Z kuşağı, siyasi iletişim ve sosyal medya
Geçtiğimiz hafta Sabah gazetesinin bir yazarı, Z kuşağı olarak tabir edilen 1997-2000 civarı sonrası doğan gençlerle ilgili bir yazı yazdı. CHP’yi eleştireceğim diye, bu kuşağı sinkaflı sözlerle tanımlamaya çalışan bu yazar, neyse ki ülkeyi yönetmekle mükellef hükümet içerisinde değil. Neyse ki Cumhur İttifakı konuya daha kapsayıcı bir bakış sunuyor.
Öncelikle şunu ifade etmek lazım. Bugün 17-30 yaş arasında olan gençler, bundan sonraki 10-30 yıl arasında ülkeyi yönetecekler. Sayıları 5-7 milyon. Lakayt davranılmak yerine, onları anlayan ve kapsayan politikalar ile muamele edilmek, tüm vatandaşlar gibi bu kuşağın da hakkı.
Bu kuşak, internetin yerlisi yani internete doğanlar. Ağızlarında gümüş kaşık doğmamış olsalar da ellerinde birer cep telefonu hep oldu.
Dolayısıyla internet ve sosyal medya yanın bu gençler için önemini göz ardı etmemeliyiz. Siyasi iletişim anlamında bu gençler ile kitlesel konuşmalar, ne miting meydanlarında, ne de mahalle toplantılarında olacak. İnternet ve sosyal medya, Z kuşağı için ana iletişim mecrasıdır. Sosyal medyayı es geçen, bu kuşağı es geçer. Bu kuşağı es geçen, geleceğin yönetici siyasi iradesi içinde olmayı reddetmiş demektir.
Hadi Z kuşağını bir kenara koyalım. Peki, 2023’e doğru vatandaşlara “haydi meydanlara” dendiğinde, mitinglere ya da mahallelerde siyasi kampanya toplantılarına katılım, Kovid-19 salgını geçirmiş bir ülke için ne kadar mümkün olabilecektir?
Peki, hep aynı insanların konuştuğu, aşağı yukarı her konuşmacının ne söyleyeceğinin ezberlendiği, neredeyse bir kısırlığa girmiş televizyon açık oturumları ile verilmeye çalışılacak bir mesaj, gerçekten çok büyük kitlelere ulaşabilecek midir?
Z kuşağı biraz da apolitik olarak tanımlanmaktadır. Apolitik olması nedeniyle siyasi mesajları kendi isteğiyle takip etmeyen bu kuşakla siyasi iletişim kurmak için sosyal medya daha da öne çıkmaktadır. Çünkü sosyal medyada bir siyasi mesaj, “ansızın” bu tür apolitik kişileri bulabilmekte, mesajın içeriğine ve mesajların tekrarına bağlı olarak siyasi katılımını arttırmaktadır.
Z kuşağı ve üzerine salgın dönemi deneyimleri konduğunda, bundan önce opsiyonel görülen sosyal medya ve dijital iletişim artık zorunlu hale gelmiştir.
İşte bu nedenle de, sosyal medyanın iftira, hakaret, manipülasyon gibi doğruyu yok eden ve suç oluşturabilecek unsurlara da kapalı hale gelmesi bugün çok daha önemli hale gelmiştir. Hızlıca, internetin özgürlükçü doğasına uygun ama bir yandan da suçu önleyecek ve suçluyu buldurabilecek mevzuat düzenlemelerinin yapılması gereklidir. Bu anlamda, yasama erkine büyük görev düşen bir dönemdeyiz.