21 Kasım 2024
weather
13°
Twitter
Facebook
Instagram

Kötülüğün sıradanlığı

YAYINLAMA:
Kötülüğün sıradanlığı

Narin’in sır dolu ölümünün ardındaki kültürel simgelerin izini süren dedektifler, birbirinden farklı fikirlerle sahneye çıktılar. Narin’in son görülme yeri Kuran kursu olduğu için, İslami yaşam tarzını ve dini eğitim veren kurumları kötülüklerin kaynağı olarak göstermeye çalışanlar var. Aynı şekilde, Narin’in bir köy çocuğu olmasına dayanarak, kırsal kültürü suçluluğun yuvası olarak ilan etmeye kalkanlar da az değil.

Ancak, Türkiye’de canice öldürülen tek çocuk Narin değil. Narin’in içinde bulunduğu sosyo-kültürel bağlam da tüm çocuk cinayetlerinin içine doldurulabileceği bir şablon değil. 

Türkiye'de 20 bine yakın köy ve bu köylerin birçoğunda Kuran kursları mevcutken, Narin’in acısı henüz dinmeden Tekirdağ Malkara’da 2 yaşındaki Sıla bebek tecavüz bulgularıyla hastaneye kaldırılmışken, meseleye yaşam tarzları ve kır-kent ayrımları üzerinden yaklaşmanın ne kadar yüzeysel ve yanlış bir mantık olduğu apaçık ortaya çıkıyor.

Sosyal problemlerin derinliğine inmeden, kolaycı ve yüzeysel suçlamalarla kitleleri beslemek, etkileşim ve reyting peşinde koşanlar için daha kazançlı hale geliyor. Ancak belki de üzerinde durulması gereken asıl sorun, insan sorunudur. Dünyanın neresinde olursa olsun, insanı benzer kriminal vakaların içine çeken temel unsur da budur: İnsan doğası, kötülük üretmeye meyillidir ve bu, herhangi bir kültüre veya topluma özgü bir mesele olmaktan ziyade evrensel bir olgudur.

Bu noktada, Hannah Arendt’in Kötülüğün Sıradanlığıadlı eserinde Adolf Eichmann üzerinden dile getirdiği kavrayış, meselenin özünü anlamamıza yardımcı olabilir. 

Adolf Eichmann, Nazi Almanyası'nın en meşhur savaş suçlularından birisidir. İkinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarca Yahudi'nin toplama kamplarına sürülmesinden sorumlu olan Eichmann, soykırımın kilit isimlerindendir. Eichmann’ın soykırımı gerçekleştiren ekibin kilit isimlerinden birisi olarak son derece sıradan davranışlar sergilemesi ise Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” kavramını geliştirmesine yol açar.

Arendt bu kavramla, Adolf Eichmann'ın sapkın ya da çılgın bir kişi değil, son derece sıradan bir insan olduğunu vurgular:

“Yarım düzine psikiyatr onu 'normal' olarak belgeledi. Bir tanesinin, 'En azından onu inceledikten sonra, benim olduğumdan daha normal' diyerek hayretini ifade ettiği söyleniyor, bir başkası ise onun tüm psikolojik görünüşünün, karısı ve çocuklarına, ana babasına, erkek ve kız kardeşlerine ve arkadaşlarına karşı tavrının 'sadece normal değil, istenen şekilde' olduğunu buldu. Eichmann ile ilgili sorun tam olarak onun gibi bir sürü kişinin olması ve çoğunun ne sadist ne de sapkın olmasıydı; onların korkunç derecede ve korkutucu şekilde normal olmalarıydı.”

Eichmann örneği, aslında toplumda her bireyin kötülük yapma potansiyelini taşıdığını gösterir. Dolayısıyla kötülüğün bir kültüre ya da değerlere indirgenmesi, insan doğasında bulunan kötülüğün göz ardı edilmesine yol açar.

Bu nedenle, Narin Güran cinayeti gibi olayları anlamaya çalışırken, kültürlerin veya yaşam tarzlarının suç üretme kapasitesinden ziyade, insanın kötülük yapma eğilimlerine odaklanmak gerekir. Elbette kültürlerin ya da ideolojik değerlerin eleştirilemez olmadığı doğrudur, fakat insan doğasının kötülüğe yatkınlığı göz ardı edildiğinde meselenin çıkış noktası halının altına süpürülüp gerçeklikten uzaklaşılmış olur.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *