100 yıl önceki geri sayım
Bugün 21 Nisan 2020. Bundan tam yüz yıl önce, 21 Nisan 1920’de, Mustafa Kemal yayınladığı bir bildiri ile 23 Nisan günü Ankara’da olağanüstü yetkilerle donatılmış bir Meclisin, Hacı Bayram Camisi’nde kılınacak cuma namazını müteakip dualar eşliğinde açılacağını duyuruyordu. Tarihî dönüm noktası için sayım başlamıştı.
Birinci Dünya Savaşı sona ermiş, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı’nın İtilaf Devletlerince paylaşılması ve Anadolu topraklarının işgal süreci başlamıştı. Paris’te yürütülen barış müzakerelerinde diğer mağlup ülkelerle (Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan) barış antlaşmaları bir bir imzalanmış, sıra Osmanlı’ya dayatılan ve Anadolu’daki Türk varlığını hançerleyen Sevr’e gelmişti. Yine tam yüz yıl önce, Sultan Vahdettin ve onun Millî Mücadele karşıtı sadrazamı Damat Ferit, San Remo’da Osmanlı’nın fiilen bitmesi anlamına gelen Sevr’e boyun eğmişlerdi.
Anadolu’da ise işgale karşı millî bağımsızlık ruhu dirilmiş, esarete karşı Kuvâ-yı Milliye’nin beka mücadelesi başlamıştı. Mustafa Kemal, 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkarak başlattığı Millî Mücadele kapsamında Amasya, Erzurum ve Sivas’ta istiklâl savaşının ön hazırlıklarını yapmış, 27 Aralık 1919’da Heyet-i Temsiliye Başkanı olarak Ankara’ya gelmişti. Milletin hürriyeti ve Türk devletinin devamı için millî hareket büyük bir azim ve fedakârlıkla ilerliyor, istiklal yolunda her geçen gün bir aşama daha geçiliyordu. Son Osmanlı Mebusan Meclisi, çerçevesi Erzurum ve Sivas Kongrelerinde çizilen Misâk-ı Millî’yi 28 Ocak 1920’de kabul etmiş, Sevr dayatmasına millî tepki somut bir şekilde ortaya konmuş, bağımsızlık fikrinin ölmeyeceği, Türk’ün yurtsuz kalmayacağı dünyaya ilan edilmişti.
Mustafa Kemal önderliğinde şaha kalkan millî ruh ve istiklal azmi, elbette İtilaf Devletlerini ürküttü. Misâk-I Milli’ye verilen cevap, 16 Mart’ta İstanbul’un resmen işgal altına alınması oldu. Üstelik, İngiliz himayesi veya Amerikan mandası isteyenler, millî bağımsızlık gibi bir derdi olmayanlar, yabancılara hoş görünmek için dalkavukluk edenler de yok değildi. Anadolu’da giderek yayılan milliyetçi hareketi durdurmak, millî beka ülküsünü yok etmek isteyen dış güçlerin güdümündeki gruplar, Anadolu’nun dört bir yanında isyan hareketleri başlatmıştı. Hatta Damat Ferit, İngilizlerin desteği ile Kuvâ-yı Milliye’yi bastırmak için Kuvâ-yi İnzibâtiye adında bir askerî birlik dahi kurmuştu.
Esaret nedir bilmeyip düşmana boyun eğmeyen, millî beka için canını feda etmeye razı Türk milleti, dahilî ve haricî bedhahlara göğüs germekten çekinmedi. 21 Nisan’a gelindiğinde, Millî Mücadele’nin bir merkezden komuta edilmesi, millî iradenin tek bir sesle dünyaya duyurulması, milletin kaderini kayıtsız şartsız milletin egemenliğine alınması için Millet Meclisinin açılması için gereken fikrî, siyasî ve askerî altyapı hazırdı. Nitekim 22 Nisan’da Mustafa Kemal yayınladığı bildiride, “Nisanın 23’üncü cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından o günden sonra bütün sivil ve askerî makamların ve bütün milletin başvuracağı en yüce kat, adı geçen Meclis olacaktır” diyor ve Ankara’da açılacak olan Meclisin bundan sonraki süreçte Millî Mücadele’nin karargâhı olacağını müjdeliyordu.
Tam bir asır önce, Türk milleti Batı’nın emperyalizmine baş kaldırıyor, Dünya Savaşı’nın galibi olan büyük devletler karşısında dahi diz çökmeyeceğini ilan ediyordu. Küllerinden yeniden doğuşun bir adı da millet iradesinin ve egemenliğinin tecelli edeceği Büyük Millet Meclisi olacaktı.