Sonradan öğrendiğimiz maskeliler!
Ben MHP’li ve Ülkücü bir yazarım. Bir yazar olarak MHP’nin ve Ülkücü Hareket’in değer yargılarını korumak, savunmak hayatımı vakfettiğim en önemli misyonum olmuştur. MHP ve Ülkü Ocaklarına düşman olan her unsurla yıllardır mücadele ederim. Tek silahım da kalemimdir. Dostu dost, düşmanı düşman gördük ama kimseye iftira atmadan, kimsenin hakkına girmeden bu mücadelemizi sürdürdük. Bu manada tarihe not olarak düşecek kitabımızı da önümüzdeki aylarda çıkaracağım.
Geçmişteki yazılarımdan derleyeceğim bu kitabın temel mesajı “Bir yere uygun olman, oraya ait olduğun anlamına gelmez.” olacaktır. Bizden görünüp, bizden olmayanların oyunlarına yıllardır şahit oluyoruz. Bunların çoğunun maskesini düşürdük. Bize ait olmadıklarını gösterdik.
Mesela bunlardan birisi de Meral Akşener’dir. CHP ortaklığında HD(P)KK’yı savunacak hale gelmesi haklılığımızın tescillenmesi olmuştur.
MHP’de iken “Apo’nun heykelini dikecek olanın ellerini kırarız” derken, CHP’nin güdümünde “Demirtaş serbest bırakılmalı”, “Demirtaş ile kahvaltı yaparım” noktasına gelmiştir.
Bazen yazılarımın altına “Meral Akşener MHP’de iken niye yazmadın?”, “Meral Akşener MHP Genel Başkan Adayı olmadan önce niye yazmadın?” tepki mesajları görüyorum.
Aslında ben Meral Akşener’e MHP’ye katıldıktan 3 yıl sonra bir yazı yazmıştım.
Yaklaşık 18 yıl önce 2004 yılında yazılan “FİTNE KARARGAHININ YENİ FÜZELERİ” başlıklı yazımla Yeniçağ Gazetesi sahibi Ahmet Çelik’in Meral Akşener’le MHP üzerinde çevirdiği dolapları birazda mizah katarak şöyle yazmıştım:
“Fitne karargâhının patronu, çıktığı kutsal(!) savaşta yeni bulduğu bu füzeden de verim alamazsa, sır gibi sakladığı yeni füzesini artık açıklamak zorunda kalacaktır.
Patronun sır gibi sakladığı bu kişiyi, herkesten önce biz açıklıyor ve birinci haberimizde yarım kalan sonucu telafi etmesi açısından, katkı sağlayacağını düşünüyoruz.
Fitne karargahının nankör patronunun sır gibi sakladığı diğer kişi de, AKP daha “Yenilikçiler” sıfatında iken soluğu Tayyip Erdoğan’ın yanında alarak “Ben eskiden Ülkücüydüm, şimdi demokratım” diyen,daha sonra tekrar ayrılan ve aramıza dönen bir kişidir.
Nankörler olmazsa dürüst olanların, yetinmesini bilenlerin kıymeti anlaşılmazdı. Bu ve benzer nankörlerin varacağı menzil, olsa olsa hüsrandır. Çünkü bu nankörlerin gözleri, kime tezgah yaptıklarını bilemeyecek kadar kararmıştır. Bu nankörler, kendilerine her konuda sahip çıkmış, değer birikimli kişiyi bile devirmeye çalışmaktadırlar.
Bu nankörlerin buldukları hataları ya da hata gördükleri konuları kutsallaştırdıkları bakarak, fitne karargahında üretim yaptıklarına bakmayın… Bugün ‘yıkıcılık, ayrımcılık’ adına herkesi kucaklarına almaları, kucaklardan inmemeleri, nankörlüklerinin bir yansımasından ibarettir.
Hem acınacak hemde traji-komik bir haldedirler.
Bu fitne karargâhı Milliyetçi Hareket Partisi’nin 12 Ekim kongresinde de aktif şekilde görevde idi. Fitne karargahının patronu “delisine-akıllısına” sürekli yazı yazdırarak Ülkücü iradeyi “değişimci-statükocu” diye iki ayırtmış, misyonunun bir bölümünü yerine getirmişti. Ülkücüler arasında bu ayrımı ilk defa bunlar bu şekilde derinleştirmişti.
Ülkücülerin duygu ve düşünceleri ile oynayarak “değişimci-statükocu” ayrımında da rezil rüsva oldular. Sözde Ülkücülerle yüz yüze ve tek tek görüştüler sonuç bildirdiler,12 Ekim gecesi “Statükocular kaybettiklerini anladılar, genel merkezde eşyalarını topluyorlar” diye, televizyon ekranlarından son bir hamle yaptılar, tutmayınca bu sefer çeşitli kulp takarak, Ülkücü iradeyi sorgulamaya çalıştılar.
Kime hizmet ettiği belli olmayan bu fitne karargahı şimdi “kongre yapılsın” diye prosedür yolları aramaktadır. Kimi destekledikleri de belli değildir. Gözü dönen karargah patronu, herkes üzerinde oynamaktadır. Kucağı ‘Çelik’ değil, kuş tüyü yatak gibi mübarek…
Fitne karargâhında filmi başa sararak, tekrar izlemek için büyük hazırlık yapılmaktadır. Fakat şimdi filme yeni yeni senaryolar katacaklardır. Nankörlük insana her şeyi yaptırır, o yüzden her şeye hazırlıklı olmak lazımdır. Değil mi değerli patron?”
Bunları 18 yıl önce niye yazmıştım. Çünkü MHP’yi ele geçirme fitnelerine, gizli toplantılarına ta o yıllarda başlamışlardı. Yeniçağ gazetesi sahibinin bugün Meral Akşener’in partisinde milletvekili olması herşeyin ispatı değil mi?
O tarihlerde Meral Akşener’i yüzeysel incelemiş, sadece AKP kurucuları arasında oluşu üzerinden değerlendirmiştim. Çünkü MHP’ye AKP kurucuları arasında iken istifa ettikten sonra katılmıştı.
DYP’de siyaset yaparken MHP ve Ülkücü Hareket düşmanlığı yaptığı konuları, FETÖ bağlantılarını, siyasi zikzaklarını, Tansu Çillerci görünüp sonradan onu da hançerlediğini, ANAP’ın kapısından döndüğünü falan hep 1 Kasım sonrası MHP’yi karıştırma operasyonlarına karşı mücadele ederken araştırıp ortaya çıkarmıştım.
Çok şeyi de sonradan öğrendik. Mesela “Biz Meral Akşener’i Balkan kızı diye tanıyorduk Diyarbakırlı çıktı” diyoruz. Hemen yazının altına “Yıldıray Çiçek MHP’de iken bunları niye yazmıyordun” diye tepki gösteriyorlar. Vallahi biz MHP’de iken bunu bilmiyorduk. Ne zaman CHP ve HDP’ye yanaştı işte o vakit çıktı "Babamın ailesi Yunanistan'a Diyarbakır'dan gitme.” dedi. Biz de öyle öğrendik. Abdülhamit düşmanlığını bile bu konuya bağlayan tarihçiler var.
Mesela biz onun PKK sevdalısı Osman Kavala’nın kuzeni olduğunu bile MHP’den ayrıldıktan yıllar sonra bir düğün videosunda söylediği “En mülayim kuzenimiz Osman Kavala” sözlerinden öğrenmiştik.
Mesela FETÖ’nün hazırladığı bir belgeselde Meral Akşener’in “1980 öncesi Fethullah Gülen’in dinler arası diyalog modeli uygulansaydı sağdan-soldan ölümler olmazdı” dediğini, 1 Kasım 2015 seçimleri sonrası MHP’de operasyon yapmaya kalktıklarında öğrenmiştik.
Biz onu “28 Şubat’ın kahramanı ve demokratı” biliyorduk. Meğerse katıldığı bir televizyon programında “Ben uygulayacağım. Milli Güvenlik Kurulu kararlarının tamamı uygulanacak. Uygulanacak, göreceksiniz uygulanacak.” dediğini sonradan öğrendik…
Daha neler öğrendik neler de…
Daha da neler öğreneceğiz neler…
Bilmemek değil, öğrenmemek suç diyelim…
Türkiye’yi de, MHP’yi de, Ülkücü Hareket’i de her türlü düşman unsur tarafından koruyacağız.
Maskesi düşenler daha sahnede ne kadar tiyatro oynamayı düşünüyorsunuz?