21 Kasım 2024
weather
13°
Twitter
Facebook
Instagram

Güvenlik güçlerimizin PKK ile mücadelesinin kısa tarihçesi

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

1978–1999 Döneminde Terörle Mücadele (1)

PKK bölücü terör örgütü, ortaya çıktığından beri binlerce insanımızın yaşamını kaybetmesine sebep olmakla kalmadı, ülke ekonomisine de onlarca milyar dolar zarar verdi ve milletimizin huzur ve refahına kastetti. Sözde “bağımsız Kürdistan” hayaliyle kurulan PKK, en çok zararı Kürt kökenli vatandaşlarımıza verdi. Çeşitli ülkelerden aldığı destekle, ülkemize karşı yürütülen vekâlet savaşının bir aracı olan PKK, güvenlik güçlerimizin yürüttüğü kahramanca mücadele sayesinde, hedeflerine hiçbir zaman ulaşamadı.

Marksist-Leninist ideolojiyi benimseyen PKK, Kürdistan İşçi Partisi (Partiya Karkaren Kürdistan) adıyla 27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Fis köyünde kuruldu. İlk zamanlarında kendisine Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki aşiretleri hedef seçen PKK terör örgütü, bu dönemde en bilinen saldırısını 30 Temmuz 1979’da, Şanlıurfa’da Bucak aşiretinin lideri ve Adalet Partisi Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Celal Bucak’a gerçekleştirdi. Bu saldırıyı gerçekleştiren tüm teröristler, açılan karşı ateş neticesinde öldürülürken, Mehmet Celal Bucak saldırıdan sağ kurtuldu.

SURİYE’YE KAÇTI

PKK’nın, 1978-1980 arasında yaptığı saldırılar, alınan asayiş tedbirleri neticesinde genel olarak bertaraf edildi ve çok sayıda terörist yakalanarak tutuklandı. Örgüt elebaşı Abdullah Öcalan ise 12 Eylül 1980 darbesinden kısa bir süre önce, yurt dışına çıkarak Suriye’ye yerleşti. 12 Eylül darbesinden sonra da çok sayıda örgüt mensubu terörist yakalanıp yargılanırken, yüzlerce terörist yurt dışına çıkarak Suriye’nin kontrolündeki Bekaa Vadisi’ne yerleşmişti ve burada Filistinlilerden silahlı eğitim aldı.

Terör örgütünün, 20-25 Ağustos 1982 tarihleri arasındaki ikinci kongresinde, aldıkları silahlı eğitimin yeterli olduğu, artık tasarladıkları “devrimci halk savaşını” başlatabilecekleri görüşü ön plana çıktı ve bu sözde savaşın “stratejik savunma”, “stratejik denge” ve stratejik saldırı” aşamalarından oluşması planlandı. Terör örgütü yine 1982 yılı içerisinde, Irak Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ile anlaşarak silahlı unsurlarını Irak kuzeyinde, Türkiye sınırındaki dağlık bölgelere yerleştirmeye başladı.

Terör örgütü, KDP’nin de desteğiyle 1984’e kadar Irak kuzeyine yerleşti ve buradan yurt içine doğru terörist unsurlarını sızdırmaya başladı. Terör örgütünün bu hareketliliği güvenlik güçleri tarafından tespit edildi ve 1983 yılında, Irak kuzeyine, 5.000’in üzerinde askerî personelin katılımıyla kapsamlı bir sınır ötesi harekât gerçekleştirildi. Irak sınırından yaklaşık 5 km içeri girildiği bu harekâtta, bir kısım terörist etkisiz hâle getirildi. Ancak teröristlerin dağlık alanda saklanma imkânlarının ve sınırdan içeri daha derinlere çekilme imkânlarının olması, askerî unsurlarımızın ise başka bir ülkenin topraklarında daha fazla ilerleyememesinden dolayı, bu harekâttan istenilen sonuç alınamadı.

Örgüt elebaşı Abdullah Öcalan ise 12 Eylül 1980 darbesinden kısa bir süre önce, yurtdışına çıkarak Suriye’ye yerleşti. 12 Eylül darbesinden sonra da çok sayıda örgüt mensubu terörist yakalanıp yargılandı.

 

ERUH-ŞEMDİNLİ SALDIRILARI

PKK terör örgütünün güvenlik güçlerine yönelik ilk silahlı saldırısı 15 Ağustos 1984’te, Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerinde gerçekleşti. PKK terör örgütü, bu tarihten sonra jandarma karakolları, askerî araçlar ve askerî lojmanlar gibi hedeflere saldırılar gerçekleştirdi ve çok sayıda askerimizin şehit olmasına ve yaralanmasına sebep oldu. Askerî hedeflerin yanı sıra sivilleri de hedef alan bölücü terör örgütü, gerçekleştirdiği köy baskınlarında kadın ve çocuk ayrımı yapmaksızın çok sayıda vatandaşımızı katletti. PKK terör örgütü bu tarz saldırılarla askerî unsurları yıpratmayı, kamuoyu oluşturmayı, devleti bölge halkı nezdinde vatandaşını koruyamayan bir yapı olarak göstermeyi ve devletinin yanında olan vatandaşları cezalandırmayı amaçladı. PKK terör örgütü, bu amaçla ilk saldırılarını Mardin’in doğusundaki ilçelerden başlayıp doğuya doğru Van’ın güneyindeki ilçeleri de kapsayacak bir alanda (Mardin, Siirt, Şırnak (o yıllarda Siirt’in ilçesiydi), Hakkâri ve Van) gerçekleştirdi. İlerleyen yıllarda ise saldırılarını, Diyarbakır, Elazığ, Bingöl, Tunceli, Bitlis, Muş gibi çeşitli Doğu Anadolu illerini kapsayacak şekilde genişletti.

Türk Devleti ise başlayan terör olayları neticesinde hızlı bir refleks göstererek, güvenlik tabanlı idari düzenlemeler gerçekleştirdi. Öncelikle yeni Anayasa’ya uygun bir şekilde 1983 yılında Olağanüstü Hâl Kanunu çıkarılarak yapılacak yasal düzenlemelerin altyapısı teşkil edildi. OHAL Kanunu sonrasında güvenlik sorunu yaşayan illerde OHAL ilan edildi ve 1987 yılında toplam 13 ili kapsayan (Adıyaman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Hakkâri, Mardin, Muş, Siirt, Tunceli ve Van ile daha sonra il olan Batman ve Şırnak) Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği oluşturuldu.

Aynı dönemde yürütülecek iç güvenlik operasyonları için sorumluluk alanı OHAL Valiliğine bağlı tüm illeri kapsayan Diyarbakır merkezli Jandarma Asayiş Komutanlığı kuruldu ve bölgedeki tüm askerî birliklerin emir komutası bu Komutanlığa bağlandı. Terörle mücadele sürecinde sonuç alıcı başarıların elde edilmesiyle birlikte, bu Komutanlığın sorumluluk alanı daraltıldı (Van, Hakkâri, Şırnak ve Siirt) ve Van’a nakledilerek İkinci Ordu Komutanlığına bağlı olarak Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı adıyla yeniden teşkil edildi.

Terörle mücadelede 1980’li yıllarda yapılan bir diğer düzenleme ise “Geçici Köy Koruculuğu”nun teşkil edilmesi oldu. PKK terör örgütü, askerî birliklerin yanı sıra ulaşım imkânlarının daha zor olduğu köylere de saldırıp sivil can kayıplarının yüksek olduğu katliamlar gerçekleştiriyordu. Güvenlik güçlerinin, o zamanki şartlarda müdahale etme imkânlarının zayıf olduğu bölgelerde, jandarmaya bağlı bir şekilde köy koruculuğu sistemi teşkil edilerek vatandaşın, devletin sunduğu imkânlarla kendi köyünü terör saldırılarına karşı koruması amaçlandı. Güvenlik güçleri bir taraftan Irak kuzeyinde tespit edilen terör yuvalarına hava harekâtları gerçekleştirirken, iç güvenlik harekâtları da gerçekleştirerek teröristleri olabildiğince etkisiz hâle getirmeye gayret etti. Diğer taraftan da köy korucuları ile kırsal kesimde kalan köylerin güvenliği sağlanmaya ve sivil kayıpların önüne geçilmeye çalışıldı. Bu strateji ile 1990’lı yılların başına kadar devam edildi, daha sonra ise “sivrisineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutma” stratejisine geçildi.

Teröristbaşı Abdullah Öcalan ise, Suriye’den çıktıktan sonra birçok ülkeden sığınma talebinde bulundu. Türk istihbaratının 15 Şubat 1999’da gerçekleştirdiği başarılı operasyon neticesinde Türkiye’ye getirildi.

 

BATAKLIĞI KURUTMAK

Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri, düzenli bir orduyla savunma savaşı yapma üzerine donatılmış ve personel eğitimi de bu anlayışla şekillendirilmişti. Ancak terörle mücadele tecrübesi, iç güvenlik harekâtlarında gayrinizami tehditlere karşı güvenlik güçlerinin de uygun bir şekilde eğitilmesi ve donatılması gerektiğini gösterdi. Bu tecrübeden hareketle, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı, 1990’lı yılların başından itibaren, gayrinizami harbe uygun bir şekilde taarruz helikopteri ve zırhlı personel taşıyıcı envanterini geliştirdi ve komando eğitimlerine ağırlık verdi.

Yeni konsepte uygun bir şekilde iç güvenlik harekâtında “alan hâkimiyeti” ne önem verildi ve terörist unsurlara karşı kapsamlı operasyonlar düzenlenerek ağır kayıplar verdirildi. Irak’ın kuzeyindeki terör kamplarına yönelik ise “bataklığı kurutmak” anlayışıyla, çok sayıda hava ve kara harekâtı düzenlendi ve bu sayede terör örgütünün saldırı yeteneği ortadan kaldırıldı. Kırsaldaki silahlı gücünü kaybeden bölücü terör örgütü, 1996’dan itibaren çeşitli kent merkezlerinde bombalı eylemler gerçekleştirdi. Güvenlik güçlerinin yanı sıra, sivillerin yoğun bir şekilde kullandığı ulaşım araçları ve alışveriş merkezlerinin hedef alındığı bu saldırılarla terör örgütü, hâlâ etkin olduğu ve büyük kayıplar verse de terör yeteneğini kaybetmediği imajını vermek istiyordu.

Terörle mücadele, 1990’lı yılların ikinci yarısında da, hem yurt çinde hem de Irak kuzeyinde kararlılıkla devam etti ve bir nevi nihai aşamaya gelindi. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, 16 Eylül 1998’de Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde yaptığı bir açıklamada, PKK terör örgütüne verdiği destek nedeniyle “Suriye’ye karşı sabrın dolmak üzere olduğunu” ifade ederek adı geçen ülkeye yönelik harekât sinyali verdi. Türkiye’nin askerî makamlar aracılığıyla verdiği uyarı mesajını alan Suriye, teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın Suriye’den ayrılmasını sağladı ve Türkiye ile güvenlik konularını içeren Adana Mutabakatı’nı (20 Ekim 1998) imzaladı.

Teröristbaşı Abdullah Öcalan ise, Suriye’den çıktıktan sonra birçok ülkeden sığınma talebinde bulundu ancak Türkiye’nin baskıları neticesinde bu talepleri karşılık bulmadı. Nihayetinde Yunanistan’ın Kenya’nın başkenti Nairobi’deki Büyükelçiliğinde kaldığı tespit edilen teröristbaşı, Türk istihbarat birimlerinin 15 Şubat 1999’da gerçekleştirdiği başarılı operasyon neticesinde Türkiye’ye getirildi.

TSK, düzenli bir orduyla savunma savaşı yapma üzerine donatılmıştı. Ancak terörle mücadele tecrübesi, iç güvenlik harekâtlarında gayri nizami tehditlere karşı uygun eğitilmesi ve donatılması gerektiğini gösterdi.

 

Teröristbaşı Abdullah Öcalan, bağımsız Türk mahkemelerinde yargılanarak hak ettiği cezayı alırken, PKK terör örgütü de sözde ateşkes ilan ederek yurt içindeki terörist unsurlarını Irak kuzeyine çekme kararı aldı. PKK, bir taraftan saldırılarına ara verirken diğer taraftan da sivil itaatsizlik hazırlıkları yapmaya başladı. Ancak istihbarat birimlerinin ve güvenlik güçlerinin başarılı operasyonları sayesinde bu girişimlerinde başarılı olamadı. 1999 yılındaki bazı terör olaylarının haricinde, 57. Hükûmet dönemine tekabül eden 1999-2004 yılları arasında PKK’nın can kaybına yol açan herhangi bir saldırısı olmadı.

Yarın: Bölüm 2: 2003–2021 Döneminde Terörle Mücadele

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *