Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın açıklamaları şu şekilde;
''26 Ağustos 1922… Kocatepe’de başladı topçu ateşi. Taarruz emrini veren Başkomutan Mustafa Kemal kararlıydı düşmanı topraklarımızdan defetmeye. Zira şiddetli bir sağanağa ihtiyacı vardı susuz kalmış topraklarımızın. Ağustos sıcağını örten sabah serinliğinde toplar gürlerken peşi sıra, düşman son hamlelerini yapıyordu, ama nafile… Tereddütsüz, amasız, şartsız mücadeleyle düşman cepheleri düşüverdi. Her yönüyle etraflıca düşünülmüş, doğru taktikler belirlenmiş, düşmanı uyandırmamak için hazırlıkları büyük bir gizlilikle yürütülmüştü. Bu taarruz Mustafa Kemal’in Nutuk’taki ifadesiyle strateji ve taktik baskın halinde gerçekleşmişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın, Sakarya Meydan Muharebesi’ndeki “Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz” şeklindeki tarihi ifadesinde yer bulan taktik başarıya ulaşmış, 22 gün 22 gece süren savaşın ardından elde edilen zafer, Dumlupınar’a uzanan yolun da başlangıcı olmuştu. Aslında Büyük Taarruz’un provası Sakarya’da yapılmıştı.
Ne kahpe ayaklanmalara teslim olduk, ne de bağımsızlığımızı kazanmamıza ayak diretenlere… Hangi güç, hangi ordu durabilirdi cesareti göğü delen; düşman karşısında çelikleşmiş göğsü imanla, ruhu adanmışlıkla dolan; hafızasında bulanıklığa yer olmayan bir milletin karşısında. Parlak zaferleri sinesine yükleyen, hürriyeti yakasında şerefle taşıyan Türk milleti Başkomutanlık Meydan Savaşıyla kanıtladı yenilmezliğini tüm dünyaya. Devlet-i ebed müddet mührü silinmeyecek, bu topraklar sonsuza kadar Türk milletinin kalacaktı. Cumhuriyetin kuruluşuna giden süreç her ne kadar sancılı ve çetin olsa da ”Zafer, zafer benimdir” diyebilenlerin oldu.
Cumhuriyetin kuruluşunda yapı taşlarından biri olan 30 Ağustos Zaferi; Türk milletine hizmet yerine İngilizlere, Fransızlara hizmet etmeyi görev bilen, yakılan kurtuluş ateşini söndürmek için gizli ortaklıklar yürüten, karanlık odaklara hürmette kusur etmeyen, Türk düşmanlığını yanına katık yapan, şanlı Türk yurdunun ayak bileklerinden tutarak yürümesini ağırlaştıran içimizdeki milli bilinç yoksunlarının, arsızların, gafillerin, işgal şerbeti tutkunlarının yüzüne bir tokat gibi çarpışın zaferidir. 30 Ağustos, aynı zamanda askeri başarının siyasi başarıyla harman olduğu bir zaferdir.
Nice serdengeçtiye mazhar oldu millet… Korkusuzlardı, güçsüzlüğe meydan vermediler. Türk milletinin varlığını, canlarının önüne koydular. Her birinin hikâyesi bugün dahi içimize mıh gibi saplanıyor. Minnettarlığımız karşısına ne kelimeler kifayetli kalabilir ne de duygu yoğunluğumuz. Canlarını hiç çekinmeden feda ettiler, gözleri korkmadı, heyecanları bitmedi. Çan sesi yerine ezan sesi için, esaret yerine özgürlük için, manda olmak yerine kendi devletinde, topraklarında söz sahibi olmak için, egemenliğini elde etmek, yönetime katılmak için fedakârlıkla, Mustafa Kemal Paşa’nın “vahdet halinde millet var” sözünün gereğiyle savaştılar.
30 Ağustos Zaferi’nin üzerinden geçen 99 yılda, coğrafyamız üzerinde hala egemenlik mücadelesi katıksızca sürmektedir. Emperyalist devletlerin yakıp yıktığı, sözde demokrasi getirme adına vahşi politikalarına alet ettiği ülkeler bitap haldedir. Irak, Suriye ve 20 yıl sonra yeniden Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle can pazarına dönen Afganistan bunun en bariz örnekleridir. Özgürlüklerine pranga geçirilen halklara, manen ve fiziksel olarak uygulanan işkence, insanların hayatlarının terör örgütlerinin insafına bırakılması çok acıdır. Öyle ki zulme uğramamak için ülkelerinden kaçan sığınmacıların görüntüleri korku filmlerini aratmamaktadır.
Tüm bu küresel emperyalizm politikaları göstermektedir ki; milli tarih, milli dil, milli devlet, millet olma bilincine sımsıkı tutunmak çok önemlidir. Bu minvalde 1919 yılında başlayan ve Cumhuriyetin kurulmasına kadar uzanan kurtuluş mücadelesinin, üzerinden asırlar da geçse hafızalarda diri tutulması gerektiği çok açıktır. Unutulmamalıdır ki; huzur ve güvenle basabileceğiniz topraklarınızda bağımsız bir devletiniz olmazsa ne vatan olur, ne bayrak, ne de namus…
Yüzümüz tertemiz tarihimize dönüktür, hedefimiz ise Büyük Atatürk’ten miras kalan değerlerimizin ışığında milli ülkülerimizle daha aydınlık yarınlara ulaşmaktır. Hür ve müstakil yaşamaktan vazgeçmemek ve muzafferiyetin daim olması önceliğimizdir. Ne ültimatomlara boğun eğeriz ne de emperyalizmin tehdit ve şantajlarına.
Unutulmasın ki; binlerce yıllık köklü bir geçmişe sahip olan ruh, şevk, inanç hala bu topraklarda diridir. Bu noktada Ulu Önder Atatürk’ün mirasına sahip çıkmak ve mili varlığımızı daim tutmak için Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa eden nesiller yetiştirmeye devam etmeliyiz.
Bu vesileyle 30 Ağustos Zaferi’nin 99’uncu yıl dönümünü kutluyor; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere vatanımız için canlarını feda eden tüm aziz şehitlerimizi minnet ve rahmetle anıyoruz. Ruhları şad, mekânları cennet olsun!''