Türkiye Cumhuriyeti'nin ve vatandaşlarının tekâmülü
Yunanistan’dan “hellenic, enosis, smryna”, İsrail’den “vaad edilmiş topraklar”, Ermenistan’dan “büyük ermenistan”, Rusya’dan “sıcak denizler”, başkalarından “yeni roma”, başka başkalarından “bağımsız kürd*stan”, daha da başkalarından “özerk konstantinapolis”. Bunların hepsi tanıdık, bildik, bizim için bekâ konusu, başkaları için ise ülküler!
Biraz daha komplo teorilerine inerseniz, dinlerin doğuşu, kadim kiliselere hâkim olma, Anadolu topraklarının ruhani anlamı, Tarsus’ta bulunduğu iddia edilen yıldız geçitleri ve benzeri konular da var. Ezoterizme, okültizme inerseniz daha başkaları. Ama konuyu dağıtmayalım, zaten ilk paragraftakiler herkes için yeterince net ve gerçek planlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin karşılaştığı problemlerin ana sebebi işte bu ülkülerinin peşindeki yabancıların ve onların içimizdeki kollarının faaliyetleridir. Buna imkân veren ise şuursuzluklar, liyakatsizlikler, hatta Atatürk’ün veciz deyimiyle gaflet, dalalet ve hatta ihanetlerdir.
Diğer bir deyişle dış güçler ve iç uzantıları. Bu arada sosyal medyada “dış güçler” kelimesinin zaman içinde “dıj güçler” gibi bir yazımla, dalga geçilir, yokmuş gibi muamele edilir bir konu haline bilinçli getirilmesi de önemlidir. Unutmayalım, şeytanın en büyük hilesi yokluğuna inandırmasıdır.
İşte bu yüzden ülkünün peşinde, sıfır sorun, değerli yalnızlık gibi zırvalıkların aksine, diplomasiyi önde tutup, dostlarınla ilişkini kuvvetlendirdiğin, düşmanlarına yığınağını ve gücünü hissettirip caydırıcı olabildiğin, gerekirse de yumruğunu geçirdiğin bir şekilde ilerlemek zorundayız. Nasıl herkes ülküsünün peşinde ise Türkler de Misak'ı Milli, Büyük Türk Cihan Hâkimiyeti ve İ'lâ-yi Kelimetullah mefkûrelerinin peşinde olmalıdır.
Bir gün, Hz. Ömer Şam’a yaklaşırken Şam’dan yayılan veba haberi gelir ve Hz. Ömer dönmeye karar verir. Yanındaki kumandanı sorar: “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” Hz. Ömer cevap verir: “Allah’ın bir kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Tedbir almak karşı gelmek değildir.”
Türkiye ve Anadolu kaderinden kaçamayacaktır, ancak kaderine karşı tedbirlerle başka bir geleceği hazırlayabilir. Türkiye de zorluklara karşı güçlü olmalıdır. Bence Anadolu’daki birçok ailenin bu yaşamdaki amacı, olgunlaşma yolu, bu dünyadaki sınavı, tekâmülü budur. İnançsızlardan ya da şeytana tapanlardan olmadıysak, necip Türk milletinden olduysak; dik duracağız, yaşamı bu haliyle, Anadolu’yu ve insanını bu havasıyla seveceğiz, yaşayacağız ve ülkülerimize koşacağız. Kesin olan şu ki, bu sınavı geçeceksek ancak birlik olarak geçeceğiz.