12 Ocak 2025
weather
10°
Twitter
Facebook
Instagram

Merhaleden merhaleye insanoğlu

YAYINLAMA:
Merhaleden merhaleye insanoğlu

Merhaleden merhaleye geçen insanoğlu; kendi içine dönüp bakmayı unuttuğu müddetçe bir hayvandan farksız olacaktır. Başkalarına yardım etmeyen, Allah'ın verdiği kalbi, maneviyatı, iç zenginliğini göremeyen, bulamayan daha doğrusu aramayan insan belli bir yaştan sonra geç kaldığını fark edecektir. Bu fark ediş tahmin edersiniz ki iyi bir olay neticesinde olmayacaktır. Aksine; yoğun duyguların pençesinde boğuştuğu içindeki zıddıyla savaşı sonucu; tabiri caizse kendi kuyusunun en dibinin kirini, pasını gördükten sonra buradan onu çıkarmaya muktedir olanın, aslında dünyaya geldiği andan itibaren kendi içinde onunla beraber olan Allah'ı gördükten sonra ayağa kalkacaktır, hem de önceki nefsani arzularının kölesi zayıf bir şahsiyetten daha güçlü bir şekilde…

Burada akıllara şu soru gelebilir; insan oğlunun yaptığı hatadan dönüp Rabbi'ni bulma isteğinin içine yerleşmesi için illa ki bu büyük buhranlardan, haddi aşan nefsani arzularının hesaplaşmalarından mı geçmesi gerekir? Seyrinde giden bir hayatta da insanoğlu Rabbi'ni bulamaz mı?

Esasen seyrinde giden bir yaşam cennette değilsek başlı başına Allah’tan yoksun bir yaşamdır. Ne de olsa orada hüzün, acı, iç çekiş, sabır yoktur. Dünya hayatında da bu mümkün değildir. Dünya hayatının algoritması farklıdır. Burada doymak bilmeyen bir nefs ve bunu doğru gösteren bir şeytanın varlığında; sürekli olarak savaş, mücadele ve sabır olmak zorundadır. Bu savaş içinde Nizam-ı Alem için, dini ve vatanı için yaşamak ve bu uğurda başkalarına yardım etmek bize bu dünyanın dertlerini ve sıkıntılarını bile güzel gösterecektir. 

Ne demiş Ahmet YESEVİ: “Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen, 

Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol sen,

Mahşer günü dergâhına yakın ol sen,

Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte…”

Allah(c.c) şeytanın karşısında korumak istediği kulunun kendi varlığını dış dünyada, kendi içinde, olaylarda ve durumlarda görebilmesi, duyabilmesi, hissedebilmesi adına hayatı biçimlendirip şekillendirmiştir. İşte bu şekiller bazen yoğun haz bazen üzüntü olabilmektedir. Dünya hayatının nizamı bu şekildedir. Bu zıtlıkların ve katmanların olduğu evren dünya hayatıdır. 

İnsanın zihni boş bir levha olmamakla beraber tamamen dolu da değildir. Bazı hissiyatlar ona önceden verilmiştir. Diğer dünyada kararlaştırılmış bazı kelamların karşılığı imgeler halinde önüne gelmektedir fakat o imgelere çıkan sebepleri, nedenleri bulmak insana bırakılmıştır. Bu nedenleri bulurken de yukarıda yer verdiğimiz Ahmet Yesevi’nin “ben-benlik” gütme sevdamızdan vazgeçmeli, bir amacın içinde kaybolmalıyız. Ancak bu şekilde imgeler bize görünür hale gelecektir. 

Bir diğer ifadeyle: Her şey hiçlikten başlar tevhid'in manası olan teklikte biter. Aslında hiç olduğunu anlayabilmek için de Allah'ın her şey olduğunu bilmek gerekir. Bu yüzden bu dünyaya özümüzde, en derinimizde bu bilgiyle geldiğimiz söylenebilir. Bizim yapmamız gereken bu en derin manaya çıkan yolları bulabilmek, oraya ulaşmaktır. Bu sebeple bu dünyada neyi dert ettiğimiz neyi dert etmediğimiz kadar önemli bir hale gelecektir.

MHP Genel Başkanımız, Bilge Liderimiz Sn. Devlet BAHÇELİ: “İmanla yapılan ihanetle asla yıkılmaz. İhanet kaybedecek, iman mutlaka kazanacaktır. Şunu biliyoruz ki, umutsuzluk imkânsızlığın sahibidir. İmanla çarpan kalplerin umutsuzluk ve karamsarlık tuzağına düşmesi ham bir hayaldir. İrade varsa istikbal vardır, iman varsa imkan olacaktır. Geceye sabredene gündüzü bahşeden, hikmetinden ve rahmetinden sual olunamayacak Yüce Allah Türk Milleti’nin ve mazlum gönüllerin inanıyorum ki yar ve yardımcısıdır. Türkiye’mizin yükselişinden rahatsız olan, ilerleyişini hazmedemeyen provokatörlerin, organize sabotaj ve suikast timlerinin her türlü kumpasını yıka yıka bekamıza ve varlığımıza sahip çıkacağız.” 

Manevi alemde de katmanlar ve kanunlar mevcuttur. Bu bahsedilen kanunlar ölçüsünde katmanlar aşıldıkça mana artmaktadır. Bu alemin gidebileceği sınır ve katmanlarının en derinini de bir tek bizi yaratan bilmektedir. Nefs doymaz. Onun peşinde gidenler de bu yüzden doymayacaklardır. Bu sebeple her zaman daha büyük amaca tutunmalı ve onun uğrunda gidilmelidir.

Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ: 1980 Sıkıyöntim Mahkemesinde Başbuğumuz Sn. Alparslan TÜRKEŞ; ”Ben burada önce Allah’ın huzurunda, sonra tarihin ve milletin huzurunda olduğumun huşuu, mesuliyet ve vakarı içinde konuşacağım. Benim için bir hesap verme bahis konusu ise, o hesabı milletime ve tarihe vereceğim. Türk Milleti’nin vicdanında teşekkül edecek olan hüküm ve tarih hükmü, mahkemenin hükmünden önde gelir. Huzur-u İlahiye yüz akıyla çıkmaktan başka hiçbir endişeye gönlümde yer yoktur. Hiç kimsenin merhamet ve insafına şahsen ihtiyacım yoktur. Sözüm, tenkidim, talebim yalnız hak ve hakikat namınadır. Yalnız mülkün temeli olan adalet namınadır. Yalnız milletim ve devletim içindir.”

İman demek, feda etmek demektir. Ne olursa, onun yolunda vazgeçmektir. Kibrinden, gururundan, kendi sözünden, kirinden pasından vazgeçmektir... İçindeki özünü, manevi kudretini sonsuzluğa bağlayan insan, nasıl olur da gönlünde başka bir sevdaya yer bulabilir? Bir kere Rabbi'nin mana hüviyetini kalbine uydurmuş olan insan, dünyanın batağına düşebilir mi?

Feridüddin ATTAR’IN sözleriyle: “Sende sevgilinin yüzünü seviyorsan bil ki onun yüzünden aynası gönlüdür. Gönlünü eline al da onun yüzünü gör! Canını ayna yap da onun güzelliğini seyret!”

Ancak kendi içindeki nefsi yakan insan dışına ışık verir. Ancak kendi içindeki madde tahakkümünü zincire vuran insan, bir daha başka hiçbir şeyde huzur bulmaz. Bu yüzden Allah'ı bulan bir daha onu nasıl kaybeder?

İmam-ı GAZALİ’NİN deyimiyle: “Say ki öldün; yalvardın, yakardın, sana bir gün daha verildi. Bugünü o gün bil, öyle yaşa.” 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *