Ne çektin be Kemal Bey...
Türkiye’nin milli güvenliğini ve milletler arası sahadaki menfaatlerini yedi düvele karşı savunan Cumhur İttifakı birlikteliğine “kumar masası” benzetmesinde bulunan Meral Akşener, kumar masasının kralını geçtiğimiz hafta Saraçhane’de kurdu.
Meral Abla, gözünü adaylık hevesiyle karartmış bulunan ittifak ortağı Kemal Kılıçdaroğlu’na bu zamana kadarki en büyük restini çekti. Kemal Bey’i kendi adamı olan İBB Başkanı İmamoğlu’yla hançerlemeye kalkarak Hasan Sabbah’ın ruhuna rahmet okuttu.
Ama bu masa demokrasi masasıydı, dostlar ittifakıydı, Türkiye’ye barışı ve kardeşliği hep bunlar getirecekti…
Geçiniz bunları…
Mevlana Celaleddin Rumi bir öğrencisiyle yolda giderken birbirleriyle oynayan şirin köpek yavruları görürler. Talebesi “Keşke insanlar bunlardan ibret alsa” deyince Mevlana yapıştırır cevabı: “Aralarına bir kemik at da gör kardeşliği.”
6’lı masanın dostluk ve kardeşlik tiyatrosunu bitiren de yaklaşan seçimlere ilişkin güç kavgası olmuştur.
Kemal Bey hem durumu toparlayabilmek hem de çizilen karizmasını yeniden tesis edebilmek için apar topar yurda dönerek birtakım hamlelere girişmiştir.
Eli hançerli ortağının restine rest çekerek Ekrem İmamoğlu’nu nüfusuna geçirmiş ve onu “oğlu” ilan etmiştir.
O onun ablası, bu bunun oğlu, aile terapistinde biter gibi duruyor bu işin sonu…
Kemal Bey kendisine karşı kurulan ve entrikalar dizisi Ezel’in senaryosunu andıran şahane kumpası “babayla oğul arasında olur böyle şeyler” seviyesine indirerek bağrına taş basmıştır.
Öyle ya da böyle bu cumhurbaşkanı adaylığı meselesi Kemal Bey’in ömründen ömür götürmüştür.
Tatlı bir hayal olarak başlayan yolculuğu acı ve eziyete dönüşmüştür.
Hayatın her anını tecrübe birikimi olarak görmek gerekirse şu son olanlar Kemal Bey’e dostluk ve düşmanlık arasındaki ince çizgiyi fark edebilme noktasında unutamayacağı dersler vermiştir.
Çünkü düşmanından yemeyeceği kazığı, seçimlere girsinler diye 15 milletvekili hibe ettiği ve ittifakla TBMM’ye soktuğu Meral Abla’dan yemiştir.
Helalleşmenin mucidi Kemal Bey, kendisini hançerleyen kumpasçı Abla’ya hakkını haram zıkkım etse bile onu kimse ayıplayamaz.
Zaten “İç işlerimize karışma” diyerek bu tavrını belli etmiştir.
Bir de bu Meral Abla, “Ben sülaleme Sayın Kılıçdaroğlu’nu vasiyet ettim. Çocuklarıyla beraber vasiyet ettim. Siz sahip çıkamaz başlarına bir şey gelirse bendedir, bizdedir" demişti.
Sülalesine vasiyet ettiği adamcağız yaban ellerde hiçbir şeyden habersizken böyle entrikalar çeviren, sülalesine vasiyet etmediği kişilere neler yapar acaba?
Ama siyasetteki sabıkası dost cinayetleriyle dolu Meral Abla’ya arkasını dönme tedbirsizliği gösteren Kemal Bey’in böyle bir ihanete resmen gel gel yaptığını vurgulamak lazımdır.
Çünkü bu tezgâhın aynısını dün DYP’de, sonra MHP’de sergileyen bir Meral Abla’yı yol arkadaşı bellemek o çok bilindik akrep-kaplumbağa hikâyesinde kaplumbağa olmak anlamına geliyordu.
Nitekim Kemal Bey sırtında gezdirdiği Akşener tarafından derenin ortasında hançerlendi.
Kemal Bey hem arzularını gerçekleştirme hususundaki aşırı yavaşlığıyla hem de sırtında gezdirdiklerinin tıynetini kavrayamamakla kaplumbağaya iki kere benziyor.
O istedi ki 6’lı masa onun adaylığını kendisinden önce masaya koysun.
Koysun da ufuktan hiç ayrılmayan uğursuz mağlubiyetin faturası 1 yerine 6’ya bölünsün.
Bu vesileyle kendisi de CHP Genel Başkanlığı koltuğuna gürültü patırtı olmaksızın geri otursun.
Ama 6’lı güç mücadelesinin içinden tereyağından kıl çeker gibi sıyrılamayacağını bir Almanya gezisi esnasında acı bir biçimde öğrenmiş oldu.
Kemal Bey bundan sonra yurt dışına çıkarken on kere düşünür. Belki de kendisine yaşattıkları bu travma sebebiyle ömrünün geri kalanını hep yurt içinde geçirmek isteyecek…