Avrupa saygılı davranmalı

ABD’de Donald Trump’ın başkan seçilmesinin ardından Avrupa’ya getirdiği vergiler ve Ukrayna meselesi ile ilgili yaklaşımı Avrupa Birliği’ne şok etkisi yaratırken, ekonomik, politik ve savunma anlamında yeni arayışlara da hız kazandırmıştır.
Avrupa’nın özellikle de savunma anlamında ABD’den bağımsız hale gelme isteği bu anlamdaki çalışmaları ivmelendirmiştir. Bağımsız bir savunma anlayışı geliştirmeye çalışan Avrupa, bu kapsamda bir yandan geniş kapsamlı yeni savunma bütçeleri oluştururken diğer yandan da NATO’nun en büyük ikinci, dünyada ise dokuzuncu sırada yer alan ordusuna sahip Türkiye ile ilişkilerini geliştirme gayreti içerisindedir.
Avrupa Birliği, gelinen aşamada ekonomiden savunmaya, siyasetten uluslararası itibara içine düştüğü çıkmazdan kurtulabilmek için ile ilişkilerini ilerletmek durumunda olduğunu açıkça görmüştür. Avrupa’nın hem iç meseleleri hem de küresel durumu göz önüne alındığında; Türkiye’den başka çaresi olmadığı, bu durumun ise Türkiye’nin üyelik isteğinden ziyade Avrupa Birliği’nin zorunluluğu haline geldiği anlaşılabilmektedir. Bu sebeple Avrupa Birliği, Türkiye ile ilişkilerini zedeleyecek tutum ve yaklaşımlardan kaçınmak durumundadır.
Hal böyleyken geride bıraktığımız günlerde Avrupa Birliği Sözcüsü Markus Lammert’in İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yolsuzluk soruşturması kapsamında Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasını işaret ederek “Son dönemde yaşanan gelişmeler nedeniyle, Türkiye ile olan angajmanımızı dikkatli bir şekilde yeniden ayarlamalıyız. Hukukun üstünlüğü ile ilgili konuları ve endişelerimizi dile getirmeye devam edeceğiz. Türkiye'nin Avrupa değerlerine bağlı olmasını istiyoruz” İfadelerini kullanması kabul edilemez bir yaklaşımdır. Zira konuyla ilgili Türk yargısı süreci işletmektedir ve bu Türkiye’nin kendi iç meselesidir. Konuyla ilgili Avrupa Birliği ve tüm çevreler saygılı davranmak zorundadır.
Türkiye’nin Avrupa değerlerine bağlı olmasını isteyenlerin de aynı tutum ve yaklaşımla ülkemizin gerek kendi iç meseleleri gerek bölgesel gerekse de küresel hassasiyetlerini göz önünde bulundurmaları ve öncelemeleri elzemdir. Aksi tutum ve politikalar ilişkilerin seyrini olumsuz yönde etkileyecektir.
21. yüzyılda vasat bulan gelişmeler dünyada değişim ve dönüşüm sürecini hızlandırırken yeni bir küresel nizamın tesis edilmesi zorunluluğunu da ortaya koymuştur.
Türkiye’nin, Ankara merkezli ve dünyayı Türkçe okuyarak ortaya koyduğu politikaları ile yeni sistemin güç merkezlerinden birisi olacağını şimdiden anlaşılabilmektedir. Yeni küresel nizam içerisinde Avrupa Birliği’nin de bu merkezlerden birisi olmasının yolu ise Türkiye ile kuracağı yakın ve samimi ilişkilerden geçmektedir. Avrupa geçmişte bunu anlayamamıştır. Gelinen aşamada içerisine düştüğü çıkmaz ise bunu bir kez daha göstermiştir.