Atatürk’ün asıl zaferi

Atatürk’ün asıl başarısını hiç anlamadılar…
Onu sadece zaferler kazanan bir cengâver olarak gördüler…
Bu sebeple ya savunucusu ya da düşmanı oldular.
Hep yüzeyde kaldılar, suretin soğuk yüzünde… Sadrın derinliklerine inemedikleri için hala bocalayıp duruyorlar.
Tarihe şaşı bakmaktır aslında bu. Türk Tarihini parçalara ayırıp, her parçasını birbirinden bağımsız yönlerde hareket eden olaylar olarak görmek bizim işimiz değil.
Tarih, akış hızında devamlılık gösteren bir seyir-i süluk…
Geleceği planlamak, tasarlamak da işte bu noktada önemli…
Bugüne mıhladığınız andan geleceğe bakmak lider sanatkârlığı!
Geleceği şekillendirmek için geçmişte yerleştiğiniz sistemi ve o sistemin mantığını çok iyi kavramanız gerekir ki, bugünün bir manası olsun. Geleceğe doğru kutlu bir hedefiniz olsun…
BEŞ DAKİKALIK ARA
Başa dönelim…
Mustafa Kemal Atatürk’ün asıl ve en büyük başarısı; Yeni kurduğu Cumhuriyeti Milli Merkezde sabit tutarak uluslar arası sisteme entegre etmesiydi... Türkiye Cumhuriyetini korunaklı hale getirmek de işte buydu.
İşte bunu başardı Halaskar Gazi… Hem de yanındakilere ve karşısındakilere rağmen!
Yoksa İran veya Afganistan olma ihtimali de vardı… O zaman kazanılan askeri zaferlerin de hiçbir anlamı kalmayacaktı.
Yüzyıl süren suskunluk ve bu suskunlukta verilen mücadeleler, hep bir hazırlık dönemiydi…
Evet, yüzyıllık bu suskunluk; Türk için akıp giden tarihe beş dakikalık araydı sadece…
***
Bir tarafıyla bu suskunluk zor bir durumdu, biraz da acı... Sineye çekmek… İç dünyana çekilmek… Daha gür sürüm vermek için hep budanmak… Ve bir tohum gibi olduğun yere gömülmek.
Bir veli: “Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Gömülmeyen şey mümbit olmaz”(1) diyor… Öyle ya… Tohum ancak toprağa gömülünce hayat bulur, hayat verir…
“İKTİDAR VAKTİ GELEN FİKİR”
Gömülen filizlendi. Sineye çekilen imanla güçlendi. İlk günden bu yana akan o gümrah nehir çağlayarak gönül denizlerimizi besledi. Verilen o beş dakikalık ara bitti. Bendini çiğneyip aşma vakti geldi.
“Olan oldu. Olacak olan da oldu…”(2)
Ne yazıldıysa… Hangi İlahi ve tarihi sorumluluklar yüklendiyse, hepsi bir milli vücutla kıyama geçti!
***
“İktidar Vakti Gelen Fikir…”(3)
Yok, hayır, hükümet olmak değildir kastım…
Bir fikrin ve imanın koca bir milleti kuşatmasıdır buradaki asıl mesele…
Gazetecinin “Nereye gidiyorsunuz?” sorusuna cevap veren bir Mehmetçiğin damarlarını bırakın hücrelerinden gelen bir sesle “Kızıl Elma’ya” demesidir işte bu kuşatma…
Hanlar Hanı Oğuz’un, Tanrı’nın Kılıcı Attila’nın, İstemi ve Bumin’in… Bilge ve Kültiğin’in; Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın ve Alparslan’ın kutlu yürüyüşünün bugünkü görünüşüdür.
Yesi’den, Buhara’dan ve Semerkand’dan esen rüzgârların yüreklere dolmasıdır… Söğüt’de bir çadırdan yükselen tuğun güneşe ulaşmasıdır...
Atamızın, “Ey Türk Yüksel! Senin içi yükselmenin hududu yoktur.” sözünde düğümlenmesidir…
***
Sizden saklayacak değilim…
Liderimiz Devlet Bahçeli Beyefendi ne zaman bizlere seslense ve bir açıklama yapsa kalemi, kâğıdı, klavyeyi artık neye yazıyorsam bırakırım hemen. Yazamam ki… Onun sözlerine kilitlenir, sözlerinin manası üzerine derin derin düşünür, Hak nasip ettiğince kıt aklımla nasiplenmeye çalışırım…
Türk Milliyetçiliğinin Türk Dünyası Merkezinden masumları, mazlumları ve mahrumları kucaklayan cihanşümul kubbesinden gelen bir sesleniştir çünkü o seda…
Hiç kimsenin cesaret edemediği; tutsak bedenlerin ve zihinlerin hayal bile edemeyeceği, dilleri lal, akılları firari mankurtları dehşete düşüren sesleniştir çünkü o ses…
Planları bozan, ihanetleri ve hainleri ortaya çıkaran bu kelam, sahibinin sarsılmaz iradesini, “Türk Aklı”nı, bölgesel huzur stratejisini ve dünyanın beklediği insani çağrıyı yansıtan azamettedir…
Başkaca söze de gerek yok…
Bir Sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamalarına bakın, bir de diğerlerinin hezeyan ve ihtilaçlarla dolu haykırışlarına…
Türk Tarihinin bütünlüğü içinde bugün bir Devlet Bey’e bakın bir de diğerlerine…
Dipnotlar:
- Ataullah İskenderi. Hikem-i Ataiyye Şerhi
- Ahmed Amiş Efendi
- Merhum Kazım ÜTÜK… Rahmetlinin bu isimli kitabı da vardır.