TBMM'nin açılışının 100.yılı
Milli Mücadele döneminin en önemli dönüm noktalarından biri, tam bir asır önce bugün gerçekleşti. 23 Nisan 1920 saat 13.45’te, Hacı Bayram’da kılınan cuma namazını müteakip dualar eşliğinde Büyük Millet Meclisinin açılışı yapıldı. Bu önemli gelişme, hem yurt içinde cereyan eden gerici ve bölücü isyan hareketlerine, hem işgalcilerin Kuvâ-yı Milliye’nin karşısına sürdüğü Kuvâyı İnzibatiye ve onu destekleyen İstanbul Hükümeti’ne, hem de Türk topraklarını paylaşma/ bölüşme yarışına giren işgalci devletlere verilen muazzam bir tepki idi.
Meclisin açılmasıyla hayata geçirilen millet iradesini egemen kılmak fikri ile istiklali kazanma ve Türk milletinin bekasını koruma fikri iç içe geçmişti. Olağanüstü yetkilerle donatılıp İstiklal Savaşı’nın karargâhı olarak görev yapan, Sevr dayatmasını çöpe atıp Lozan’ı temin ederek Anadolu’daki Müslüman-Türk mevcudiyetini daim kılan Meclis, ölüm kalım mücadelesinde Türk milletinin azim ve kararlılığının en somut göstergesi oldu.
“Ya istiklal ya ölüm” diyenlerin milliyetçi hareketi, küllerinden yeniden doğan bir milleti ve onun millet egemenliğine dayanan yeni devletini müjdelerken, Mustafa Kemal’in “iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler; hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler” diyerek işaret ettiği Damat Ferit ve benzeri İngiliz himayesi ya da Amerikan mandası arzu edenler de yok değildi.
O günlerin zorlu şartları dikkate alındığında, Millet Meclisini açma iradesinin ne büyük bir cesaret, şuur ve kararlılık göstergesi olduğu anlaşılabilir. Mustafa Kemal’in ifadeleriyle, “İstanbul›u İngilizlerin resmî ve eylemli olarak işgal etmeleri üzerine devlet kuvvetlerinin tutsak edilmesi ve baskı altına alınması ve Meclis-i Mebûsan’a saldırılmakla ulusun bağımsızlığına ve ulusal onura saldırılmış olması; bu yüzden milletvekillerinin, ülkenin alın yazısı ile ilgili görevlerini yapamayacakları kanısına vararak ulusun bağrına sığınmak zorunda kalmaları, devletin ve ulusun bütün kuvvetlerini buyruğu ve denetimi altında bulunduracak bir olağanüstü Meclise pek çok gereksinme doğurmuş olduğundan, Ankara’da olağanüstü yetkileri olan bir Meclis toplamaya” karar verilmişti. Tüm engelleme girişimlerine rağmen bu kararın hayata geçirilmesi Millî Mücadele ruhunu canlı tutan hürriyet aşkının ve Türk milletinin düşmana boyun eğmeyeceğinin de ilanı oluyordu.
19 Mayıs’ta Samsun’da doğan güneş, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve her köşesi bilfiil işgal edilmiş aziz vatanın her karışını aydınlatmaya başlamıştı. Bu güneşin batmayacağı, yurdun karanlık altında kalmayacağı, bu uğurda milletin kaderini eline alıp yabancı güçlerin kendisine bir kader belirlemesine asla müsaade etmeyeceği, TBMM’nin açılışıyla bir kez daha dünyaya duyuruldu.
Aynı Meclis, maalesef neredeyse yüz yıl sonra, 15 Temmuz’da, yine Damat Ferit gibi dışarıdan kumanda edilen dahilî bedhahların, Koçgiri ve Anzavur gibi millet egemenliğine düşman grupların saldırına bir kez daha maruz kaldı. Ne mutlu ki, bir asır önce işgal ve ihanet karşısında dirilen millî ruh nasıl Meclisi açtıysa, 15 Temmuz’da da aynı ruh şahlanıp FETÖ’nün millet egemenliğinin tecelligâhı Meclise attığı bombalara göğsünü gerdi ve darbe girişiminde bulunanları hüsrana uğrattı.
Böylelikle bir kez daha anlaşıldı ki, milletinin iradesi ve devletinin egemenliği teminat altındadır. Bu teminatın en somut göstergesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, şükürler olsun 100. yaşını doldurmanın haklı gururunu yaşamaktadır.
TBMM’nin açılışının 100. yılı kutlu olsun! Türk milletine nice 100. yıllar görmek nasip olsun!