23 Ekim 2024
weather
12°
Twitter
Facebook
Instagram

“Milli Edebiyat” Tekrar Mümkün Mü?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

“Ülke olarak kitap okuma oranında dünyada 86’ıncı sıradayken,gençlerimizin %55’i kitap almıyorken, telefonlarında yüklü olan bir uygulamada yer alan ve asla edebi bir içerik taşımayan yazıları soluksuz okuyorken,günümüzde hızlı bir şekilde artan yabancı özentiliği ile kültür kirliliğine bu kadar mahal verilmişken, gerçekten de millî bir edebiyat mümkün mü?” sorusuna hep birlikte bir yanıt arama ve uzun uzun düşünme molası şimdi…

Öncelikle millî edebiyattan maksadımız nedir, 1911-1923 yılları arasında cereyan eden “Millî Edebiyat” döneminde neler amaçlanmıştır, ne ölçüde gerçekleşmiştir,buna bir göz atalım.

Millî edebiyat, XIX. yüzyılın son çeyreği ile XX. yüzyılın ilk on yılında hazırlık devresini yaşayan, 1911 'de Selanik'te çıkan Genç Kalemler dergisinde yayımlanan “Yeni Lisan” makaleleriyle ilkeleri büyük oranda ortaya konulan, 1910'ların başlarından 1920'lerin ortalarına kadar en yoğun devresini yaşayan, dil bakımından İstanbul Türkçesini kullanmayı, konu yönünden toplum ve ülke meselelerini bütün yönleriyle işlemeyi esas ilke olarak kabul eden edebiyat akımıdır.

“Yeni Lisan” adını verdikleri davalarının amaçları şu şekilde sıralanmaktaydı:Arapça ve Farsça dilbilgisi kuralları ile bazı istisnalar dışında bu kurala göre yapılmış tamlamaların kullanılmaması,Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçedeki kullanılışlarına göre değerlendirilmesi, bu dillere ait kelimelerin yerine mümkün olduğu kadar Türkçelerinin kullanılmasına dikkat edilmesi,Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe telaffuzlarına göre yazılması, bilim dilinde kullanılan Arapça ve Farsça terimlerin kullanılmasına devam edilmesi,öteki Türk lehçelerinden kelime alınmaması,konuşmada İstanbul şivesinin esas olarak kabul edilmesi ve İstanbul konuşması esas alınarak yeni bir yazı dilinin meydana getirilmesi.

Millî demek bir millete ait olmak demektir. Bu bakış açısıyla, bir milletin birikimlerinin tamamı millî olmalıdır. Yukarıda belirtilen amaçlara bağlı olarak çıkarabiliriz ki, millî edebiyat, bir milletin tarih boyunca değişik coğrafyalarda, farklı estetik ihtiyaçlarda ve kendi diliyle meydana getirdiği edebiyat demektir ve edebiyat demek verilen edebî eserlerdir. Bu eserler,milletlerin hayatında ve kültürün oluşmasında önemli yere sahiptir. Milletlerin dil, kültür birikimi ile beraber milli bilinçleri edebi eserlerde gizli bir hazinedir. Türklerin de kendi milli bilincine, özüne dönme ve bunu koruma vakti gelmiştir. Orhun Abideleri’nde yer alan ve Bilge Kağan’a ait olan “Ey Türk titre ve kendine dön!” seslenişi ise milli bilinci koruma ve uyandırma konusunda aldığımız en önemli ve ilk uyarıdır.

Sözün özü ise, günümüz Türkiye’sinde bizim, ne ulusal temeller üzerine oturtturduğumuz millî bir edebiyatımız ne koruyabildiğimiz millî bir dilimiz vardır. Ancak millî bir kültüre sahip olmak için bu iki yapı taşını oluşturmak kuru istek değil, gerekliliktir.

Bir milleti ayakta tutan da o milletin yok olmasına neden olabilecek olan da geleceğinin teminatı olan genç nesilleridir. Bir milletin gençliği ,gelenek ve göreneklerinden uzak, diline, tarihine,edebiyatına kısaca kültürüne yabancı bir şekilde yetiştirilirse o zaman o millet kendi geleceğini kendi elleriyle karartıyor, kendi yok oluşunu hazırlıyor demektir. Bu vahim sonucu görmemek için yapmamız gereken ,servetimiz olan gençleri en güzel biçimde yetiştirmeli ve diline, kültürüne, gelenek ve göreneklerine sahip çıkan, millî ve manevi değerleri baş tacı eden bir nesil haline getirmeliyiz ,işte o vakit bu milleti tarih sahnesinden silmek asla mümkün olmayacaktır.

Bakınız Türkçülüğün fikir babası Ziya Gökalp diyor ki:

“Ey bugünün Türk genci! Bütün bu işlerin yapılması asırlardan beri seni bekliyor.”

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *