Sevgide serbestiyet, saygıda mecburiyet
Ali Çeven adlı sicilli bir PKK’lının sokak röportajında sarf ettiği şu sözler sosyal medyada çokça paylaşıldı: “Biz ayrı bir ulusuz. Kimsenin alt kimliği değiliz. Mesela bize ait diye dayattıkları her şeyin adı Türk. Türk bayrağı, Türk askeri. Ama ben Türk değilim. Adı Türk olan bir şey benim değildir.”
Öncelikle şunu netleştirelim. Birine Türk bayrağını, Türk askerini ya da İstiklal Marşı’nı zorla sevdiremezsiniz. Ama Türklüğün de bu gibilerin sevgi ve sempatisine muhtaç olmadığını bilmek lazımdır. Gerçek şu ki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu topraklarda yaşayan herkesin, bu ülkenin birliğine ve bütünlüğüne karşı bir sadakat borcu vardır. Ekmeğini yediği, suyunu içtiği, olanaklarından faydalandığı bu devlete kin besleyen herkesin, bir şey söylemeden önce vatandaşlık sorumluluğunun ne olduğunu tekrar düşünmesi gerekmektedir.
“Türk ve Türkiye” kelimelerinden nefret edenlere Anadolu’ya ne zaman “Türkiye” denmeye başlanmıştır diye sorarsanız, şahane tarih bilgileriyle "100 yıl önce" gibi bir cevap vereceklerdir. Oysa 12. yüzyıldan beri bu topraklara yabancılar tarafından "Türkiye" deniliyor. Mesela Machiavelli, 1513’te yazdığı “Prens” kitabında Osmanlı padişahından “Sultanul Turcilor” yani “Türk Sultanı” diye bahsediyor. Hatta Memlükler döneminde Mısır bile bir dönem "Türkiye" olarak anılmıştır.
Demek oluyor ki bu topraklara Türklerin kazandırdığı kimlik, öncelikle yabancıların şehadetiyle tescillenmiştir. “Adı Türk olan bir şey benim değildir” diyen birinin, bu toprakların en temel değerleriyle bağ kuramamış olması ise hiç tesadüf değildir.
Son yüzyılda modern çağın getirdiği kimlik bunalımlarıyla birlikte, önüne gelen etnik grup, kendi devletini kurma hakkı varmış gibi bir yanılgıya düşmüştür.
Bu düşüncenin kökeninde Wilson Prensipleri ve Lenin’in, ulusların kaderini tayin hakkı gibi görüşleri vardır. Ancak bu tezlerin esas amacı, kapitalist ve komünist emperyalizmin sınırlarını genişletmekten başka bir şey değildir. Sevr Anlaşması bu düşüncelerin bir mahsulüyken, Türk ordusu bu emperyalist projeyi postallarıyla ezip geçmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, bu tür tehditlere karşı ulusal bir kimlik inşa etmiştir. Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin "Türk" olduğunu söylerken, burada kastedilen etnik değil, siyasi bir aidiyettir. Bu ülkede yaşayan herkes, bu siyasi kimliğin bir parçasıdır. Dediğimiz gibi kimse Türklüğü sevmek zorunda değildir. Ama bu topraklarda yaşamak isteyen herkes, Türkiye’nin birliğine ve beraberliğine saygı göstermek zorundadır. Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne karşı çıkan biri, ister Kürt, ister Türk, ister Arap, ister Çerkes olsun, fark etmez; o sadece emperyalizmin maşasıdır.