Samimiyet divanında özün hal beyanı...
Nefsin terbiye olduğu vakti, bayramla nihayetlendiren huzur ayı ramazan-ı şerif; birliğin bereketine bizi şahit kılan Rabb’in kutlu öğüdü, çağın çaldıklarını bir film şeridi gibi serip geçti yine gören gözlerin önüne…
“Nerde o eski ramazanlar” klişesine sığınarak selam edeceğim söze, hakikaten yaşımıza pek fazla denk gelemese de, burnumuzun direğini sızlatan samimiyetleri anımsatan, ninelerimizin dizinin dibinde dinlediğimiz o ramazanlar nerede..? Bayramların bayram olduğu, birliğin, dirliğin, samimiyetin perçinlendiği, bizi biz yapan günler nerde… Şimdi Ramazan Bayramı ‘Şeker Bayramı’ olmuş, büyükler pencere kenarında kurumaya bırakılmış, kapı zili pas tutmuş, tatil beldeleri yoğun … Oysa bizim ruhumuz bayramın bayram olduğu, dedenin ninenin dizinin dibinde ruhun öğütüldüğü vakitlerin hayranı, siz ruhu azgın dalgalarda boğup yaşamak diyorsunuz buna… Ruh özünün dibinde dinlenir aslında, özünden ırakta ancak beden beslenir o da obeziteye sebep olabiliyor .
Hayat öyle garip bir serencama sürüklüyor ki bizi, zıtlıklar içinde kavruluyoruz. Yitirdiklerimiz, üzerimizden parçalayarak çıkardıklarımız; çağdaş ve sosyal toplum düzeninde, faal ve duyarlı olmak kalıbı ile giydiriliyor. Bayramda, ailesine toplu mesaj ile bir selam edip Antalya semalarında boy gösterenler, kış aylarını elde karanfil huzurevleri ziyaretlerinde geçiriyor… Misafir gelince rahatsız olan, misafir çocuklarını sosyal medyada nefretle yazan, Twitter hanımefendileri ve beyefendileri; duyarlı olmak modası içerisinde yürekleri parçalayan duygusallıkta pozlar veriyor, paylaşılan resimlere ise elini öpmekten geri durduğu ninesinin ruhuna uğramayan öğütleri yazılıyor … Samimiyetten, özden uzak, sahtekar duyarlılar üretiyor bu çağ, eskiden bir dua beklenirken şimdi alkış bekliyor insanlar.
Bayramlıklarını baş ucunda saklayıp, geceyi sabah eden, o sabaha heyecanla uyanan çocuklardan, bayramdan bi haber duygusuz bir nesil türedi, hayat ne kadar acımasız değil mi… Biz bayram sabahına mutfaktan ruha hitap eden türkülere eşlik ederek gelen kahvaltı kokusuyla uyanırız, bayrama uyanış budur, uyandığında dinlenirsin, ruhun bedene teşekkürü olarak bir tebessüm sarar çehreyi, işte yaşamak budur esasında. Şimdi bakıyoruz, insanların kaşları çatık, çehreleri bezgin, tatilde keyif sürdüklerini sanıyorlar ama o tebessüm samimiyetiyle sunulmuyor ki bedene, anlık hazların kahkahasını yaşamanın tadı sanıyor günün talihsizleri…
Hep merak ederdim, bayram türküleri niye bu kadar acıklı diye, meğer eski adamlar hissetmiş bu günlerin garip bırakacağını, sofraların bir etmeye yetmeyeceğini, samimiyetin yitirileceğini… Köye yol yoktu belki, telefon henüz icat edilmemişti, sofralar yerdeydi ve bir peynir ekmekten ibaretti eskilerde ama ulaşırdı insan insana, tüm imkansızlıklara rağmen bir olmak mümkündü. Şimdi imkansızlıklar imkanlarla yıkıldı, yol yapıldı ama yolun vardığı yer ıssız kaldı, telefon icat edildi ama ulaşanın sesi de sözü de samimiyetten arındı, insan insana ulaşamıyor artık yani eskinin imkanı bugünün teknolojisinde yok…
Ulu nine ve dedelerimizin dizinin dibine çağırıp tatlı tatlı anlattığı soyumuzu dinlemeyip, e-Devlet'te atasını sorgulamak için interneti kilitleyen insanlar, iki adım ötesinde kalan anasından babasından bi haber… Aile, soy sop birliğin timsali iken biz lafzını doldururken cümleler, şimdi ben olmuş o cümlelerin öznesi, benim dedem bu demek için soy sop peşine düşüyorlar, alkışlarla yaşıyorlar anlayacağınız. Bayram ziyaretleri, hasta ziyaretleri, cenaze ziyaretleri sosyal medyaya koyulmak için yapılıyor. Eskiden elektrik yokmuş ama o seyrek mum alevi aydınlatırmış her şeyi, şimdi her yer aydınlık da ruhlar gölgede kalmış… Eski insanların zihninde el üstünde taşınan maniler, hikayeler, tarih bizim zihnimizde kalmıyor, zihin de pas tutmuş, ruhumuzu öldürmüşüz de nesillere taşıyacak takati bulamıyoruz gibi… Son nineyi ve dedeyi kaybettiğimizde türküler ağlayacak, masallar susacak sanki… Bayramlar bayram olanda, birlik dirliğe kavuşur derdi dedem, bu sözü öğütleyecek büyükler olmak için yaşımıza yaş katmalı, yoksa yıllar yaşatmış değil öldürmüş sayılır samimiyet divanında …