Mustafalar ölür fakat milliyetçilik davası ölmez
Merhum Yahya KEMAL’e göre, “Milliyetini idrak eden millet ölüleriyle birlikte yaşar.” Bizler de bu şuur ve bilinçle her gün Ülkücü Şehitlerimizi, Milli Mücadele başta olmak üzere bu vatan toprakları için canını feda etmiş tüm Şehitlerimizi hiçbir gün aklımızdan çıkarmadan hayatlarımızı devam ettiriyoruz. Bunun nedeni Şehitlerimizin bizlere bıraktığı, hafızamıza ve kalbimize kazınan, her yeni güne amaçla ve azimle başlamamıza sebep olan davaları ve ülküleri… Çünkü Ziya GÖKALP’in deyimiyle: “Ülkü uğrunda gönüller delidir. Kişiler ülkü uğrunda ölmelidir.”
Türklerin olmadığı bir coğrafyanın inşa edilme uğraşısı içerisinde olan dünya düzeninde Misak-ı Milli’yi, bu toprakların nasıl kazanıldığını, verdiğimiz şehitleri hatırlatmak isteriz. Zira bizler hatırlamak yerine her gün onlarla yaşıyoruz. Onların erdem ve görev ahlaklarından feyz alıyoruz. Onların ne için toprağa düştüğü unutulmamalıdır.
Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ’in sözleriyle: “Ülkücü şehitler Çoğu zaman rüyama girerler. Sanki geçit resmi yapar gibi gözlerimin önünden geçerler. Uykularım kaçar, kalkar Cenab-ı Hakk´a sığınır, ruhları için dualar okurum. Onların ruhları bizim varlığımızın teminatıdır. Allah (c.c.) hepsinden razı olsun.”
Bilge Liderimiz Sn. Devlet BAHÇELİ’nin de belirttiği gibi: “Ülkücü şehitlerimiz elbette ölmedi, bilakis onlar diridir, bunu yalnızca biz görmüyoruz ve bilmiyoruz.Fakat bir gerçek varsa o da şudur:Biz manen şehitlerimizle birlikte nefes alıyor, hedeflerimizin rotasını ruhen beraberce çiziyor, mahşer günü geldiğinde onlarla kucaklaşmanın hasretini çekiyoruz.Onlara mahcup olmak istemiyoruz. Bu nedenle hain saldırılara cesaretle direniyor, yalan ve iftiralara göğüs geriyor, davamızın mukadderatını dört başı mamur şekilde müdafaa ve muhafaza ediyoruz.”
Ülkücü Şehidimiz Mustafa PEHLİVANOĞLU, Balgat katliamında kahvehane baskınında 5 kişinin ölmesiyle sonuçlanan olayda suçlu olduğu iddia edilmiştir. Lakin baskında kullanılan silahların başka bir örgütün evinde bulunmasına rağmen Pehlivanoğlu'nun "İfademi işkence yoluyla verdim." demesine rağmen sıkıyönetim hakiminin kararı değişmemiş ve idam cezasına çarptırılmıştı. 7 Ekim 1980'de 22 yaşındayken Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde idam hükmü infaz edildi. Pehlivanoğlu, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na gömüldü. İdam kararını veren Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan daha sonra anlattığı anılarında, Mustafa Pehlivanoğlu'nun asılan solcu Necdet Adalı'ya denge olsun diye idam edildiğini belirtti. Ailesi idamı ancak infazdan 3 gün sonra çocuklarını ziyarete geldiklerinde öğrenebildi.
Değerli Büyüğümüzün Ağabeyi Sn. Oktay PEHLİVANOĞLU’ndan ÜLKÜ OCAKLARIMIZDA Şehidimizin kendi el yazısıyla kaleme almış olduğu vasiyetinde şu satırlar içimizi parçalamıştır: “Sevgili Anneciğim ve Babacığım sizler beni bu yaşa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı işlemiş olduğum hataları ve suçlarımı affedin, hakkınızı helal edin. Ben sizlerin bir evladı olarak bugüne kadar Cenab-ı Allah’ın ve O’nun Resulü Yüce Peygamberimizin yolundan ayrılmadım fakat Cenab-ı Allah bizim yazımızı böyle yazmış ne yapalım kader neyse onu çekeceğiz. Ben de kardeşim Haydar gibi biran önce Cenab-ı Allah’ın huzuruna çıkacağım eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allah’ın huzurunda çekmeye hazırım. HİÇBİR ZAMAN UNUTULMASIN Kİ MUSTAFALAR ÖLÜR FAKAT MİLLİYETÇİLİK FİKRİ VE MÜCADELESİ ÖLMEZ. YAŞASIN YOLUNDA VERMİŞ OLDUĞUM VE KELLEMİ VERDİĞİM TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ. BİZİM ZAFERİMİZ YAKINDIR. ZAFER HER ZAMAN CENAB-I ALLAH’A İNANANLARINDIR. BUNUN İÇİN HİÇ ÜZÜLMEYİN. CENAZENİN ARKASINDAN AĞLAMAK GÜNAHTIR. SİZDEN RİCAM AĞLAMAYIN. ANNE, SİZLERLE HELALLEŞMEK İSTERDİM, FAKAT OLMADI. KADER BÖYLEMİŞ NE YAPALIM BU YÜZDEN BENİM HAKKIMIN HEPSİ SİZE HELAL OLSUN.”
7 Ekim 1980
Serdengeçtilerin yaşadığı böylesi bir coğrafya içinde var oluş mücadelesi veren, türlü badireler atlatan ve halen de mücadele veren Türk Milleti emperyalizmin tam ortasında Al bayrağı ve Üç hilali dalgalandırmaktadır. Batı İttifakı'na karşı hazırlanan senaryo içinde geçmişin intikamını ve geleceğin hesaplaşmasını bu topraklarda yaşatma arzusu içerisinde olanlara karşı gereken cevap Türk Milleti'nin kalbindedir, verilecektir. Akşemseddin'in, Yunus Emre'nin, Dedem Korkut’un söylediği gün elbet gelecektir.
İmtihanlardan geçip süzülerek gelen Türk Devlet Aklı, günümüz aritmetiğinde de aklı selim bir şekilde davasına ve ülküsüne sahip çıkacak adımları atmaktadır. Birleşmiş Milletler'in barışı önceleyip savaşı yasaklamasının ardından vekalet savaşlarının ortaya çıkması ile küreselleşen günümüz coğrafyasında devletler kendi savaş taktiklerini hayata geçirmekte ve sınırlarını genişletmeye çalışmaktadır. Kanla yazılan şanlı tarihimiz küçük coğrafyalara sığdırılmaya çalışılmakta, tüm kötü senaryoların arka planında olan ABD ve işbirlikçileri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı teşeron örgütler yetiştirmekten bir an olsun geri durmamaktadır.
Geçmişte olduğu gibi bugün de Türkler tarih sahnesinde tek başınadır ve kendinden başka, kendi değerlerinden ve an’anelerinden başka kimsesi yok. Onun güç aldığı ve muhtaç olduğu kudret kendi damarlarında mevcut.
Tarihte her dönem kendi şartları içerisinde değerlendirilir ve buna bağlı değişik ilkeler ve uygulamalar ortaya çıkabilmektedir fakat değişmeyen bazı durumlar mevcuttur. Bunlardan biri de Türk Milleti’nin bağımsızlık sevdası ve vatanlarına olan düşkünlüğüdür. Türk Milleti'nin varlık nedeninin sembolünün, simgesini ortaya koyan Milliyetçi Hareket Partisi her dönemde devletinin ve milletinin bekası için uğraşmıştır. Liderimiz, Büyüğümüz Sn. Devlet BAHÇELİ bugüne kadar ve daima Türk Milliyetçileri’nin Yolbaşçısı olarak hep yanında durup türlü badireler atlatmıştır. “Önce Ülkem ve Milletim sonra partim ve ben” şiarındadır. 15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimi’nde şuanki Savunma Bakanımız Sn. Yaşar GÜLER; Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN’a güvenilebileceği konusunda “Beni Sayın Devlet BAHÇELİ’ye sorunuz.” Cümlesinde Liderimizin Devlet ve Millet hayatımız için ne kadar güvenilir olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
Kafkasya’daki hareketlenmeler, Orta Doğu’daki kaos, tek kutuplu dünya düzeni ve Türk-İslam düşmanlığı içinde karşı olunacak yegane oluşum Cumhur İttifakı ve elbette ki MHP ve Ülkü Ocakları’dır.
Geçtiğimiz zorlu günlerde milli birliğimizin yeniden tesisi için çaba göstermeli ve bu uğurda çalışılmalıdır. 23 Ekim Günü gerçekleştirilen saldırıda hayattan, ailelerinden ve Türk Milleti’nden koparılan Şehitlerimiz TUSAŞ Makine Mühendisi Zahide GÜÇLÜ, TUSAŞ Kalite Kontrolcü Cengiz COŞKUN, TUSAŞ Teknikeri Hasan Hüseyin CANBAZ, Güvenlik Görevlisi Atakan Şahin ERDOĞAN, Taksi Şoförü Murat ARSLAN’a olan borcumuzu ödemek için bu MİLLET için daha fazla uğraş vermeliyiz. TUSAŞ Çalışanımızın da deyimiyle: “Hainlere inat, daha fazla çalışacağız, daha fazla üreteceğiz.”
Ziya GÖKALP Türkçülüğün Esasları adlı eserinde TURAN Mefkuresi’ni: “Yüz milyon Türkün bir millet halinde birleşmesi Türkçüler için en kuvvetli bir vecd menbaıdır. Turan mefkûresi olmasaydı, Türkçülük bu kadar süratle intişar etmeyecekti. Mamafih kim bilir? Belki, istikbalde (Turan) rnefkûresinin husulü de mümkün olacaktır. Mefkûre, istikbalin hâlikidir. Dün Türkler için hayalî bir mefkûre halinde bulunan (millî «devlet), bugün Türkiye’de bir şe’niyet halini almıştır.” Terennümüyle Kızıl Elma Ülkümüzden asla vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha hatırlatmıştır. Tıpkı Ebulfez ELÇİBEY, Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bıraktığı yerden Ülkücü Şehitlerimizin izinde daha fazla çalışmaya kararlıyız.
“Yay ne kadar gerilirse ok o kadar uzağa gider.” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne gerçekleştirilen saldırılar, hain planlar ve komplolar ne kadar artarsa artsın Devletimiz ve Milletimiz sarsılmaz duruşuyla TÜRK VE TÜRKİYE YÜZYILINDA aynı azim ve kararlılıkla Kızıl Elma’ya doğru yürümeye devam edecektir.