Suriye’nin kuzeyindeki demokrasi tiyatrosu
ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Thomas’ın, “Onlar kendilerine resmi olarak YPG diyorlardı ki Türkler, bunun PKK ile aynı olduğunu söylüyor ve 'Benim terörist bir düşmanımla muhatap oluyorsunuz, bunu müttefik olarak nasıl yapabilirsiniz?' diyordu. Biz de bunun üzerine onlara isimlerini değiştirmeleri gerektiğini söyledik. Bir gün sonra adlarının 'Suriye Demokratik Güçleri' olduğunu ilan ettiler” sözleriyle bıyık altından gülerek anlattığı, PKK’nın Suriye’deki çatı örgütü SDG, Suriye’nin Kuzeyinde ve Doğusunda 11 Haziran’da seçim düzenlemeye hazırlanıyor.
Arap ve Türkmenlerden ele geçirdikleri bölgelerde ABD ve Batı emperyalizminin koruması altında, sözde demokratik bir seçim düzenleyerek Büyük Kürdistan’ın bir uzvunu daha bünyeye eklemek istiyorlar. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın ülkesinin toprak bütünlüğünü koruma konusundaki kararlılığı ise neredeyse yok denecek kadar az. Esad, Türkiye’nin Suriye’deki terör gruplarına yönelik sınır ötesi operasyonlarında ortalığı ayağa kaldırırken, PKK’nın Suriye’nin Kuzeyindeki devletleşme sürecine karşı bir hayli sessiz.
Belki de “komşularla sırf sorun” politikasının mimarı olan Ahmet Davutoğlu döneminde yapılan stratejik derinlikli hataların bedelini Türkiye’nin omuzlarına bırakarak, inzivaya çekildiği Şam’dan olan biteni seyretmeye dalıyor. Ancak, Esad’ın alacağı pozisyondan bağımsız olarak, Suriye’nin Kuzeyindeki bu oldubittiye karşı Türkiye’nin bir şeyler yapması gerektiği açık.
Bir terör ordusunun modern ekipmanlarla donatılarak hudutlarımızın bir adım gerisinde beklemesi, “Sınırımızda başkası olacağına PYD olsun” görüşünü savunan CHP için teknik bir problem teşkil etmeyebilir. Ancak, bölgenin yar altı zenginlikleriyle semiren ve vakti geldiğinde Türkiye’deki DEM’li yoldaşlarının işaret fişeğini ateşleyeceği bir iç karışıklık ortamını fırsat bilerek topraklarımıza saldıran terör ordusunu bugünden görmek herhalde âlim olmayı gerektirmiyor.
15 Temmuz darbe girişimi sürecinde, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki Demokratik Seferberlik Partisi eski Milletvekili Hristos Rotsas’ın, “Türkiye’deki darbe gecesi büyük bir fırsat kaçırıldı. Esir Kıbrıs eli-ayağı bağlı pasif oturmasaydı, dün gece belki de Kıbrıs’ın gecesi olacaktı” paylaşımını yaptığını, yani, düşman devletlerin Türkiye’nin zayıf anını fırsata çevirme planlarını unutmamamız gerekli.
PKK terörünün Suriye’deki demokrasi tiyatrosunu dağıtmak sadece Türkiye’nin milli güvenlik politikasının bir gerekliliği değil, aynı zamanda bölgenin selameti açısından da kaçınılmaz bir hamle. Çünkü her önüne gelene devlet kurma hakkı verilmesiyle bu topraklara barış ve demokrasinin gelmediğinin örnekleri yeterince var. Şayet bu doğru olsaydı, İran-Irak, İsrail-Filistin, İsrail-Arap Devletleri arasında on binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan büyük savaşlar çıkar mıydı? Bu topraklar en uzun barış dönemini Osmanlı’nın siyasal birliği altında yaşadı. Tarih, güçlü bir merkezi otoritenin ve ulusal birlikteliğin önemini defalarca kanıtladı.
Dolayısıyla Türkiye, hem kendi ulusal güvenliğini hem de bölgesel istikrarı daha fazla tahkim etme adına bu süreçte aktif bir politika izlemeli. Diyeceksiniz ki “Zaten izlemiyor mu?” Evet, son yıllarda Türkiye içerde ve dışarda terörün gırtlağına çöreklenerek tarihin en büyük operasyonlarını düzenledi. Irak Merkezi hükümetiyle yakın dönemde imzalanan anlaşmalar da PKK’nın bölgedeki varlığıyla daha etkili bir mücadele edilmesinin kapılarını araladı. Fakat konunun Suriye ayağı atıl durumda kaldı.
Sınırlarımızın hemen ötesinde filizlenen bu tehdidin yarın kapımızı çalmayacağını kimse garanti edemiyorken, gerekiyorsa Şam yönetimiyle de benzer anlaşmaların imzalanmasının ve bölgedeki tüm meşru devletlerin yeni bir güvenlik konsepti altında bir araya gelmesinin önünde hangi engel var?
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli geçen haftaki TBMM grup konuşmasında “Türkiye Cumhuriyeti, Suriye yönetimiyle karşılıklı anlayış ve uzlaşma vasatında el ele vererek, yani Ankara ile Şam arasında işbirliği köprüsü inşa edilerek terör örgütünün işgal ve istila ettiği alanları demokratik vasıtalarla ihata teşebbüsüne katiyen müsaade edilmemelidir. Bölücü terör örgütünün, kaynağında ve ürediği bataklık alanlarda Türkiye ile Suriye’nin eşgüdüm halinde yapmalarını önerdiğim askeri operasyonlarla kökü kurutulmalıdır” cümlelerini kullanarak Türkiye ve Suriye’nin PKK’ya karşı ortak olarak harekete geçmesinin gerekliliğine vurgu yaptı.
Bu bağlamda Türkiye, bölgedeki tehlikeli oyunlara karşı her zamankinden daha kararlı ve uyanık olmalıdır. Bugün atılacak adımlar, yarının Türkiye'sini şekillendirerek hem ulusal hem de bölgesel güvenliğimizin teminatı olacaktır. Çünkü biliyoruz ki, kendi topraklarında ve bölgesinde güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti, emperyalizmin bu coğrafyadaki planlarının önündeki en büyük engeldir.