Kamuda tıkanıklık, özelde vurgunculuk
Türkiye’de kamu hizmetleri bağlamında baş gösteren temel meselelerden birisi, devlet ve özel sektör arasındaki dengesiz ayrımdır. Her yıl artan nüfusumuza rağmen, hizmet veren kurum sayısının nüfusu dengeleyememesi gibi bir sorunumuz var. Bu da devletin üstlendiği bazı görevlerin giderek özel sektör tarafından devralınmasına neden oluyor.
Kamu hizmetlerinden faydalanma konusunda gelir grupları arasında ciddi bir uçurum oluşmaya başladı ve bu süreç, özellikle sağlık ve eğitim gibi temel alanlarda çoğunlukla maddi durumu yüksek kesimlerin erişebildiği bir ayrıcalık haline geldi.
Elbette Türk devleti, anayasal olarak sosyal devlet olma sorumluluğunu taşıyor; hastaneleri, okulları ve cüzi fiyatlarla sağlanan ilaçlarıyla toplumun her kesimine ücretsiz hizmet etmeyi sürdürüyor. Ancak bu hizmetler, artan talep nedeniyle nitelik ve kalite açısından ciddi bir zayıflama eğilimine girdi.
Gelir düzeyi yüksek olan kesimler, bu hizmetleri özel kurumlarda çözümleme imkânı bulurken, gelir durumu düşük olanlar devlet kurumları içindeki trafiğe sıkışıp kalmış halde.
Devletin en temel görevlerinden birisi olan eğitim ve sağlık hizmetlerinin, giderek kâr mantığına dayalı bir özel sektör faaliyetine dönüşmesi, başka bir soruna, yani öğrencilerin ve hastaların “müşteri” olarak görülmesine yol açarken kamu hizmetlerinin özündeki sosyal adalet ve eşitlik ilkesi de zedeleniyor.
Diğer yandan, devlet kurumlarında çalışan memurların sergilediği kayıtsız ve lakayt tutumlar, kamusal hizmetlerin yavaşlamasına, vatandaşın da devlet hizmetlerine karşı soğukluk duymasına yol açıyor. Bir dönem Sayın Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik öneri, bu bağlamda önemli bir adım olabilirdi. Ancak, bu hususta somut bir adım atılmadı.
Gerçekten de mevcut sistemde devlet memurlarına verilen kesintisiz iş güvencesi, tembelliği ve iş yavaşlatmayı teşvik eden bir yapı yaratmaktadır. Patron olan devletin, çalışanlarının verimliliğini sürekli denetleyerek halkına en kaliteli ve hızlı hizmeti sunması ve devlet memurluğunu sıkı bir performans denetimine tabi tutması bu atalet halinin ortadan kaldırılması adına şarttır.
Eğitimde de devlet okullarının bir zamanlar sağladığı nitelikli eğitimin yerini, günümüzde büyük ölçüde, talebeyi müşteri olarak kavrayan özel okullar almış durumdadır. Anadolu liseleri, öğretmen okulları ve fen liseleri gibi nitelikli eğitim kurumları, artık ya ortadan kalktı ya da özel okullarla rekabet edemez hale geldi. Öğrenciler arasında geleceğe ilişkin derin uçurumlar yaratan bu haksız rekabetin, eğitim sistemindeki sınav odaklı yapıyla daha da kökleştiği açıktır. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin ÖSYS sınavının kaldırılmasına yönelik talebi, bu bağlamda çok yerinde bir tespitti. Bunun ikinci adımında, öğrencilerin yetenek ve becerilerine göre eğitilerek geleceğe hazırlanmasını sağlayacak reformları konuşmak mümkün olacaktı.
Elbette, her hizmetin yalnızca devlet eliyle verilmesi gerektiği gibi katı bir iddiayı savunmak söz konusu değildir. Özel kurumlar da belli bir işlev görecektir ve görmelidir, ancak özel kurumların kar hırsıyla kamu hizmetinin özünden sapmalarının önüne geçecek yasal düzenlemelerin yapılması gereklidir.
Örneğin “Yenidoğan Çetesi”yle ayyuka çıktığı şekliyle, SGK’dan şişirilmiş faturalarla vurgunculuk yapan özel hastanelerin varlığı, sağlık hizmetlerinin karanlık bir kar mantığının kurbanı haline geldiğinin göstergesidir. Özel sağlık kuruluşlarının birçoğunda gereksiz tahliller, sudan yere yapılan ameliyatlar, sağlık sektörünün nasıl istismar edildiğinin somut örnekleri olmaktadır.
Bu noktada devletin, hem özel sektör hizmet sağlayıcılarını sıkı bir yasal denetim altına alması hem de devlet memurlarının çalışma verimliliklerini ve performanslarını bir puanlama sistemine tabi tutarak sürekli kontrol etmesi lazım. Yeniden yapılandırılmış bir denetim ve performans sistemi, vatandaşların hem devlet hem de özel sektör hizmetlerinde en hızlı ve en kaliteli hizmeti almasını sağlayacaktır. Aksi takdirde, eğitim ve sağlık gibi en temel kamu hizmetlerinde yaşanan tıkanıklıklar toplumsal eşitsizlikleri derinleştirmeye devam edecektir.