Kehanet Senaryoları: 2023
Olmayacak oldu. HDP destekli muhalefet adayı seçimi kazandı diyelim. Aynı gün Kandil’de seçim kutlamaları başlar. Niye başlamasın? Pervin Buldan demiyor mu, “İktidarın parçası olacağız” diye?
Aralarında FETÖ’cülerin de yer aldığı terör hükümlüleri birkaç güne kalmadan serbest bırakılır. Kandil’in ardından Pensilvanya da kutlamalara katılır. Türkiye, Joe Biden’ın istediği çizgiye doğru tıpış tıpış götürülür. Doğu Akdeniz’deki varlığımıza, kadim dostumuz Yunanistan ve ideallerimizi süsleyen Avrupa Birliği’ni küstürmemek adına son verilir. İzmir Marşı eşliğinde yurda dönülür. Terörden arındırılmış ve yüzlerce şehide mal olmuş topraklar, Esat’la iyi geçinme diyeti olarak Suriye rejimine terk edilir. Esat Suriye’nin kuzeyini 2012’den bu yana kafasından sildiği için bölge doğrudan PKK’nın himayesine girer.
PKK hiç olmadığı kadar güçlenir. Bağımsızlık ilan etme noktasına gelir. Dışarıdaki terör içeriye yayılır. HDP’li terörist Osman Baydemir’in, “İşgalciler bilmelidir ki şu an üzerinde misafir oldukları yeri ya Kürdistan olarak kabul edecekler ya da gelecekte Kürdistan’a komşu olacaklar.” sözü hayata geçmeye başlar. Kürt sorununun Kürdistan’ı tanımakla çözüleceği tezini güçlendirecek terör eylemleri düzenlenir. Kent merkezleri yine kan gölüne döner, vatandaşlar otobüslerde yakılır, şehirlere hendekler kazılır.
Kandil’e operasyon sözü veren Kılıçdaroğlu AB, ABD ve uluslararası kuruluşların ekonomik baskısı altında verdiği sözü yalayıp yutar. Neticede ne olur? Türk halkının ayranı er geç kabarır. Halk sokağa dökülür. Hükümet vatanı bölmeye ant içmemişse terörle yeniden mücadeleye başlar. Sözü uzatmayalım, Türkiye dolaylı ve dolambaçlı yollardan geçerek yine bugünkü atmosfere dönmüş olur.
İkinci senaryoda başka bir şey olur. Meğer muhalefetin HDP’yi yanına çekmekteki tek gayesi Erdoğan’ı iktidardan düşürmektir. Seçimlerden sonraki yalancı bahardan sonra terörün üzerine gidilmeye devam edilir. Doğu Akdeniz’deki, Suriye’deki varlığımız sürer. Dış politikadaki kazanımlar korunur. Böylece Türkiye yine bugünün koşullarına dönmüş olur. Ekonomik kurtuluş savaşı kaldığı yerden devam eder. Hal böyle olunca, iktidarı değiştirmeye ne gerek vardır, diye sorulabilir. Kaset başa saracaksa, yolu uzatmaya, mücadeleyi sekteye uğratmaya gerek var mı? Aslında bu senaryo, olmayacakların olmayacağıdır. Fakat bu propagandaya umut bağlayan bazı safdillerin varlığını biliyoruz. Hem nalına hem mıhına çalışan muhalefet propagandası herkesi yumuşak karnından yakalayacak yalanları ileri sürüyor. Şeker isteyene şeker, havuç isteyen havuç… Netice olarak, velev ki bu senaryo gerçekleşti diyelim, ülke siyasetinin varacağı menzil yine bugünkü noktadır.
İsterseniz bu kehanet senaryolarını bir de fıkrayla süsleyelim:
Nasreddin Hoca’ya “Kimsin” denince, “Hiç” demiş, “Hiç kimseyim.”
Hoca sormuş bu sefer, “Sen kimsin?” “Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara. “Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Hoca. “Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam... “Daha sonra?” diye sormuş Hoca. “Vezir” demiş adam.
“Daha sonra ne olacaksın?” , “Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”, “Peki ondan sonra?” Artık makam kalmadığı için “Hiç” demiş adam boynunu büküp… “Daha niye kabarıyorsun be adam”, demiş Hoca... Ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım.