı çiftçinin, üreticinin, köylünün de olmalıdır. Buna hiç kimse ne söz söylemeli, ne de yorum yapmalıdır... Ülkemizi, “Türkiye Cumhuriyeti’ni ayakta tutan, ülke ekonomisini omuzlayan kesim öncelikle çiftçidir, üreticidir.” Bir düşünelim, üretimimiz olmazsa dünya devletlerinin hangisi bize yardım eder? Bu devletlerin hiçbiri bizlere acımaz. Şu anda kıtlık ve yoksulluk gibi krizlerin yaşandığı, Afrika ülkelerinin başı çektiği Liberya (yıllık 710 dolarlık kişi başı geliri)’dan, dünyanın en yoksul ülkesinden daha kötü duruma sokarlar bizi. Gözlerimizin içine baka baka yoksulluktan, açlıktan öldürürler. Bu sözleri laf olsun diye yazmıyorum. Üretmeliyiz, üretimin içinde olmalı ve lütfen diyorum, artık bizler sahada olmalıyız.
Dünya devletlerinin bize bakış açısını düşünerek; bizler öncelikli olarak “çiftçiyi, üreticiyi ayakta tutmalıyız ki, ülkemiz ayakta kalsın.” Ülkemiz, insanları daha iyiye ve güzele layıktır ilkesi ile “tarım siyaset üstü olmalı, tarım önüne gelen herkesin konuşup, tartışabileceği bir sektör olmamalıdır.” Zira tarım, ülkemizin ve dünya devletlerinin gıda güvenliğinin, özgürlüğünün teminatıdır. Bizim teknik kadrolarımız, çiftçi, üretici ve ziraat mühendislerimiz bu teminatın sigortasıdır, öncüleridir.
Özetle geldiğimiz nokta şudur: “Ülkemiz 50 yıl öncesinden iyi, 20 yıl öncesinden de çok daha iyi durumdadır.” Bu iyilik veya yükselme sadece sanayi ve hizmet sektöründe değil her konuda olduğu gibi tarım sektöründe de olmuştur.
Tarım bizim için son derece hassas ve mutlak gerekli bir sektördür. Hiçbir siyasi görüşe, parti ideolojilerine alet edilemez, edilmemelidir. Bizler tarım gibi önemli bir sektörü, ülkemizi hak ettiği yere getirmenin yoğun gayreti içerisinde olmalıyız. Ülkemiz “yolgeçen hanı” değildir ve olmayacaktır da. Ülkemiz tarımını hedeflerimiz doğrultusundaki yerine getirmek ve kendi kendimize yetme zorunluluğumuz vardır. Bunu da hep beraber el birliğiyle yapmalıyız.
ÖYLE BİR ZAMANDAYIZ!
Türkiye düşmanlarının tarımın birçok cephesinde savaş açtığı (bakıp da göremediğimiz), insanların önümüzdeki on yıllarda aslında maddi olarak, su ve gıdaya erişiminin zorlanacağı, öyle bir zamandayız!
Tarımın; unvanlı (mühendis, yüksek mühendis, Dr., yük. müh.) olup da, fiziken içinde olduğunu söyleyen ama ruhen bu işlerde olmayan, anlamayan hatta bazıları isim yapmak, bazıları ideolojik saplantılar, bazıları kişisel çıkar ilişkisi sağlayarak toplumda yer etmek için “ülke tarımını” kullandığı, öyle bir zamandayız!
Bunlara rağmen ortalama 23-25 yıllık sabır ve çalışmayla atadan, dededen öğrendiğiyle, ziraatın mutfağından gelip (bazısı zirai eğitim almış, bazısı almamış), neyi nerede ve nasıl üretmesi gerektiğini bilen, kendi çapında üretim ekonomisi, planlamasını; kısmen bulunduğu yöreye göre, ülkesel ve küresel temelde ihtiyaçlarını ve hedeflerini iyi bilen çiftçi, üretici bir kesimin de olduğu, öyle bir zamandayız!
Son söz: Çiftçilerimize ve gerçek ziraat mühendislerine gölge etmeyin, fırsat verin yeter!..