Anadolu’nun sınır asan yardımseverliği Afrika’da
Afrika’da bizim Batılılardan farkımız çok söylenilmiş, çok konuşulmuş. Bir de az veya hiç konuşulmayan bir örnek daha var. Bir uluslararası veya Batılı yardım kampanyasının başında duran yönetici Afrika’nın herhangi bir ülkesine vardığında beş yıldızlı otelin içinde her şeyi kontrol etmeye çalışıyor. Sahalara inmeden telefon ve internet üzerinden yardım kampanyasının başarılı bir şekilde sağladığını düşünüyor veya düşünmeden öyle bir propaganda yapıyor. Elbette bu da sır değil ki yardımların ulaşılması konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır. Diyelim ki, falan kabileye ayrılan 30 kutu gıdanın araçlar vasıtasıyla kabileye varması 15 -10 kutuya kadar inmesi kendileri de bilmektedir. Ama gel gelelim beş yıldızlı otelde ikamet eden beyefendinin ‘bu iş bitse de gitsek’ düşüncesi ve dayanılmaz sıcaklarda kabile kabile gezme isteksizliği de ilave ettiğimizde sorumsuzluğun boyutunu görebiliriz.
Yardım götüren Türkler Avrupalılardan farklı olarak direkt kendisi giderek, yerel insanlarla irtibat kurarak, köylere, kabilelere kadar bizzat kendileri ulaşmaya çalışıyor ve o mutluluğu kendi gözleriyle görmek istiyor. Bu Türk insanın sıcakkanlılığı ve geleneklerinden kaynaklı bir kültürdür. Yardım alan insanların gözlerindeki sevinç yaşları, yağmur yağdığında sabunlarını alıp yıkanmaya dışarı koşan çocukların neşesi Türklerin unutulmaz anılarında yer ediniyor. Hani ‘Türk beklenendir’ dediğimiz olay var ya, o her yerde, her kıtada geçerlidir. Yerel insanları aracılığını kullanmadan tasarruf için onlara harcanan paraları da yardıma yatırmak adına Türk insanları zaman zaman tehlike dolu yolculuğa çıkmasına sebep olmuştur.
Bazen yardım götüren ekipler otellerde veya misafirhanelerde kalmıyor. O bölgede bulunan diplomatik misyonlarımız Türkiye’den gelen gruba ‘sizi büyükelçiliklerimizde ağırlayalım. Size ayrılan gıda ve barınma parasını da yardıma ilave edebilirsiniz’ teklifleri de olmuş. Afrika devriminden sonra bölgeyi terk eden beyazlara ait geriye sadece sömürge geçmişi, ibadethaneler ve bir de beyaz din adamları kalmıştır. Din propagandasının açlık ve susuzlukla yaşayan bölgede hala da devam etmesinin altında jeopolitik çıkarlar yatmaktadır.
Kılcal damarlarına kadar işleyen sömürge yerel halkta beyazlara karşı oluşan önyargılar hala sıcaklığını koruyor. Başta Türkleri de onlar gibi gördüklerini itiraf eden yerel halk Türk insanının samimiyeti karşısında yanıldığını fark ettiler.