İnsanlık aranıyor
Son model binekler, uçaklar, tanklar, araç gereçler. Tertemiz takım elbiseler. Traşlı erkek ve makyajlı bayan yüzleri. İleri teknolojik vasıtalar. Uygarlık seviyesine uygun eğitim, hukuk, ticaret sistemi.
İsraillilerde ve İsrail’in uyguladığı soykırımı destekleyen Batılılarda “modernliğin” bütün biçimsel alametleri mevcut.
Gazeteciliğinin yanında insanlığını da tartışmaya açan Can Ataklı “İsrail çok güçlü bir ülke, Hamas'tan bin kat daha akıllı, daha medeni, daha dünya insanları” derken aşağı yukarı bu çerçeveye yaslanıyor.
Dünyaya dayatılan uygarlık beyannamesinin maddelerine göre mevcuttaki uygarlık en ileri uygarlık. İleri toplum Batı’nın şaheseri…
Bu perspektifte insan yaşamını kolaylaştıran buluş ve gelişmeler, toplumların hep daha iyisine doğru durmadan aktığı düşüncesi, egemen devletlerin bilim ve teknikteki gayretlerine referansla açıklanır.
“Eski” hep eziyetle, soluk yüzlerle, neredeyse bir hapishane damının uğursuzluğuyla hatırlanır. Çatısı damlayan evlerde, gaz yağıyla, kömür sobasıyla ısınmaya çalışırken, dermansız hastalıkların pençesinde cebelleşirken düşünülür.
Avrupa, toprağa bağlı köle olan Serf’in tüm ihtiyaçlarının karşılandığı çağa “Karanlık Çağ” derken, milyonlarca evsizin sokaklarda uyuduğu topluma “Modern” adını vermiştir.
Eskilerin yaşamdan aldıkları tatmin seviyesini keşfetmek için ufak çaplı bir mutluluk araştırması yaptığım olmuştur. Sözgelimi, köyden kente göçülmüştür. İnsanlar öbek öbek bugün “kenar mahalle” denilen kent kıyılarına yığılmıştır. İmece usulü dikilen kondular hep suya yakın yerlere kurulmuştur. Henüz şebeke suyunun evlere bağlanmadığı, çocukların bir leğene çırılçıplak tıkıştırılıp çeşme başında toplu yıkandığı zamanlardır. İçilebilir suyu eve ulaştırmak birkaç kilometre yol yürüyüp, ağırlaşan bidonları gerisin geri taşımakla mümkündür.
Sorarım: “Mutlu muydunuz?” Bize anlatılan “ilerledikçe daha mutlu olma” denklemini boşa çıkaran “Evet” cevabı hiç sekmemiştir. “Sağlık hizmetleri belki bugünkü gibi değildi, bir yerden bir yere bu kadar kısa sürelerde gidilemiyordu, ama insani ilişkiler bugünkünden kuvvetliydi. Birinin bir derdi olduğu vakit herkes o dertle dertlenir, mahallede birisi öldüğünde her ev bir taziye evi haline gelirdi.”
Şimdiyse sınırımıza 400-500 km mesafede, İstanbul-Ankara arası kadar yakınımızda olan Gazze’de dünyanın gözleri önünde yürürlüğe konulan soykırım planına karşı modern mahalleler sessiz.
Ekonominizin bozulmasını, küresel pazarın nimetlerinden mahrum bırakılmayı istemiyorsanız egemenlerin öldürdüğü bebeklere, çocuklara, masumlara susmanız gerekiyor.
Modern uygarlığın hükmedicileri Filistin’de nefesi kesilen çocuklara duyarsız kalmayı tüm dünyaya dayatıyor. Avrupa’da Filistinlileri savunmak artık suç kapsamına bile alınıyor.
Dünyayı bir sinema salonuna çevirip tüm insanlığı seyirci yaptılar. “Gezegeni kurtaran kahraman Amerikalı” filmlerinden sıkılanlar 7 Ekim’de gösterime giren, ABD ve Avrupa destekli bebek kıyımını izliyor. Üstelik bu film gerçek bir hikâyeden uyarlama değil, gerçeğin bilakis kendisi.
İleri toplumun insanlık değerleriyle uzun zamandır kopmuş olan ilişkisi, bu kez İsrail’in vurduğu binaların enkazında kaldı. Masumların kan ve gözyaşlarına karışarak yerin en dibine doğru sürüklendi. Cemil Meriç ne kadar da vurucu bir ifadeyle söylemişti: “Murdar bir halden muhteşem bir maziye kanatlanıp uçmak gericilikse her namuslu insan gericidir.”
Her yanı kaplayan modern karanlığın içerisinde eskinin dayanışmacı, kucaklayıcı, duyarlı aydınlığına ihtiyacımız günden güne artıyor. Kaybedilen insanlık oralarda bir yerlerde yeniden keşfedilmeyi bekliyor. Bebek kanıyla beslenen canavarların ilerici sayıldığı dünyada, ancak kültürel mirasa tutunularak namuslu kalınabilir.