Özgür Bey neden çark etti?

“Bana diyorlar ki sokak çağrısı mı yapıyorsun? Evet, evet, evet!” şeklinde meydanları ateşleyen Özgür Özel, aynı kalabalıkları “Haydi eve eve” , “Abi, yürü yürü” diyerek yollardan toplamaya başladı. Birkaç günde ne değişti ki?
Bu kadar vandallık, barbarlık, kutsal yapılara saygısızlık, devlet büyüklerinin kendisine ve ailesine yönelen edepsizlik yeterli mi görüldü?
Aslında “Ne değişti” sorusuna cevabı, Özgür Özel’in içten içe derin bir nefes almasında saklı. İBB’ye kayyum atanma riskinin giderek ortadan kalkmasıyla mesele onun nezdinde netlik kazandı.
Ekrem İmamoğlu’nun “terör” başlığından tutuklanması CHP’nin elinden İBB’yi alacaktı. Oysa yolsuzluk kişiye zimmetlenebilir, partinin sırtından atılabilir bir suçtu!
Adaletin kılıcının CHP’nin boynuna değil de Ekrem İmamoğlu’nun bileğine inmesi Özgür Özel’i gevşetti.
Ama bu kadarla da kalmadı. Bu işin en ironik tarafı bence, hiç kimsenin çıkıp da “Ekrem İmamoğlu yolsuzluk yapmaz” diyememesiydi.
Dikkat ederseniz onu doğrudan savunan cümleler kurmaktan kaçındılar. Kimse “Bu adam temizdir” diyerek kefaletini ortaya koymadı.
Muharrem İnce “Adil yargılama olsun da, yargılanmasın demiyorum” dedi. Mansur Yavaş “Önce diğerlerini de yargılayın” diyerek durumu eşitlik meselesine bağladı. Hepsi hırsızlıkları zımnen kabul ettiler ve 560 milyar TL’yi bulan yolsuzluk ve usulsüzlüğün altına imza atmak istemediler.
Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması kimse için sürpriz olmadı. Kendisi bile biliyordu. Zaten “Bana operasyon hazırlıyorlar” dediğinde neyin geleceğini tahmin ediyordu. Mansur Yavaş, rakibinin erkenden Cumhurbaşkanı yolculuğuna başlamasını “Gün ola harman ola. O güne kadar kim kalacak” diye yorumlarken demek ki o da her şeyin farkındaydı.
Ekrem İmamoğlu’nun yolsuzluk ve rüşvet temelli ilişkilerini adalet mekanizmalarına ihbar edenler de CHP’liler oldu. Hem devlete dosya verdiler, hem de “Hep birlikte direnelim” pozları verdiler. Ne direnişi? Direniş dediğiniz şey, yolsuzluk kasalarının üzerine oturmuş bir belediye başkanını sokakta savunmak için yakıp yıkmak mı?
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Şu anda adli soruşturma devam ediyor. Bu adli soruşturmanın içerisindeki iddialar nelerdir? Delil nelerdir? Savunmalar nelerdir? O gözaltındaki kişiler neler konuşuyor? Siz biliyor musunuz bunların neler konuştuğunu? İhbar edenlerin kimler olduğunu biliyor musunuz?” şeklindeki “tok” sözlerinden zaten meselenin özü anlaşılıyor. Belgeler var, tanıklıklar var, itiraflar çığ gibi…
Peki, bugün neredeyiz?
Bence Özgür Özel günün sonunda, sırtına kene gibi yapışan bir gölgeden kurtulmak için eline geçen bu fırsatı kullanmaya başladı. Çünkü kalabalıkları sokağa çağırırken "Sen bizim seçtiğimizi nezarethanelerde tutarken biz evde oturmayacağız" diyen Özgür Özel’in şimdi milleti eve sokmanın derdine düşmesi, ancak yeni durumun verdiği mutlulukla açıklanabilir. Aslında, ortada herkesin içten içe mutlu olduğu bir tutuklamanın olduğu da söylenebilir. Özgür Özel mutlu, sırtından ağır bir yük indirdi. Mansur Yavaş mutlu, siyasi rakibinden kurtuldu. Ekrem İmamoğlu bile mutlu, çünkü yolsuzluklarının üzerini örtebileceği bir mağduriyet hikâyesi yaratıldığını düşünüyor.