İmkânsız mı? Hayır!...
Tarım sektöründe yenilikçi yaklaşımı daha önce yazdım mı, bilmiyorum. Ama işin biraz sosyoloji tarafından bakmak gerekirse: tarımda yenilik, teknoloji takibi ve kullanımı şart! Yenilikler toplumların kıçına atılan tekme gibidir. Nasıl bir yenilik olursa olsun, arkasında hangi ideoloji olursa olsun, yeniliklerden sonra toplumlar uyanır, müthiş bir enerjiyle ileri fırlarlar. Bu duruma katılmak da mümkün, karşı çıkmak da. Ama ben, kıça yenilen tekmenin kerametine inananlardanım.
Tarım sektörü öyle kolay sıçrayabilen bir sektör değil! Bakanlıkta aynı şekilde oturduğu yerden kalkamaz, kolay sıçrayamaz genellikle. Fizik kuralı; sıçrama yeteneğiniz ağırlığınızla ters orantılı oluyor. Ama hani şu şarkının sözleri var ya; “Bir şey yapmalı, bir şey yapmalı” diye haykırılan. Ne zaman duysam bu sözleri, bir ziraat mühendisi olarak yerimde duramaz oluyorum. Ne dersek diyelim, yenilikçi bir ruhu var bu nakaratın!
Bugünlerde bir yandan tarım konusunda yapılan yorumlar bir ruh hastasının sayıklamalarını andıran derecede iken diğer yandan olan biteni izleyen aklı başında her insan ise aynı soruyu soruyor: Nereye gidiyoruz? Ne yapacağız?
Bugün, ülke tarımı bir kez daha freni patlamış araba gibi yokuş aşağı gitmeye başladı ve “bir şey yapmalı” noktasına tekrar gelmek üzereyiz. Ve bir kez daha, karanlık çöktüğünde fenersiz yakalanmak üzereyiz; ülke tarımı için aklımızı başımıza almak, aklımızı toplamak, ortaklaştırmak zorundayız!
Geçtiğimiz üç yılda edindiğimiz deneyim her şeye birden koşturmaya çalışmanın hiçbir şey yapamamakla sonuçlandığını; bu yüzden mücadeleyi en kritik başlığa yoğunlaştırmak gerektiğini göstermiştir. O zaman dilerseniz çok sade bir soruyla başlayalım: Bugün, tarımda en yaygın, en acil ve en şiddetli sorun ne?
Bu sorunun yanıtının üç yıldır değişmediğini düşünüyorum: Karşımızdaki en temel sorun sistemsizlik ve tarım politikası!.. Eğer bizi boğan bu sistemsizlik ve politikasızlık karanlığını bir makineye benzeteceksek, şu anda diğer tüm çarkları bu çarklar döndürüyor. Bu çarkları işler hâle getirirsek, makine (ülke tarımı) toparlanır ve çalışmaya devam eder. Çarkları kırarsak, makine (ülke tarımı) dağılır.
Demek ki, tarıma karşı tavizsiz olmak gerekiyor! Eğer en büyük sorun sistem ve politika sorunu ise, bunların üzerine kararlı bir şekilde yürümek, ülke tarımının kurtuluşuna giden yolu açar. Öte yandan, “aman mevcut hâli koruyalım, değerlerine saygı gösterelim”cilik ise etkisizlikle eş anlamlı ve sadece tarımdaki kurtuluş çabasını baltalar.
“İmkânsız” mı? HAYIR!...
Bugüne kadar hep “oluruna” baktık, mümkün olduğu kadar “idare edelim” diye uğraşıldı; artık tarımda kaybettiklerimizi sayamıyoruz! Gelin, bu kez kimilerine-birilerine göre imkânsız görüneni deneyelim ve ülkemiz tarımını sürdürebilir kılalım! El ele vererek bunu başarabildiğimizde biz kazanacağız, ülkemiz tarımı kazanacak, sektör kazanacak, STK’lar kazanacak, üniversiteler kazanacak, çiftçi-üretici kazanacak, tüketici kazanacak ve ülkemiz kazanacak! Bu başarının sırrı iş birliğinde, disiplinde ve sektör içi iletişimde yatıyor.
Son söz: “Bir şey yapmalı, bir şey yapmalı” diyerek sıçrayıp duranları, ileri fırlatacak daha iyi bir tekme olabilir mi?