Bir yalan, bin doğruyu yok eder!
Yalandan, yalan söyleyenden nefret ederim çünkü yalan söyleyen kişi bana göre çok acizdir. Bırak dostuna yalan söylemeyi, düşmana dahi yaşanan olaylar karşısında yalanla yaklaşımı hiç sevmem. Bu dünyada, toplumda, birey ilişkilerinde her şeyin yalan üstüne bina edildiğini gördükçe de nefretim kat kat artıyor.
Yalanın en basit tanımı nedir?
“Gerçeğe aykırı bilgi vermek.”
Gerçeğe aykırı bilgi fitne-fesat-inkâr üretir, iftira düzeneği kurar.
Gerçeğe aykırı bilginin verildiği her muhataplık bireyi yıpratır, kurumu çökertir, toplumu bozar hatta ülkeyi batırır.
O yüzden “Bir yalan, bin doğruyu yok edebilir.” diye boşa dememişler.
Hem yalan söylemek hem de yalancı şahitlik yapmak; İslam dininde 7 büyük günahtan biri sayılır. Diğer 3 hak dinde de büyük günahlardan biri yalan söylemektir. Bir insan sık sık yalan söyleyerek gerçeğe aykırı bilgi veriyorsa ya menfaatini korumak ya çıkar sağlamak ya da perde arkasında bir gelecek hesabı yapmak için bu büyük günaha başvurur. Yalana başvuran çoğu kişi de bu yaptığını günah olarak görmez. Çünkü yalan söylemek artık o kişilerde nefes alıp vermek gibi bir sistem haline gelmiştir yani bir nevi o kişi yalan söyleme hastalığı olarak tarif edilen ‘mitomaniye’ yakalanmanın halini meşrulaştırır. Bu türler adeta yalanı kendi vücudunda bir yaşam aksesuarı olarak görürler. Hani derler ya “Yalan söylerken yüzü dahi kızarmıyor” diye… Tam da bu türleri tarif için kullanılır bu söz… Üstelik bu türler yalanıyla toplum içinde kendi namına bir zafer kazanırsa eğer (arsızlık bu ya) “gördünüz mü gücümü?” diye havasını da atmayı ihmal etmez.
Toplumda hepimiz, çoğu zaman bu hallere o kadar çok şahit oluyoruz ki, o yüzden insanın yaşananlardan hangisi gerçek hangisi sahte olduğunu birbirinden ayırması çok zor oluyor.
Yalanı gerçek, gerçeği yalan…
Siyahı beyaz, beyazı siyah…
Kötüyü iyi, iyiyi kötü…
Sahtekârı dürüst, dürüstü sahtekâr…
Dolandırıcıyı, üçkâğıtçıyı, düzenbazı saygın; saygın olanı dolandırıcı…
Ahlaksızı ahlak abidesi, ahlaklıyı ise ahlaksız…
Çalışkanı tembel, tembeli çalışkan…
Başarılıyı başarısız, başarısızı başarılı…
Olarak gösteriyor yahut göstermeye çalışıyorsa…
Orada sırtını ‘mitomani’ hastalığına dayamanın ve yalanı geleneksel hale getirmenin rahatlığı vardır. O rahatlığın temeli, menfaate dayalı gelecek hesabıdır.
Yalan söylemek; çok büyük kokuşmuşluktur, ikiyüzlülüktür, münafıklıktır. Gerçeğe aykırı bilgi sunmak, her daim topluma en büyük kötülüktür. Hele hele bir milletin kaderini elinde bulunduran ve vereceği bir kararla, milletin yönünü, geleceğini değiştirecek güce sahip bir lidere, öndere, komutana, devlet adamına yalan bilgi verilemez. Peygamber Efendimiz o yüzden “Danışana, yalan söyleyen kimse, ona hıyanet etmiş olur.” buyurmuştur.
Doğru bilgiler, her zaman doğru karar alınmasını sağlar. Doğruluk her daim kaliteyi, liyakati, dürüstlüğü, verimliliği, inancı ve hevesi artırır.
Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig eserinde “Doğruluğa” çok güzel şu yorumu getirir. “Söz doğru söylenirse, faydası çoktur; eğri söz daima mezmûmdur.”, “Vücûdun nasibi hep ağızdan girer, rûhun nasibi ise, doğru sözdür ve kulaktan girer.”
Yusuf Has Hacib “yalancıyı” da şöyle tarif eder: “Yalancı insanlar vefasız olur; vefasız kimseler halkın hayrına uygun olmayan işler yaparlar.
Yine Yusuf Has Hacib “doğruyu” güçlü kılmak için şöyle yol gösterir: Sözü dinle, doğru veya yanlış olduğunu araştır; Doğruyu kabul et, yalanı cezalandır.
Bir insan, kişisel menfaatleri, çıkarları ve sinsi hesapları için yalan söylüyorsa, yaşanan olayları “yaşanmadı”, yaşanmayan olayları “yaşandı” diye anlatıyorsa; toplumun en zararlı haşeratı bunlardır. Devletlerin, kurumların, toplumların, bireylerin en çok korunacağı, 7 büyük günahtan biri olan yalanı silah edinen bu türlerdir. Toplumlarda yaşanan krizin, kaosun, sosyal çürümenin temelinde de hep yalan ve yalancı şahitlik vardır.
Âl-i İmrân Suresi- 61. Ayet’inde “Sana gelen bu bilgiden sonra her kim bu konuda seninle tartışmaya kalkışırsa, de ki: “Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da Allah’ın lâneti yalancıların üzerine olsun diye dua edelim.” şeklinde yer alan ifadeler, yalan karşısında mücadelenin önemi ve hassasiyeti bizzat yaratıcı güç tarafından vurgulandığının ispatıdır. Yalan söyleyene “Allah’ın laneti” muhatap ediliyorsa, yalan söylemenin toplumda yarattığı kötülüğün boyutunu siz düşünün… Çünkü özellikle çıkarlarını, menfaatlerini düşünen insanların çoğaldığı toplumlarda yalan dolan, hile, ahlaksızlık artar ve insanlar ikiyüzlü olurlar.
Yunus Emre’nin “Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen” sözü, doğru insan ve yalancı insan tarifine ne güzel özettir. Hesabı tertemiz olanın yalana ihtiyacı olmaz. Yalan acizlerin, korkakların, kirli hesabı olanların kuşandığı zırhtır. Kiminin edebinden, adabından doğruyu konuşurken yüzü kızarıyor, kiminin de seri yalan söylerken dahi kılı kıpırdamıyor. İşte toplumun temel meselelerinden birisi de yalanın silah olarak kullanılmasıdır. Toplumda öncelikli olarak bu silahın kurşunları yok edilmelidir.
Biz en iyisi her daim “Allah her daim doğrularla karşılaştırsın.” duasını rehber edinelim.