Türkiye merkezli yeni bir medeniyet
Bir devletin dış politikasının nabzını tutabilmek için o devletin potansiyelini ortaya koymak gereklidir. Türkiye, zengin tarihsel mirası ve coğrafi stratejik konumuyla, dünyada medeniyet kurma potansiyeline sahip az sayıdaki devletten birisidir. Ancak geleceğin Türkiye’sini inşa etmek için yalnızca tarihi ve coğrafi avantajlar yeterli değildir. Bu potansiyeli gerçekleştirecek bir bilinç, bilgi ve eylem planı gereklidir. İçinde bulunduğumuz dönemde bu unsurlar, küresel krizin ortasında yeni bir dünya medeniyeti inşa etmenin temellerini atacak önemli bileşenlerdir.
Bu hususu Sayın Dr. Devlet Bahçeli veciz bir şekilde şöyle ifade etmiştir: “Türk milletinin ve bütün insanlığın barış ve mutluluk içinde insanca yaşayacağı bir dünya ideali, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet projesinin hayata geçirilmesiyle mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti’ni geleceğe taşımak, yeni nesilleri Türk-İslam kültürüyle, vatan sevgisiyle yetiştirmek, milletimizin refah ve mutluluğunu her zaman en üst seviyede tutmak ihmal edemeyeceğimiz bir gayedir. Parti olarak, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya tesis etme anlayışını kendimize siyasi misyon olarak belirledik. Bu misyon, Türkiye’yi lider ülke konumuna taşıyacak, bütün mazlum milletlerin de hür ve onurlu bir şekilde yaşamasına ilham olacaktır. Bunu başarmanın yolu Türkiye’nin, zilletin dayatmalarından ve kronikleşmiş ayak bağlarından öncelikle kurtulmasıdır.”
Medeniyetimiz hem dayandığı kavramsal çerçeve hem de tarihî tecrübe ve çeşitlilik açısından statik değil dinamik bir bütündür. Yaşayan bir organizma olarak yaratıcı enerjisini kullanabilen Türk-İslam Medeniyeti ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti yeni bir medeniyet inşasını gerçekleştirebilecek güçtedir. Sayın İbrahim Kalın’ın bir makalesinde ifade ettiği gibi ‘Aslında medeniyet, birden fazla kavramdan oluşan bir “merkez kavram”dır. Medeniyet başlığı altında ele aldığımız dünya görüşü, varlık tasavvuru, âlem fikri, kozmoloji, ahlak, siyasî ve sosyal düzen, estetik anlayışı, şehir hayatı, kültür ve diğer kavram ve kurumlar, medeniyetin geniş bir semantik alana sahip olduğunu göstermektedir.’
Özgün bir medeniyet inşası için şu üç eylem çok önemlidir: Bilmek, kılmak ve olmak. Bilmek, bilgi ve özgünlük kazanmaktan geçer. Kılmak, cesaretle hareket etmek ve bilinçli bir şekilde yeni nesilleri şekillendirmektir. Olmak ise ahlaki değerleri ve şuuru yaşamın merkezine koymaktır. Dünyanın şu an yaşadığı krizlerin kökünde ahlak eksikliği yatmaktadır. Türkiye, bu alanda özgün bir medeniyet perspektifi sunarak fark yaratabilir.
Türkiye’nin ve dolayısıyla Türk Dünyası’nın önünde çözmesi gereken üç temel sorun vardır: Aşağılık kompleksi, kendisi olamama ve hedef eksikliği. Tarih boyunca başkalarıyla yarış etmek yerine kendine has bir yol bulmaya çalışmamak, toplumun özgünlüğünü zedelemiştir. Aşağılık kompleksini bir kenara bırakarak, Türkiye'nin ve Türk Dünyası’nın kendi kimliğine odaklanması gerekir. Bu eksikleri gidermek için bilinç, bilgi ve eylem üzerinde yoğunlaşmak gereklidir. Bilinç, toplumun şuurlu bir şekilde kendi kimliğini benimsemesini sağlar. Bilgi, cehaletin yerini alarak toplumun her alanda ilerlemesine katkı sunar. Eylem ise somut adımlar atarak teoriyi gerçeğe dönüştürür.
Geleceğin Türkiye’si, yeni bir dünya medeniyetinin inşasını hedeflemelidir. Bu vizyon, üç temel gerekliliği kapsar: mühendislikten mimariye geçiş, sadakat ile liyakate birlikte önem vermek ve milli devlet ile medeni devleti aynı potada eritmek. Teknolojik altyapıdan sosyal yapıya kadar her alanda çağın ötesinde bir yaklaşımla ilerlemek, bu hedefin gerçekleşmesi için kritik önem taşır. Bu vizyonun hayata geçmesi için önereceğimiz üç önemli tavsiye şu şekildedir: Kendiniz olunuz, tarihi ve teoriyi biliniz, memleketimizin açısından olaylara bakınız. Kendine has bir medeniyet anlayışı geliştirmek ancak bu şuurlu yaklaşımla mümkün olabilir.
Geleceğin Türkiye’sini şekillendiren en önemli unsur, ahlak ve insani değerler olacaktır. Dünyanın şu an yaşadığı krizin özünde ahlak eksikliği yatmaktadır. Ekonomik krizlerden siyasi karmaşaya kadar her alanda çözüm, bireylerin ve toplumların ahlaki bir çerçeve benimsemesiyle mümkün olabilir. Bu noktada, Türkiye’nin tarihsel birikimi ve dini değerleri, dünya çapında bir model oluşturabilir.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye, özellikle bölgesinde ve dünyada yeni bir denge kurma yolunda önemli adımlar atmıştır. Onun kararlı ve vizyoner yaklaşımı, Türkiye'nin uluslararası arenada saygın bir konum kazanmasını sağlamıştır. Aynı zamanda Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Sayın Dr. Devlet Bahçeli’nin milli birliğe, yeni bir medeniyete ve devlet geleneklerine vurgu yapan söylemleri, bu vizyonun hayata geçirilmesinde önemli bir tamamlayıcı unsur olmuştur.
Türkiye, çok yakın bir gelecekte küresel medeniyetin de yeniden şekillenmesinde önemli bir aktör olma potansiyeline sahiptir. Bu potansiyeli gerçekleştirmek için bilinç, bilgi ve eylem unsurlarını uyumlu bir şekilde hayata geçirmek şarttır. Ahlakı, bilimi ve özgün kimliği esas alan bir yaklaşımla, Türkiye sadece kendi halkı için değil, dünya için de umut kaynağı olacaktır. Yeni bir dünya medeniyeti inşa etmek, Türkiye'nin tarihsel misyonuna uygun bir hedeftir ve bu hedefe ulaşmak ancak milli şuura dayalı bir çalışmayla mümkün olabilir. Türkiye’nin Cumhur İttifakı ile bu yönde emin adımlarla ilerlediğini söylemek mümkündür.