Türkiye-Suriye ilişkilerinde geçmişte hangi yanlışlar yapıldıysa hepsinin altından Ahmet Davutoğlu’nun çıkacağını herkes biliyor. Ahmet Davutoğlu’na Dışişleri Bakanı ve Başbakanlık döneminde Türkiye-Suriye ilişkileri konusunda şimdi beraber masada oturduğu kişilerin çok ağır ifadeleri olmuştu.
Çünkü Ahmet Davutoğlu “Stratejik Derinlik” adını verdiği uydurma ve çapsız vizyonuyla iç-dış politikayı kördüğüm etmişti. Olaylara hep ABD merkezli yaklaştığı için ortaya böyle bir enkaz bırakmıştır. Dikkat edin Suriye konusunda pek tartışmalara girmiyor ama yine de bilinçaltını hep diri tutuyor. Daha bir yıl önce “Suriyeliler, Kürtler için federasyon kararı alırsa Türkiye saygı göstermeli” değerlendirmesini yaparak ABD’nin Suriye’de PYD/YPG’ye federasyon kurdurma hedefine yine propaganda desteği vermişti.
2010 yılının başlarında Türkiye-Suriye ilişkileri normalleşmiş iken, Beşar Esad ile her türlü dostluk pozları verilirken, kanlı-bıçaklı hale nasıl gelinmiştir? Elbette temel sebep ABD’nin Suriye üzerindeki emperyalist hedefleriydi.
Akşam yemeğinin Şam’da, sabah kahvaltısının İstanbul boğazında ailece yendiği yemekler nasıl birden kanlı lokmaya dönüşmüştü? “Stratejik Derinlik” isimli garabet değil mi sebebi?
O dönem “Kobani’ye selam olsun” denilerek, terör örgütü PYD/YPG’ye Türkiye üzerinden Peşmerge’nin götürdüğü silahlara şahit olmadık mı?
“Aynı gün Salih Müslim’i Türkiye’ye getiriyoruz. Bakın kaç jest arka arkaya. Bir anlamda ‘meşru görüyorum seni’ diyoruz.” cümlesi de Serok Ahmet’e aitti.
“Stratejik Derinlik” adı altında yanlış üstüne yanlış, ihanet üstüne ihanet gerçekleşiyordu.
Diyorlar ki, “Ahmet Davutoğlu bunları yaparken, Recep Tayyip Erdoğan da Cumhurbaşkanı idi. O halde niye göz yumdu?”
Bunun en basit cevabı, Cumhurbaşkanı Erdoğan 2016 itibariyle Suriye üzerindeki politikasını tamamen değiştirmiş, dün silah gönderilmesine aracılık edilen PYD/YPG’ye bugün kan kusturur hale gelmiştir. Ama “Stratejik Derinlik” garabetinin sahibi bir adım yer değiştirmemiş ve hala Suriye’de Kürtlere federasyon kurulmasından bahsetmektedir.
ABD’nin en büyük hedefi Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den toprak parçası alıp sözde Büyük Kürdistan’ı kurmak iken Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hedefi bozuyor, Ahmet Davutoğlu ise hala Suriye’de federasyon haltları yiyor. Hatırlayın Barzani’nin bağımsızlık referandumuna da “Türkiye’nin Kürdistan referandumuna karşı söylemi yanlıştı” yorumunda bulunmuştu. O bağımsızlık referandumunu da engelleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı.
Irak ve Suriye’de Kürtlere devlet isteyen Davutoğlu, Barzani’nin bağımsızlık referandumuna destek veren ve Suriye’de YPG safında yer alan Kılıçdaroğlu, 2018 yılındaki Afrin operasyonuna Türkiye’de ilk karşı çıkan Meral Akşener, “Kürdistan denilmesinden rahatsız olmam” diyen Temel Karamollaoğlu ile bugün aynı masada oturuyorlar. Bir Cumhur ittifakının durduğu ve mücadele ettiği noktaya bakın bir de bunlara.
Dün şu yanlış oldu, bu yanlış oldu diyelim. Bugün ise mücadele ettiğin noktayı da güçlendirmek için Suriye ile ilişkileri normalleştirmeye çalışıyorsun şimdi bunlar çıldırmış gibi saldırıyor.
Beşar Esad ile görüşme ve ilişkileri normalleştirme atmosferi doğunca “Vay dün neler dedin, bugün ne yapmaya çalışıyorsun?” kara propagandaları başlattılar. Suriye’deki aynı görüşlerini sürdüren masa ortağınız Ahmet Davutoğlu’na niye hiç hesap sormuyorsunuz? Hala Suriye’de “Kürtlere federasyon” istiyor.
“Sığınmacılar üzerinden istismar politikası yaparken, Beşar Esad ile görüşme nereden çıktı?” diyorsunuz değil mi?
2-3 yıl önce “Beşar Esad ile görüşün, gerekirse biz gideriz görüşmeye” diyen Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener ikilisi ve avanesi şimdi niçin görüşme ihtimalini yerden yere vuruyor?
ABD’nin planları mı bozulur? Türkiye-Suriye ilişkileri normalleşir de beraber terör örgütü YPG’yi iki koldan ezerler kaygınız mı var? “Sığınmacılar konusunda bir çözüm bulunur da istismarımız tıkanır” mı diyorsunuz?
Dış politika hiçbir zaman sabit kalmıyor. Bölgesel ilişkiler, devletlerarası ilişkiler sürekli devam ediyor. Türkiye olarak bizler de ülke menfaatini öncelikli hale getiren adımları atmak zorundayız. Türkiye düşmanını çoğaltarak değil, dostunu çoğaltarak ilişkilerini sürdürmelidir. Gerçek düşmanlarıyla da mücadelesi böyle daha güçlü hale gelir.
ABD’nin bölgedeki hedefi ortadadır. Türkiye’nin bu hedefte İran’ın, Suriye’nin, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasıyla kendi toprak bütünlüğünün korunacağını idrak etmesi lazımdır. Zaten şu an beka dediğimiz mücadelenin özü de bunun farkında olmasıdır.
Türkiye’nin dış politikası son yıllarda bağımsızlık temelinde hem yönlendirici hem toparlayıcı gücüne ulaşmıştır. O yüzden Türkiye’nin tavır koyduğuna da, ilişki kurduğuna da bu düzlemde bakmakta fayda vardır. Suriye’de safı terör örgütü YPG/PYD olan CHP ve kuyrukları o yüzden Beşar Esad nutukları atmasın…