16 Ekim 2024
weather
20°
Twitter
Facebook
Instagram

Ruh sağlığı haritası

YAYINLAMA:
Ruh sağlığı haritası

Ülkemiz son aylarda kan donduran cinayet haberlerine tanıklık ediyor. Ya da iletişim vasıtalarının yaygınlaşmasıyla birlikte bu olaylar daha görünür hale geliyor. Birçok suç kaydı bulunan kişilerin işlediği cinayetler karşısında nutkumuz tutuluyor. Her olay sonrası “Bir insan nasıl bu kadar canileşebilir?” diyerek tepkimizi dile getiriyoruz ancak bu tepkinin cevap bulması gereken bir soru olduğunu da unutuyoruz. Birkaç cümle ile öfkemizi kusuyor, kınama ve lanet seansları tamamlandıktan sonra bir diğer cinayet haberine kadar yaşantımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Üzerinde dikkatle durulması ve süratle kontrol altına alınması gereken asıl konuyu ihmal ediyoruz. Bugün ihmal ettiğimiz her günü, yarınlarımızdan çalıyoruz. 

Toplumda suç işleme yaşı hem düşüp hem de yaygınlaşırken diğer taraftan da suça maruz kalan insan sayımız artıyor. Bir ülkenin en önemli zenginliği yetişmiş insan kaynağı olduğuna göre bu kaynağı tehdit eden her unsur da ülkemiz açısından beka sorununa dönüşüyor.

İnsanlar, doğar doğmaz suç işlemeye başlamıyor. Hiçbir bebek suç işleme güdüsüyle dünyaya gelmiyor. İnsanın doğuştan edindiği vasıflar arasında “suç işleme” güdüsü bulunmuyor. Çünkü suç toplumdan topluma değişiklik gösteren, yasa ve kanunlarla sınırları belirlenmiş, belli bir cezai müeyyideye karşılık gelen eylemlerdir. İnsanların suç ve suçlu ile tanışmaları zaman içinde oluşuyor. Peki, insanları suç işlemeye iten hatta bazılarını suç işleme bağımlısı haline getiren sebepler neler? Bu sebeplerin röntgenini çekebildiğimiz ölçüde çözüm yollarını geliştirebilmemiz mümkün hale geliyor.

Aynı evde, aynı mahallede, aynı şehirde, aynı ülkede büyüyen çocuklar nasıl oluyor da birbirinden farklı olabiliyor? Aynı yetişme şartlarına sahip, aynı ekonomik koşullarda büyüyen, aynı arkadaş grubunda bulunan kişiler farklı davranışlar sergileyebiliyor. Bu da suç işleme konusunun tek bir parametreyle açıklanabilecek bir olgu olmadığını gösteriyor. Bunun yanında ekonomik seviyelerin insanlarda suç işleme potansiyelini belirlediğini ifade edenler de var. Cani hislerle cinayet işleyen kimi suçluların maddi durumlarının gayet iyi olduğunu gösteren birçok örnek mevcut. Buna karşın fakir bir aile yetişen ama suç ve suçlularla mücadelede etkin görev alan kişilerin varlığına da şahidiz. Demek ki ekonomik kaygıların da suç işlemek için başlı başına yeter sebep olmadığı anlaşılıyor.

İnsanların suça meyletmesi ve eyleme geçmesi için bir değil birden fazla unsurun bir araya gelmesi gerektiği görülüyor. Günümüz kuşağını etkileyen en önemli unsurların başında sanal dünyanın dipsiz ve derin kuytularında yatan tatmin duygusunun olduğu görülüyor. Bu derinlik çocukların iletişim kurduğu çevreyi ebeveynlerinin tanımasının önüne geçiyor. Yakın zamanda işlenen birçok cinayetin altından ne yazık ki bu tip telefon uygulamaları çıkıyor. Bir suçlu “inceller” adında bir grubun üyesi çıkıyor, başka biri discord denilen uygulamayı kullanıyor… Ancak bu araçların kullanımı bile suça meylin oluşmasında yeterli bir sebep değil.

Cani hislerle öldürülen kadınlar, cinsel tacize uğrayan küçük çocukların cansız bedenleri gazetelerin 3. Sayfalarında yer alıyor. “Böyle bir caniliği hangi vicdansız yapmış olabilir” diye öfkeleniyoruz.  Bu suçlunun yine bir kadın/anne tarafından yetiştirilen biri olduğunu görmezden geliyoruz. Günümüz ebeveynlerinin çocuklarına söz geçiremeyen aile büyüğü vasfından sıyrılmış birer “erkek ve kadına” dönüştüğünü gösteriyor. Günümüzde yaygınlaşan uyuşturucu maddelerin ağına düşmesine engel olamıyorlar. Bu uyuşturuculardan birisi sanal dünya, diğeri ise okul önlerini parselleyen torbacılardan oluşuyor.Bu iki uyuşturucu maddenin etkisine giren çocuk/genç aklıselim hareket etmekten uzaklaşıyor. İçinde bulunduğu gerçek dünyadan kopuyor ve sanal âlemin tesiri altına giriyor. Taklit kişilik ve taklit davranışlar ile kendi benliğinden uzaklaşıyor. Kimi aileler bu durumu önceden fark edip tedavi yollarını aramaya başlıyor. Yolun başında olanlar başarılı oluyor ancak yolun sonuna gelen aileler artık bir suç bağımlısıyla baş başa kalıyor. Suça karışan çocuk/gençlerin aileleri “böyle biri değildi, imanlıydı, tertemiz bir çocuktu” gibi cümleler kursa da işlenen suç başka bir aileyi çoktan yasa boğmuş oluyor…

Medyanın reyting uğruna yaptığı yayınlar da suça meyilli kişiler üzerinde taklit davranışlar sergilemesine yol açıyor. Hatta birçok suç kaydı bulunan kişiler için kullanılan “suç makinesi” tabiri bile bu kişilerin övgü malzemesi olabiliyor. Suçlu, kendinden bu şekilde bahsedilmesinden gurur duyuyor. Peki,  suç işleme bağımlısı olanların hiç suça bulaşamamış ama suç işlemeye meyilli hale getirilmiş diğer bireyler üzerindeki etkisini nasıl kıracağız? Önemli olan suçun “işlenmeden önce” önlenmesi değil midir? 

Mesela bir suç haritamız var mı? Eğer yoksa acilen mahalle mahalle suç oranları haritası çıkarılmalı. Suç oranının yüksek olduğu mahallelerde sosyal hizmet uzmanları, sosyologlar ve psikologlar görevlendirilmeli. Ailelerin inisiyatifine bırakılmadan sağlık taraması yapılmalı ve gerekli görülen bireyler ruhsal tedavi altına alınmalıdır. Hatta sorun aileden kaynaklanıyorsa ailenin tamamı gözetim altında tutulmalıdır. Uzmanların suç işlemeye meyilli gördüğü aile veya bireyler için bu süreç polis iş bilirliğiyle devam etmelidir. Hatta ülkemizde her 1000 kişiden 55’inin antidepresan ilacı kullandığı dikkate alınırsa bu ilacı kullanan vatandaşların da sürece dahil edilmesi sağlanmalıdır. Bu taramaya katılmayı reddeden birey veya aileler için de cezai yaptırım uygulanmalıdır. Sağlıklı bir toplum için Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, İç İşleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı müşterek bir çalışma içerisinde olmalıdır.

Türkiye’yi hapishane veya ruh sağlığı hastaneleriyle dolduralım demiyorum ama ruh sağlığı bozuk olanların yaşam alanlarını rehabilitasyon merkezine çevirelim diyorum. Bu bakımdan ruh sağlığı haritasını çıkarmak Türkiye’nin öncelikli meseleleri arasındadır. Kitap bağımlısı olacak gençlerin ekran ve uyuşturucu bağımlısı olduğu bir dönemde bu meseleye bir kaç antidepresan ilacıyla çözüm getirmek sorunu ötelemektir. Yarınlarımızı küresel zehir tacirlerine kurban etmemek için her insanımıza sıkı sıkıya bağlanmak zorundayız.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *