Karaçay Sürgünü
Soğuk şafak vaktinde dövülen kapı hürriyetinin celladıydı. Ne kadar direndiyse de zorbalıkla çıkartıldı yuvasından. Oğlunu, erini savaştan gözleyen analarımız evini koyup feryadını bıraktı eşiğinde. Haftalarca nefessiz kalan, hayvan vagonlarında işkenceye uğrayan, binlerce perişan soydaşımız vardı. Açlığa ve yurt acısına dayanamayıp, şehadete eren Karaçay Türklerine bir mezar taşı bile çok görüldü. Rastgele ya soğuk sulara bırakıldı ya da tren raylarına…
Anaya, babaya, balasına vagonda da hasret düştü, bir tutmadılar aynı aileden gelenleri. Kaçının yüreği dağlandı ama sesi bile çıkmadı. Kavuşmak bile nasip olmadı. Ayrılığın ve korkunun sindiği vagonlara dayanamayan on binlerce bala, kadın, yaşlı hayatını oracıkta yitirdi. Yüzlerce gelecek umudu olmayan, ana, baba acısıyla hayatını yitiren çocuk…
Onlar vatanlarından sürgün edilmiş Kafkasya’nın çilekeş evlatlarıdır. Mingi Tav’ın heybetini kendilerine yurt bilmiş, dağlarla çevrili olduğundan kendilerine Tavlu yani Dağlı demişlerdir. Onlar Çerek ırmağından Laba ırmağına uzanan Kafkasların en sarp ve yüksek yerlerinde yaşayan Tavlu insanlarıdır. Dillerini ise Tav Tili - Dağ dili olarak adlandırmışlardır. Bu Dağlı topluluklarını bir çatıda birleştiren Karça adlı beylerinden gelir kökenleri. Karça’nın Yurdu‘nu zamanla Karaçay olarak benimsemişlerdir.
Bu asil Türk halkı diğer Kafkas halklarında olduğu gibi gerek Çarlık, gerekse Sovyet Rusya’sı döneminde çeşitli baskı, zorlama ve soykırımlarla karşılaşmıştır. Karaçay Türkleri bağımsızlık mücadelesinde 1828 Hasavka Savaşında yenilerek Rus hakimiyetine girdiğinden beri bu sıkıntıları yaşamaktalar. İlk olarak 1885 yılındaki kitlesel zorunlu göçün ardından 1905 yılında yaşanan ikinci bir göç dalgasıyla Osmanlı Devletine sığınmışlardır.
Karçaylar ve Malkarlar aynı etnik kökene, dile, kültüre sahip olan Türk boyudur. Farkı sadece Elbruz dağının, yani Mingi Tav’ın bir ucunda Karaçayların, diğer yamacında Malkarların yaşamasından kaynaklanan coğrafi konum farklılığıdır.
Bolşevik devriminden sonra bütün Kafkasya’yı işgal eden Kızıl Ordu 1920 de Karaçay – Malkarı da esaret altına aldı. Karaçaylılar 1922 de kurulan Karaçay – Çerkes özerk bölgesine dahil edilirken, Malkarlar ise Kabardin – Balkar özerk bölgesi idaresi adı altında bölündüler. Karaçaylılarla her açıdan bir olan Malkarlar bu olaydan sonra uydurma bir etnik kimlik – Balkar adını da almış oldu.
İşgalden sonra başlayan Sovyet zulmü 1930’da şiddetini daha da artırmıştı. Bir milletin aydınını, bilim adamını, sanatçısını katletmek, kültürel mirasını yok etmektir. Sürgünden yıllar evvel “Vatan haini” damgasını sırtlarına yemiş, resmi mevkilerde hiç bir zaman yer edinememişti Karaçay Türkleri.
Tarihler 2 Kasım 1943 gösterirken 2. Dünya Savaşının hızla devam ettiği süreçte Karaçay-Malkarlılar Almanlara sözde destek verdikleri gerekçesiyle dönemin SSCB lideri Stalin’in emriyle soykırım haline gelecek bir sürgüne tabi tutuldular. Kafkasya’dan ilk sürgün Karaçaylarla başladı. Yetişkin Karaçay erkeklerinin büyük bir kısmı orduya alınmış bir kısmı da Kafkas dağlarında Sovyetlere karşı bağımsızlık mücadelesi verirken 2 Kasım 1943 gecesi Stalin’in emriyle bütün köyler silahlı birliklerle kuşatıldı ve kadın, çocuk, yaşlı, genç herkes vagonlara bindirilerek Orta Asya’ya sürüldüler. Özellikle aynı aileden olanlar farklı yerlere gönderildiler. Vagonlarda insanların birçoğu havasızlık ve çeşitli hastalıklardan hayatını kaybetti.
Bu kanlı sürgünün adı artık bir soykırımdı. Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın ücra köşelerine gönderilen bu halkı çeşitli propagandalarla doldurulmuş insanlar ve zorluklarla dolu bir süreç bekliyordu. 2 Kasım 1943’de Karaçaylar Kazakistan’a, 8 Mart 1944’de ise Malkarların tamamı Kırgızistan’a sürüldü.
Bir ay öncesinden bölgenin çevresinde kamplaşma başlamış, planlar çizilmiş soydaşlarımıza haince pusular kurulmuştur. Sürgün edilecek topraklara önceden haber ulaştırılmıştır. Kardeşi birbirine düşürmek isteyen Kızıl Ordu - “Kan içen, adam yiyen vahşi bir topluluk sizin topraklarınıza sürgün edilecek.” - asılsız haberini yayarak Karaçay Türklerine olan tutumu baştan bozmuştur. Bölge halkı ilk başlarda bu tuzağa düştüler, Kafkaslardan gelen soydaşlarından uzak durdular. Lakin belli bir zaman sonra konuştukları dilin benzediğini, aynı dinden olduklarını fark ettiler. Kazaklar ve Kırgızlar bu farkındalıktan sonra “sakın onlara yardım etmeyin” uyarı ve yasaklarına uymadılar ve soydaşlarına yardımlarda bulundular.
Bugün Karaçay Türklerinin sürgün edilişinin 75. yılı…
Türklüğe vurulmak istenen pranganın hüzün dönümü…