21 Kasım 2024
weather
13°
Twitter
Facebook
Instagram

Altay kartalı

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Kendini büyük sayan, yüzölçümüne ve nüfusa bakıldığında dünyanın yarısını neredeyse kapsayan, ekonomide, teknolojide, dünya pazarında diğer ülkelere meydan okuyan Çin, neden Doğu Türkistan halkından korkmaktadır diye merak ettiniz mi hiç? İşkence ve zulüm vererek tarih sahnesinden silemediği, baskı yaparak asimile edemediği bu toplumun ruhundaki sırlar onları ayakta tutandır. Evet, Doğu Türkistan’da direnen, zulüme boğun eğmeyen bir ruhtur. Her şeyleri işgal edilse de o ruh zapt edilemedi. Bu ruhun adı Osman Batur’dur.

Elleri ve ayakları zincirle bağlanarak halka gözdağı vermek için Urumçi’de sokak sokak dolaştırıldığında, kurşuna dizildiği anda da korku nedir bilmedi. Korkusuzluğunu ve inanmışlığını Doğu Türkistan’a miras bıraktı. Bir ses yükseldi ve son cümlesi oldu. ‘’Ben ölebilirim ama dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek…’

Aslında Doğu Türkistan Türklerinin bugüne kadar yaşamışlığının özetini verdi. Osman İslamoğlu olarak dünyaya geldi, mücadele ve kahramanlığından dolayı halkı ona ‘cesur, kahraman’ anlamına gelen Batur ismini verdi. Kahramanlığı destanlara ve rivayetlere çevrildi. Hatta bir rivayete göre kementle uçak düşürmüştür. 

Zulüm olan yerde başkaldırı vardır. Tarihin hiçbir sayfasında zalimliğini bırakmayan Çin, her fırsatta kendine has yöntemlerle bunu Uygurlar üzerinde denemiştir ve denemeye de devam etmektedir. 1940 yılında Türkistan’da yapılan soykırım, kültürel baskı, camilerin yıkılması, halka işkence verilmesi ve onun aydınlarının hapse atılması ve katletmesi aslında bugünün dünyasında da tanıdık manzaradır. Asla zihniyet değişmedi, ne yapsalar da asla Türkistan ruhu da ölmedi.

Çinli kaymakamın çizmeleriyle camiye girmesi üzerine, Türkistan halkı kaymakamı ve beraberindeki askerleri öldürdü. Bunu bahane eden Kızıl Çin şiddeti arttırdı. Artık bütün Türkistan’da camiler basılıyor, Kur’an-ı Kerim yakılıyor, karşı çıkan Doğu Türkistanlılar ise zindana atılıyordu. Türklerin elindeki silahları toplamaya karar verdiler, ev ev elde olan silahları toplamaya başladılar. Fakat, Osman Batur silahını teslim etmek istemedi. Bugün silahımızı alanlar, yarın canımızı alırlar diyerek tek başına dağa çıktı. Bu, zalime karşı bir başkaldırı olmuştur. Bu başkaldırıda ise yalnız kalmadı, dostları ve bu yola inanlar da Osman Batur’u yalnız bırakmadılar. Sadece Çinlilerle savaşmadılar, Ruslara karşı da mücadele veren Osman Batur, Türkistan topraklarını işgalcilerden temizleme ülküsünü amaç edindi, hedefine ulaşmış sayılırdı. Şöyle ki, Doğu Türkistan’da birkaç şehir dışında kontrol bizimkilerin eline geçmişti.  Artık Osman Batur bir savaşçı değil, aynı zamanda Bulgun’da törenle ilan edilen Altay Kazaklarının Hanı idi.

Üst üste yenilgi yaşayan Çinliler büyük bir ordu oluşturarak Osman Batur üzerine saldırılara başladılar. Defalarca baskınlara uğrayan Batur’un güçleri eskisi gibi değildi. 1951 yılının şubat ayında yeni bir baskına uğradılar, büyük bir kısmı baskından kurtulsa da, Osman Batur’un kızı Azpay ve beraberindekilerle komünistler tarafından esir alındı. Osman Batur, onları kurtarmak için 200 kişilik düşman birliğine tek başına hücuma geçti. Bir çok düşmanı öldürse de, cephanesi bittiği sırada sıkıştırılarak yakalandı. 29 Nisan 1951 tarihinde, önce kulakları, sonra kolları kesilerek kurşuna dizildi.

Erkek kardeşi Delihan İslamoğlu bir savaş sırasında esir alınarak kurşuna dizildi. Osman Batur’un aile fertleri tek tek esir alındı, 18 yaşındakı kızı Kabiyra ile 14 yaşındaki oğlu Baybolla, annelerinin gözleri önünde doğrandı. 11 yaşındaki oğlu ve 9 yaşındaki kızı 20 metre derinliğinde kuyuya atıldı. Evlatlarına yapılan zulme dayanamayan Mamey Hatun olay yerinin yakınlarında nehre kendini atarak vefat etti.

Bu anlatılan, bir ailenin hayatı gibi algılanmasın. Tarihte de, şimdi de bu Doğu Türkistan hayatıdır. Çin ne kadar güçlü olsa da, Osman Batur kazanacak.

Yeni Osman Baturlara selam olsun!

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *