23 Ekim 2024
weather
14°
Twitter
Facebook
Instagram

Türkler, düğüne gider gibi askere gider

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

TÜRKLERDE ASKERLİK VE YURT (VATAN) SEVGİSİ

Bir kurbanlık ‘koç’a, bir evlenen ‘genç kıza’ kına yakan Türk anası; bir de vatan hizmetine gönderdiği ‘Mehmetçik’e kına yakmaktadır. Askere giden gençlerimiz, davullu, zurnalı eğlencelerle asker ocağına uğurlanmaktadır. Başka hiçbir milletin hayatında görülmedik biçimde, Türk gençleri askerlik hizmetine ve ‘savaş’a adeta ‘düğün’e gider gibi gitmektedir.

Bilim insanlarının son yaptıkları araştırmalara göre, bilinen tarihi M.Ö. 5.000 yıllarına kadar giden, yazılı tarihi ise yaklaşık üç bin yıl olan Türk milleti; tarihin en eski milletlerinden birisidir. Orta Asya’da “konar-göçer”, dünyanın çeşitli coğrafyalarında da “yerleşik” medeniyetin en gelişmiş örneklerini veren Türkler, kurdukları çok sayıda devletlerde iyi teşkilatlanmış ve çok iyi yönetilen ordulara sahip olmuştur. Tarihe “Asker-Millet”, “Ordu-Millet” olarak yön veren Türkler, hâkim oldukları coğrafyalarda; çeşitli dinden, soydan ve kültürden insanları barış içerisinde idare etmişlerdir. Orta Asya Türk devletlerinde, Türk beyleri “komutan”, Türk milleti de onların “askerleri” idi. Barış zamanında milleti oluşturan “boylar”, savaş zamanında “ordu tümenleri”ni meydana getiriyordu. Her boy kendi büyüklüğüne göre “onluk, yüzlük, binlik” veya “on binlik” bir askeri birim idi. Sosyal hayatta ve devlet teşkilatında askeri bir disiplin vardı. Bu bütünleşme “Ordu Millet Geleneği”ni meydana getirmiştir. Bu geleneğin sonucu, çocuklar daha küçük yaşlardan itibaren askerliğe alıştırılırlardı. Kadınlar da erkekler gibi ata binerler, silah kullanırlardı. Çevgen, cirit, okçuluk, güreş vb. geleneksel spor faaliyetleri ile adeta askerlik toplum kesimlerine yayılmıştı. Mesela, sürek avları bir nevi askeri manevra gibi geçerdi. Türk destanlarında görülen destan kahramanlarının bir kahramanlık yapmadan isim alamamaları da bu geleneğin bir sonucu idi. Ordu-Millet Geleneği sonradan kurulan Türk-İslâm Devletleri döneminde de aynen devam etmiştir.

Türk dünyasında kültürel devamlılığın tabii bir sonucu olarak bu tarihi gelenek bugün de çok kuvvetli bir şekilde yaşatılmaktadır. Gençlerimiz askere giderken anneleri tarafından ellerine “kına” yakılmaktadır. Bunun sembolik anlamı, “genç oğlunun vatana kurban olması”dır. Bir kurbanlık “koç”a, bir evlenen “genç kıza” kına yakan Türk anası; bir de vatan hizmetine gönderdiği “Mehmetçik”e kına yakmaktadır. Askere giden gençlerimiz, davullu, zurnalı eğlencelerle, törenlerle asker ocağına uğurlanmaktadır. Başka hiçbir milletin hayatında görülmedik biçimde, Türk gençleri askerlik hizmetine ve “savaş”a, adeta “düğün”e gider gibi gitmektedir. İşte bu Ordu- Millet bütünleşmesinin, milli birlik ve bütünlük bilincinin bir sonucudur. Ordu-Millet anlayışını aksettiren en önemli unsurlardan bir tanesi de “şehitlik” ve “gazilik” anlayışıdır. Hiçbir şahsi menfaat gözetmeden milli ve manevi değerleri yüceltmek; vatan topraklarını müdafaa etmek; milletin şeref ve namusunu korumak için düşmanla savaşan ve savaş sırasında hayatını kaybeden Mehmetçiklere “şehit”; düşmanla çarpışıp, geri dönen Mehmetçiklere de “gazi” denir. Türk milleti böylece kutsal askerlik mesleğini ve askerlik hizmetini en yüce mertebeye yerleştirmiştir. Mehmetçik, askere giderken ve savaşırken böyle bir kutsal mertebeye ulaşmak duygu ve düşüncesi içinde hareket etmektedir. Her türlü imkansızlıklar içinde dahi inanılmaz fedakarlıklar yapmakta ve “olmazı” “olura” çevirmektedir. Ordu-Millet bütünleşmesinin en güzel örneklerini tarih boyunca ve bugün veren Türk milleti, askerlik kültürüyle de dünya ordularına çok çeşitli etkiler yapmıştır. Başta Çin olmak üzere bu etkiyi görmek mümkündür. Çin; süvari birliklerini, atı, pantolon ve ceketi Türklerden almıştır. “Onlu sistem” Avrupa’ya Türk ordusundan geçmiştir. Yine, Romalılar ve Bizans pantolon ve ceketi Türklerden almışlardır. “Üzengi” ve “Türk yayları” da Avrupa’da kullanılmıştır. Ayrıca, Ruslar ve çeşitli Slav kavimleri, eğitim, silah, giyim konularında Türk ordusundan büyük oranda etkilenmişlerdir. Atatürk, Türk milletinin bu tarihi “ordu- millet bütünleşmesini” ayrı ayrı yerlerde fakat, devamlı olarak vurgulamıştır. Ona göre, “Türk ordusu, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.”

ASKERLİK MESLEĞİ

Askerlik mesleği; tarihi, kültürel milli değerler ve anayasal ilkelerin oluşturduğu değerler sisteminin bir bütünüdür. Meslek yaşantısı ve tüm yaşantı boyunca bir asker tarafından ödünsüz bir şekilde savunulması gereken bu değerler; askerlik mesleğini milletimizin gönlünde ve gözünde “saygın” ve “güvenilir” bir konuma taşımaktadır. Askerlik mesleğinin “ortak paydası”; temel değerlerini milli tarihimizden ve Atatürk’ün düşüncelerinden alan, bir ve bölünmez (Merkezi / Milli), laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu ortak payda, tüm askerlerin ortak değer yargılarını oluşturur. Bu değer yargıları tartışılmaz, taviz verilemez değer yargılarıdır. “Türk Silahlı Kuvvetleri” de, bu temel yargıları oluşturan değerler manzumesinin kanunlarla belirlenmiş muhafızı ve silahlı devlet gücüdür. “Asker” ise, ülkenin bekası için organize olmuş bu gücün içinde görev yapan erden mareşale kadar her rütbeli kişidir. Askerlik, mensupları tarafından seçilmiş bir meslektir. Her meslek şüphesiz, kutsaldır. Fakat, askerlik mesleği kendine has bazı özellikleri olan bir meslektir. Askerler bu mesleği seçerken, “icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatını feda eyleyeceğine, namusu üzerine” and içmişlerdir (İç Hizmet Kanunu Madde: 37). İşte bu belirgin özellik, askerlik mesleğini diğer bilinen mesleklerden bütünüyle ayırır. Çünkü, “hayatı feda etmek” gereği ve zorunluluğu sadece askerlik mesleği mensupları için bir gerekliliktir. Bu yönü ile askerlik mesleği, meşakkatli fakat, meşakkatli olduğu ölçüde de “şerefli” bir meslek olmaktadır. Askerlik bir “para kazanma” mesleği değildir. Ancak askerlik, bu mesleği seçenlerin, hem kendilerinin, hem de aile bireylerinin hizmette ve hizmet sonrasındaki yaşantılarında sosyal güvencelerini de sağlayan bir meslektir. Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, kaynağı itibarıyla milletin özüdür ve milletin bağrından çıkmıştır. Bu nedenle askerler, milletlerinin emrinde ve ona hizmet için vardırlar. Askeri kendi kötü niyetleri açısından engel olarak gören bazı sakat zihniyet sahipleri, zaman zaman asker-sivil ayrımı yapmaya, askeri toplumun dışında ayrı bir yere koyarak soyutlamaya çalışmaktadırlar. Fakat asker, toplum ve milletin özü olduğu gibi, onun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle askerlerimiz milletin milli ve manevi değerleri ile mücehhez olmalıdır.

Askerlik mesleği, hem “bilim”, hem de “sanat” yönü bulunan bir meslektir. Bilim “doğruyu”, sanat “güzeli” arar. Komutan, hem doğruyu, hem de güzeli aramak zorundadır. Bu nedenle Komutan, hem askerlik bilimi ve bilgisine, hem de askerlik sanatına vakıf olmalıdır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün mensupları, Atatürkçü Düşünce Sistemi’ni bilimsel olarak özümsemiş ve bu düşünce sistemini bir yaşam felsefesi olarak benimsemiş, ruhu ve kafası aydınlık, çağdaş insanlar olmalıdırlar. Müslüman Türk milletinin değerlerini, Atatürk’ü ve cumhuriyetin kuruş esaslarını “bildiğimiz” kadar değil; bu fikir ve değerlere uygun “yaşadığımız” kadar Türk milletine hizmet etmiş olacağımız unutulmamalıdır. Atatürk’ün “akıl” ve “bilim” yolunda yürüyen ve buna uygun olarak yaşayan Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları; dürüst, doğru sözlü, başkalarının hukukuna saygılı, emirlere mutlak itaat eden, vazifeye sadakat gösteren, vazifeyi tam ve zamanında yapan, birlik ve tim ruhu gelişmiş, iş birliği ve iş bölümüne göre çalışan, maddi ve manevi cesaret sahibi, kurallara saygılı, açık fikirli, kendiliğinden iş gören, inisiyatif kullanabilen ve bilinçli bir disiplin anlayışına sahip kişiler olmalıdır. Savaşa düğün hevesi ile giden, askerliği “Peygamber Ocağı” diyerek kutsallaştıran büyük milletimiz, bu gün de; terörle vatanımızı bölmeyi amaçlayan hainleri etkisiz hale getirme görevini, bağrından çıkardığı kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine, şerefli bir görev olarak vermiştir. Bu şerefli görev, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığının tabii gerekçesidir. Büyük milletimiz, şehit kanlarıyla sulanan bu aziz vatanda ay yıldızlı al bayrağın sonsuza kadar, kahraman evlatlarının elinde yükselerek dalgalanacağından emindir. Bu sebeple, bayrağımızın dalgalandığı her karış vatan toprağı, her türlü yıkıcı ve bölücü faaliyete; iç ve dış tehdide karşı mutlaka korunması gereken kutsal bir varlık olarak görülmelidir. Bu uğurda üstlenilen görev, en az; Malazgirt’te Alp Arslan’ın, İstanbul’un fethinde Fatih’in, Çanakkale ve Sakarya’da Mustafa Kemal’in emrinde zaferden zafere koşan Mehmetçiğin üstlendiği görev kadar kutsaldır. Nitekim, Büyük Atatürk, “askere” ve “askerlik” mesleğine “kutsallık” kazandıran unsurların ve anlayışların, mesleğin kendi işlevlerinden dolayı oluştuğunu belirtmektedir: “Askerlikten başka hiçbir iş yoktur ki, öldürmek ve dolayısı ile de ölmeğe razı ve hazır bulunmak vazifenin aslını ve mevzuunu teşkil etsin. Bu kabul ediştir ki, askere bir özellik, ciddilik, yükseklik, kudsilik verir. Ordu, aynı amaçla çalışan birçok insanın birliğidir.”

 YARIN: ÜLKE VE YURT (VATAN) KAVRAMLARI

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *