Türkiye’nin deniz petrokarbonları politikasında milliliğin yeri!
Orta ve Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığından doğan haklarımızı savunmak üzere devletimizin yoğun harekât halinde olduğu günler yaşıyoruz. Türkiye’nin Mavi Vatan tanımı ve bu tanımın çerçevesindeki tezleri de halkımızdan yüksek derecede kabul görmüş durumda. Türk halkı artık bu alandaki haklarının farkında ve geri adım atılmasına izin vermeyecek.
Türkiye, kara suları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerden doğan haklarını ekonomik kıymete dönüştürmek için de yoğun çaba gösteriyor. Türkiye’nin taşıma su ile döndürmeye çalıştığı değirmenler genelde döndürülmedi. Şöyle ki; 1974’ten itibaren sularımızda petrol arama amaçlı sismik araştırma için MTA ve TPAO aracılığı ile kiraladığımız gemilerin çalışmaları engellendi. MTA bu nedenle 1976 yılında bir başka gemimizi yenileyerek Sismik-1 ismiyle milli olarak göreve sundu. Bu gemimiz araştırmalarda kullanıldıktan sonra İTÜ Denizcilik Fakültesi’ne eğitim amaçlı hibe edildi.
Yine geçtiğimiz yıl, Türkiye’nin kiraladığı Polar Empress isimli gemi de çeşitli engellemelere maruz kalmıştı.
Türkiye bu alanda kimseye bağımlı olmadan sularında araştırma yapabilmek için, MTA’ya ait Selen araştırma gemisine ek olarak, yerli imkânlarla inşa edilen Oruç Reis gemisini 2017’de hizmete aldı. Bugünlerde fotoğraflarını herkesin yakından takip ettiği Oruç Reis gemisi, alanında teknik olarak üstün sistemlerle donatılmış. Buna ek olarak bugün TPAO ’nun uluslararası şirketi olan TPIC bünyesinde hizmet veren Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisi de sismik deniz araştırmalarında kullanılıyor.
Bunlara ek olarak, 2017’ye kadar kiralama yöntemiyle derin su sondajı yapan Türkiye, bu tarihten sonra da kendi derin sondaj gemilerini satın almaya başladı. İlk milli sondaj gemisi olan “Fatih”, 2017 yılında TPAO envanterine girdi. Bunu 2018 yılında hizmete giren “Yavuz” takip etti. En son olarak da daha önce de Brezilyalı PetroBras için çalışan bir gemi İngiltere’den satın alarak “Kanuni” ismiyle bu yıl hizmete alındı. Sıfır yaptırılıp satın alınması halinde değerleri 2 milyar dolardan fazla olan bu 3 derin su sondaj gemisi, gayriresmî rakamlara göre 500 milyon dolar civarında harcama ile Türkiye Cumhuriyeti’ne kazandırıldı.
Böylece kiralamaya günde milyon dolarlar harcadığımız, ama engellemelerle karşılaşılabilen bir durumdan kurtulduk. Artık İsveç’ten ya da başka bir ülkeden kiraladığımız bir geminin siyasi baskı ile görevden çekilmesi gibi durumlarla da karşılaşmıyoruz. Yanına birkaç savunma gemisiyle alanımızda istediğimiz yere çalışmaya gönderiyoruz. Bugün göğsümüzü gererek, bu gemilerin videolarını, mehter, zeybek, Gök Girsin Kızıl Çıksın, Deniz Üstü Köpürür, Türkiyem, ve Gazi Osman Paşa gibi müzikler eşliği ile izleyip gurur duyabiliyorsak, işte bu “millilik” sayesindedir. Bugün Dışişleri Bakanımızın dediği üzere oldubittilere bu millilik sayesinde izin vermedik.
Parayla kiraladığımız, bizim olanın yerini tutamadı. Bundan sonra da kiralayarak kullandığımız, ya da satın aldığımızı sandığımız ama özünde tüm haklarına sahip olmadığımız her ürün, yarın ilişkili bir çatışma anında aleyhimize dönebilecektir.
“Başkasının ipiyle kuyuya inilmez” atasözümüz, içinde bulunduğumuz durumu gayet güzel ifade etmektedir. Bu konuda söylenmiş belki daha da oturan bir atasözümüz daha var. Biraz cinsiyetçi geldiği için onu buraya yazmıyorum, bulması sizden…