23 Kasım 2024
weather
16°
Twitter
Facebook
Instagram

Dijitalde ve teknolojide milliyetçilik

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Yıllar önce internet ortaya çıktığında internetin babalarından tabir edilen Tim Berners-Lee, internetin sınırları aşacağını ve küresel olacağını belirtmişti. Yine siber dünyanın öncülerinden John Perry Barlow, siber uzayı özgür bir yer olarak deklare etmişti.

Bugüne kadar geldiğimizde gerçekten sınırları aşan bir internet ile karşı karşıyayız. Ancak özgürlük veya “kimsenin sahip olmadığı liberal bir ortam olarak internet vardır”, kimse diyemez. Amerika’nın çaktırmadan yapmaya çalıştığını Çin çaktırarak yapmaya çalıştı ve oyun bozuldu. Bununla beraber ülkeye özel internet söylemi ile Rusya da işe dâhil oldu. Kendinin farkında olan her ülke (örneğin Hindistan, AB ülkeleri vb.), internet üzerindeki dijital uygulamalar ve genellersek teknoloji ile ilgili, “her şey hepimizin olsun” çiçek çocukları yaklaşımını çoktan bir kenara koydu. “Teknolojide her şey madem özgürdü, neden patent diye bir şey getirdiniz”, derler adama. Bugün Amazon’da tek tıkla alışveriş yapabilme yönteminin dahi patentlendiği ve başka hiçbir e-ticaret sitesinin lisanssız kullanamadığı bir dünyada neyin özgürlüğü, neyin liberalliği? Gerçek özgürlüğün yaşayabildiği sadece birkaç dijital alan kaldı. Bunlardan birisi açık kaynak kodlu yazılımlar.

Dijital milliyetçiliğin yükselen bir tehlike olduğunu yazan yerler ise bugüne kadar dijital emperyalizmin kazanan emperyalleri idi desek yanlış olmaz. Bu alandaki milliyetçilik bu oyunları da bozdu.

Ben düşünce yapısı olarak fikri mülkiyete kıymet veririm. Çalışanın çalıştığı kadar, çalışmayanın da çalıştığı kadar kazanması bence adildir. O nedenle patent gibi yapılara ilkesel olarak karşı değilim. Ama teknolojinin özgürlüğü, internetin liberalliği, dijital dünyanın hepimizin olduğu, verinin özgürce akması gerektiği gibi argümanlara inanacak saflıkta da değiliz. Dijital emperyalizmin sömürüsüne karşı direncimizi ortaya koyacak olan, kendi zenginliğimize ne kadar sahip çıkabildiğimizdir. Dijital sömürünün araçlarının alternatiflerini güçlü ama kontrolü Türk vatandaşlarında olacak şekilde ne kadar ortaya koyabilirsek, diğerlerinin araçlarını boşa çıkaracağız. Dijital emperyalizmin karşısında durabilecek tek güç dijitalde ve teknolojide milliyetçiliktir.

GPS teknolojisi çok güzel bir örnek dijital emperyalizm araçlarına. Hepimizin telefonlarında konum servisleri için kullandığımız ve sıradanlaştırdığımız bir teknoloji değil mi? Bakın bu hafta düzenlenen Boğaziçi Zirvesi’nde konuşan ABD’nin eski Avrupa Kuvvetleri Komutan Yardımcısı ne diyor: “ABD’deki yatırımlara bakacak olursanız savaş doktrininin ciddi bir şekilde değişeceğini görmekteyiz. Uzay, belki de yaptığımız her şeyin nüvesini oluşturacak. GPS sistemleri biliyorsunuz bizler için hayati önemde. Hükümetin bir programla ABD ordusu dışındaki tüm GPS’i kapatma gibi bir yeteneği olacak. Böyle bir şey olur mu bilmiyorum ama başka herhangi bir ülkenin GPS olmadan savaşabileceğini düşünmüyorum. Size şunu söyleyebilirim gizli bilgilere girmeden. Özellikle GPS’lerin jammer’larla bozulması noktasında diğer ülkeler gerçekten çok ciddi bir riskle karşı karşıya kalacaklar.”

Sahibi ülkenin bir tuşa basarak kapatamayacağı kendinize ait bir konumlama sisteminiz yoksa bir sömürge adayısınız desek herhâlde abartmış olmayız.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de belirttiği gibi “Dijital çağ, siyasi coğrafyası olmayan, yerçekimsiz bir ortam yaratmıştır.” Bu yerçekimsiz ortamda, dijital emperyalizmin kullandığı araçları boşa çıkaramadığımız yerde, önce bulutta sonra uzayda kayboluruz. Bu araçları boşa çıkaramadığımız yerde, paramızdan olacağız, verimizden olacağız. Her ikisi de bağımsızlık için kritik bu zenginliklerimiz olmadan da bugün sahip olduğumuz istiklal bir hayal olacaktır.

Türkiye’nin son dönemdeki uzay çalışmalarındaki ataklarını dikkatle izlediğimi de belirtmek istiyorum. Bu çalışmalar ile ilgili yetkililerin verdiği ipuçlarından birinin de küresel konumlama sistemi oluşturulması olduğunu belirtelim. Televizyonda bugün için oldukça saçma, gereksiz ve hatta komik, uzay madenciliği konuşmaları yerine, Türkiye’nin uzay programının yakın/erişilebilir hedeflerinin konuşulması daha anlamlı olurdu. Erişilmesi uzak hedefleri konuşmak bir anlamda uzay programının çok nitelikli amaçlarının kamu tarafından anlaşılmasına engel oluşturdu. Neyse ki, devlet ihtiyacı görüyor ve her engele karşı güçlü bir yürüyüş yürütüyor.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *