Mesele hiçbir zaman o değildi

YAYINLAMA:
Mesele hiçbir zaman o değildi

Gezi olaylarında “ağaç” bahanesiyle başlatılan eylemler kısa sürede sokak terörüne evrildi. 46 kamu binası tahrip edildi, 231 polis aracı, 44 ambulans kullanılamaz hale geldi. 326 iş yeri, 201 sivil araç, 80 belediye otobüsü ve 85 otobüs durağı yakıldı, yıkıldı. Olaylar sırasında görev başında şehit düşen polis memuru Mustafa Sarı, yaşanan kaosun bedelini canıyla ödedi. 697 güvenlik görevlisi de çeşitli yerlerinden yaralandı.

Dertleri üç beş ağaç değildi.

Parktaki ağaçları bahane edip kazan kaldıranlar, sıra kendi belediyelerinin ağaç katliamına gelince seslerini ve soluklarını yuttular.

Beyoğlu Halıcıoğlu’nda, kurumamış ağaçlar kökünden kesilmesine çevreci geçinen bu zevattan en küçük bir itiraz bile gelmedi. Oysa o ağaçlar, ne Gezi Parkı’ndakilerden daha genç, ne de daha az oksijen üretiyordu. “Her yer Taksim, her yer direniş” diyenlerin yürekleri Beyoğlu’nda atmıyordu sadece.

Bodrum’da villa inşa etmek için ağaçları katleden Suavi isimli sanatçıya karşı sessiz kalmaları da aynı çifte standardın başka bir örneğiydi.

Dolmabahçe ve Çırağan Caddesi boyunca uzanan asırlık çınarlar da aynı suskunluğun kurbanı oldu. CHP’li İBB’nin “Kanserli” diyerek katlettiği 112 ağacın, uzman görüşüne göre en az 10’u tamamen sağlıklıydı. Ama bu katliamda da ne pankart asıldı ne de tweet atıldı.

Eski İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun konut olarak kullandığı tarihi köşkte ağaç kestiği ortaya çıktığında da ortalıkta ne bir “doğa nöbetçisi” kaldı, ne de “ekolojik bilinç” sahibi kanaat önderi.

Çünkü dertleri kesilen ağaçlar, katledilen doğal güzellikler değildi.

Yıllarca “Cumhurbaşkanının diploması yok” diyerek gündemi meşgul ettiler. Diploması olmayan bir adamın bu ülkenin en üst makamında oturamayacağını söylediler. Meclis’te araştırma komisyonu istediler, televizyon ekranlarında sabahlara kadar “diploma avcılığı” yaptılar. 

Sonra bir gazeteci, kendi kanalları olan Halk TV’ye çıkıp “Ben o dönemde kendisiyle aynı sıralardaydım” deyince küçük dillerini yuttular. “Tayyip Bey’in derslerine girdim, sınavlarını yaptım” diyen CHP milletvekilini hain ilan edip topa tuttular. Ne hazin bir tecelli ki, milyonlarca gencin sınavlarla gece gündüz çalışarak dâhil olamadığı bir üniversiteye, usulsüz yatay geçişle girip diploma sahibi olan Ekrem İmamoğlu ile sınandılar. Ama ahlaken sınıfta kaldılar. 

Yıllarca “yolsuzluklarla mücadele” diye ahlâk nutukları attılar. “Hak, Hukuk, Adalet” söylemiyle kürsüleri titrettiler. İş kendi mahallesine gelince birden sağırlaştı, körleştiler. Belediyeden ihalesiz fon aktarımlarına, akraba atamalarından kamu kaynaklı şatafata kadar her türlü yolsuzluğu görmezden geldiler. Çünkü dertleri, temiz siyaset değildi. Dertleri, yolsuzluğu kendi elleriyle yapabilecekleri bir pozisyona gelmekti.

Bu yüzdendir ki 560 milyar TL’lik devasa bir yolsuzluk mekanizmasıyla suçlanan Ekrem İmamoğlu ve çevresi için kendilerini parçaladılar. Şu an “suç örgütü kurmak ve yönetmek, rüşvet almak, irtikap, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve ihaleye fesat karıştırmak” suçlarından tutuklu olan İBB Başkanı için tek bir ahlaki tepki bile üretemediler. İddiaların ağırlığı umurlarında bile olmadı. Adalet çağrılarının yerini sadakat yeminleri aldı. 

Çünkü dertleri, memlekette şeffaflık, adalet ya da liyakat tesis etmek değildi. Dertleri; iktidar olabilmek için her yolu mubah görmekti. Bunun için gerekirse ağaçların arkasına saklandılar, gerekirse kendi adamlarının usulsüzlüklerini görmezden geldiler. Amaca giden her yolu meşru kabul ettiler.  Oysa ahlaki yön duygusu kayboldu mu, varılan her yer hezimettir.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *