21 Kasım 2024
weather
13°
Twitter
Facebook
Instagram

Ben Uygur

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Beni bilen bilir, ben de Allah’ı bilirim ve ‘Tengri biz menen’ derim. Bilene de bilmeyene de selam eder kendimi tanıtmak ve hatırlatmak isterim.

Ben senin kaybetmiş ve kaybedilmiş yanınım. Biliyorum derdin çok. Büyüklerin de büyük derdi olduğunun farkındayım. Biraz dinle beni, sana ihtiyacım var. Ekonomik sorunların, yobazlaşmış ya da yabancılaşmış kültür dertlerinin içindesin. Ama sen Türkiye’sin, sen büyüksün. Büyük devlet olmanın gururu var sende. Bana kulak ver, ben Uygur’um. Matbaayı ben buldum, uygarlığı ben kurdum.Hiç düşündünüz mü bin sene önce yazılmış olan Divanü Lugati’t -Türk’ü tekrardan yayınlamak için eline alanlar neden öldürüldü?

1933-44 yıllarında iki defa bağımsız cumhuriyet kurdum. Uzun yaşamadı, yıktılar. Kanaat önderlerimin başlarını bedenlerinden ayırarak cami önlerinde mızraklara diktiler. Bu arada bugün Cuma. Sen rahat rahat ibadetini yapma özgürlüğüne sahipsin, bunun değerini bil. Bizde kadınların, 18 yaşın altında olanların, emekliler ve devlet memurlarının camiye girmesi yasaklanmış. Ayrıca camiye ‘camiye giriş kartı’ olmadan giremiyorum. Ramazan’dan Ramazan’a ya da baskı ve işkencelerin yüksek seviyeye ulaştığı zaman belli kesimler tarafından gündeme getiriliyorum. Ama ben o işkenceyi her gün, şiddet boyutu artırılarak yaşarım. Sahura kalktığımda ışıkları açmıyorum, çünkü sahura kalkanları tespit eden memurların keseceği cezalar beni bekliyor. Kuran okunan ve namaz kılınan evlerimi basıp bizleri karakollara götürüyorlar. Bazen işkenceden sağ kurtulmanın sevincini ve bazen de işkenceye dayanamayıp vefat eden arkadaşlarımın kederini yaşıyorum. Bununla da yetinmiyorlar, onurumla oynuyorlar; Dini günlerimizde içki yarışmaları düzenliyor, orucumu bozdurmak için akıl almaz yöntemler uyguluyorlar. Çiftçilerimize domuz baktırıyorlar. Lokantalarımda domuz eti ve içki satmaya zorlanıyorum. Cami imamlarımızı ve analarımızı, hanımlarımızı şehir meydanına toplayıp bize yabancı ve has olmayan müzik sedaları altında dansa zorluyorlar. Şehir ve köylerimi izinsiz ziyaret edemiyorum, serbest dolaşım hakkımı yasaklamışlar, gerisini sen düşün. Kendi dilimde eğitim alamıyorum, dilim yasaklanmış, milli kültür ve medeniyetim yasaklanmış. Keşke bunu Türkiye’de yaşayan, sözüm ona baskı gören ‘özgürlük’ budalaları da anlasa. Keşke onlar da sende yaşamanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu idrak etse. Baskı, sindirme, demografik ve asimilasyon politikaları gün geçtikçe dayanılmaz hale gelmekte. ’Kardeş aile’ politikası çıkardılar şimdi de. Çin’de bir takım suç işlemiş ve hapis yatmış Çinlileri 3 gün evimizde ‘misafir’(!) ediyoruz. Üç gün içinde kız kardeşimi beğeniyorsa evleniyor, beğenmezse başka evlerde proje gereği yaşamaya gidiyor. Birçok kızlarımız Çinlilerle evlenmeye zorlandı, birçoğu da bu durumu sindiremediği için intihar etti, haberin olsun. Şimdi de beni ve akrabalarımı kampta tutuyorlar. ’Tatil dönemi eğitim kursları’ adı altında kamplarda zulüm görüyorum. Şu an 1 milyondan fazla kardeşimle toplama kamplarında tutsak haldeyim ve evlatlarımı da evimden zorla alarak yetimhaneye verdiler. Müslüman ülkeler sessiz. Ben alışığım, çünkü benim için onlar hep sessiz kaldılar.

Ben Nurahmed, Gulcalıyım, Kadir gecesinde Kur’an okudum diye evim basıldı, karakola götürüldüm. İşkence gördüm, beni merak edip karakola gelen insanlar da tutuklanıp işkence gördü, toplanan kalabalığa gözdağı verilsin diye öldürülüp önlerine atıldım. Aynı gün 100 Uygur hızlı bir şekilde yargılanarak idam edildi. Ardından günler boyu süren katliam…

Ben Abdürrehim Heyit, sanatçıyım. Türkçe çalar, Türkçe okurum. Dutar kralı derler bana. Kendi dilimde şiir yazıp, şarkı okuduğum için tutuklandım. Cezam ne kadardır bilemem, ama halkımın gönlünde yer edindiğim için ceza aldığımı bilirim.

Ben İlham Tohti, akademisyenim. Uygur halkının üzerindeki baskıları kabul etmediğim için, hukuk ve adalet üzerine konuşmalarım hoşlarına gitmedi diye tutuklandım. Ömür boyu hapse çarptırıldım.

Ben Meripet, dört çocuğu elinden alınmış bir anneyim. Hasta babamı ziyaret için Türkiye’ye geldim. Yaşadığım yerden çıktığım için iktidarı devirmekle suçlandım. Sincan’da bıraktığım dört çocuğumun Hotan’da yetimhaneye yerleştirilme haberiyle kahroldum, ağlamadığım bir gün bile yok.

Ben Mihriban Tursun, İnönü Üniversitesi öğretim üyesiyim, eşim Prof. Dr. Erhan Aydın’la aynı üniversitede çalışıyorum. Annemin rahatsızlığı dolayısıyla Urumçi’ye geldim. Eşim Türkiye vatandaşı, 5 yıldır evliyiz. Ancak beş aydan fazladır geri gelmeme izin verilmiyor.

Ben Muhammed Salih Damollam. Din alimiyim. Kur’an-ı Kerim’i Uygur Türkçesine çevirdim. Süresiz ev hapsinden sonra kızım ve damadımla beraber hapis edildim. 82 yaşında şehit edildim.

Evet ben Uygurum. Her konuda baskı altında olan Uygur. Dinimi yaşadığımda radikal İslamcı, kültürümü yaşadığımda bölücü, kirli küresel çıkarları gereği Çin’e karşı hakkımı savunur gibi görünen “emperyalist güçlerin maşası” damgasını yiyen bir insanım.

Benim mazim Mahmut Kaşgarlı, Osman Batur, Mehmet Emin Buğra, Maksut Muhiti, Mesut Sabri Baykozi, Sabit Damollam, Alihan Töre, İsa Yusuf Alptekin, Mehmet Kasım Cantürk’tür.

Evet ben Uygur’um kültürünü, dinini, dilini ve hayatını yaşayamayan Uygur. Senin kardeşin soydaşın Müslüman Türk.

Hayırlı Cumalar

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *